Altan Tan: 'Sağduyu'nun sesi mi olacak?
Altan Tan'ın 7 Haziran seçimlerinde önce aday yapılmaması ancak son dakikada listeye girdiğini hatırlarsak Altan Tan'ın HDP'nin bütün politikalarına dair konuşmaya başlamasının kendisi dahi önemli oluyor.
HDP milletvekili Altan Tan’ın Cumhuriyet’ten Selin Ongun’a verdiği röportaj dikkat çekti. Altan Tan’ın siyasi konumu düşünüldüğünde bu röportajın Cumhuriyet tarafından yapılmış olması ilgi çekici. Esas olarak Cumhuriyet’in kadro değişikliği ile son dönemde edindiği misyonu ile çelişmese de Cumhuriyet gazetesi ve Altan Tan’ın siyasi konumlarının yan yana gelmeyecek olduğu da aşikar.
Altan Tan, Kürt siyasetinin ‘sağduyusu’ mu yapılıyor?
Röportajı ilginç kılan esas mesele ise Altan Tan’ın HDP adına tüm başlıklarda konuşma ehliyetine sahip olduğu mesajının alttan alta verilmesi. Altan Tan, hendeklerden devrimci halk savaşına, PKK’den Rojava’ya, başkanlık tartışmalarından diğer muhalefet partilerine her konuda konuşmuş.
Altan Tan’ın 7 Haziran seçimlerinde önce aday yapılmaması ancak son dakikada listeye girdiğini hatırlarsak Altan Tan’ın HDP’nin bütün politikalarına dair konuşmaya başlamasının kendisi dahi önemli oluyor. Cumhuriyet’te yapılan röportajın bunu çok ustaca pazarladığı görülüyor.
Öte yandan, Tan’ın röportaj boyunca beyanatlarındaki ortalama bir Kürt politikacısını aratmayan tonun, onun İslamcı kimliği ve önceki açıklamaları da düşünüldüğünde dikkat çektiği söylenmeli. Kürt siyasetinin önümüzdeki dönemde bir sağa kayış ihtimalinin belirteçlerinden birisi, Altan Tan ve benzeri isimlerin bu ve benzeri yöntemlerle bu sürece aracılık etmesi olacak.
Bu açıdan da bakıldığında, söyledikleri daha anlamlı oluyor kuşkusuz. Bu hattın kendisinin Kürt hareketini doğrudan AKP’nin masasına taşıma hattı olduğu söylenebilir. Açıklamaları, buna dair bütün argümanları taşıyor. Son günlerde Kürtler arasında “Batı’dakiler rahat etsin diye biz niye AKP ile kavga edelim” sesleri de yükselmeye başladı. Bu psikoloji belli yanlarıyla Kürt siyaseti içerisinde sağcılarının temsiliyet üslenmesini sağlayabilir.
“Muhalefet gereğini yapmadı”
Altan Tan’ın Cumhuriyet gazetesi ile yaptığı röportajda öne çıkan açıklamaları ise şöyle;
– 1 Kasım’ın o meşhur sorusuyla başlayalım: Sizce neden böyle oldu?
Tayyip Erdoğan 7 Haziran’ın ortaya koyduğu ‘koalisyon’ tablosunu içine sindiremedi. Bu nedenle seçimden önce başlattığı PKK ile savaş stratejisini daha da şiddetli bir biçimde devreye soktu. Yargı, polis, asker, Maliye, devletin tüm kurum ve kuruluşlarını pervasızca kullandı. Peki, 7 Haziran’da AKP’yi tek başına iktidardan düşüren muhalefet, Erdoğan’ın stratejisini boşa çıkarmak için gereğini yaptı mı? Tartışılması gereken esas soru budur.
– Siz nasıl yanıtlıyorsunuz bu esas soruyu?
Muhalefet bunun gereğini yapmadı. Sebeplerini yine madde madde söyleyeyim. 1) Muhalefet kendi arasında, MHP-CHP-HDP, uzlaşarak alternatif bir cephe oluşturamadı. Özetle, Meclis Başkanlığı seçimi aslında 1 Kasım’da çıkacak neticenin işaret fişeğiydi. 2) 39 günlük koalisyon oyalamasını CHP, AKP ile birlikte yaptı. 39 gün sonunda CHP, “AKP bana aslında koalisyon ortaklığı teklif etmedi” dedi. Bunu görüşmelerin ilk günü söyleyebilirdi ve 40 gün heba olmazdı. 3) PKK, 7 Haziran’dan önceki eylemsizlik tavrını devam ettirmedi. PKK, eylemsizlik tavrını devam ettirerek, “Sen ne yaparsan yap, ben seninle bu savaş oyununu oynamıyorum” deseydi, AKP’nin bu stratejisi büyük oranda boşa çıkardı. 4) 7 Haziran gecesinden itibaren muhalefetin, “Biz AKP ile hiçbir şekilde koalisyon kurmuyoruz” stratejisi de yanlıştı. AKP yüzde 35 de alsa AKP’siz bir koalisyon kurulmuyor, böyle bir gerçeklik var. Yapılması gereken, ne olursa olsun bir koalisyon hükümeti kurmak ve AKP’nin elini kolunu öyle bağlamak, sonrasında gerekenleri yapmaktı. Bu koalisyonu kurmayarak, bütün muhalefet partileri, biz de dahil, hatalı. “AKP ile koalisyon asla” tavrı yanlış bir siyasi hamleydi. 5) Seçim hükümetine girmemek de hataydı. HDP hükümete girdi. MHP ile CHP dokuz bakanlığı AKP’ye bıraktı. Bizimle hareket etselerdi, hükümet bu devlet imkânlarının en azından yarısını kullanamayacaktı. İşte tüm bunlar birikti ve AKP’yi iktidar yaptı.
“HDP’nin gücü PKK’yi engellemeye yetmedi”
– “PKK, eylemsizlik tavrını devam ettirerek, ‘Sen ne yaparsan yap ben seninle bu savaş oyununu oynamıyorum’ deseydi, AKP’nin bu stratejisi büyük oranda boşa çıkardı” dediniz. Ki bunu seçimden evvel de söylemiştiniz. HDP parantezi diyerek soralım: Ya HDP?
PKK’nin, YDG-H’nin savaşı şehir merkezlerine taşıması, demokratik özerkliği sadece öz savunma ve hendeğe indirgeyen davranışı yanlıştı. Halk buna ilk günden tepki verdi. Ancak bu yanlışta ısrar edildi. HDP’nin gücü ise maalesef bu yanlışı önlemeye yetmedi. HDP demokratik özerkliği hepimizin istediğini ama bunun bir ilanla değil inşayla, zaman ve birikim isteyen bir demokratik mücadele ile olabileceğine PKK’yi ikna edemedi.
– PKK’den “Bizim izlediğimiz stratejiyi izleseydiler HDP’nin oyları yüzde 20’ye çıkabilirdi” açıklaması geldi. Ne demek isteniyor?
Böyle ciddi bir dönemde kimse ile polemiğe girmek istemiyorum. Doğru olduklarına halen inanıyorlarsa Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Van Büyükşehir Belediyesi ve Dersim-Tunceli Belediyesi’nde özerklik ilan etsinler o halde. Aynı politikalar devam etsin bakalım netice nasıl çıkacak?
Kürtlerin mesajı
– Kürtler HDP’ye ne mesaj verdi, AKP’ye ne dedi?
AKP’ye oy veren dindar, muhafazakâr Kürt seçmenin bir kısmı HDP’ye, “Demokratik mücadeleyi önüne koydun, Türkiyeleşme dedin, ben de buna destek verdim. Ama iş bundan sonra kavgaya dönecekse ve sen de yeteri kadar inisiyatif kullanmayacaksan ben bu desteğimi geri çekiyorum” dedi. Şimdi hemen vurgulayayım. AKP’den HDP’ye gelen dindar Kürt seçmenin üçte ikisi halen HDP’de duruyor. Bu bir ikaz, bir sarı karttı. Eğer biz bu konuda onların istediği yönde politika üretemezsek bu çekilme devam edebilir.
Başkanlık tartışmaları
– Başkanlık 1 Kasım’dan sonra tekrar gündemde. Ayhan Bilgen’den sonra Dengir Mir Mehmet Fırat ve Celal Doğan da tartışmaya katılınca akıllardan geçti: “Başkan yaptırmayacağız, diyordunuz şimdi bu ‘tartışılabilir’ nereden çıktı?
Tartışılabilir demek “biz tek adamlığa evet diyoruz” demek değil. Kaldı ki bu “tartışılabilir” kısmında yeni bir şey yok. Çünkü en başta Anayasa Komisyonu’ndaki sözlerimiz bellidir, okumak isteyenler için yazılı olarak da mevcuttur. Başkanlık sistemini de yarı başkanlık sistemini de parlamenter sistemi de tartışırız. Diktatörlüğü, sultanlığı ve tek adamlığı asla kabul etmeyiz. Söylediğimiz dün de buydu. Bugün de aynı.
Açık konuşayım. 1) Şu an Tayyip Erdoğan ‘karşıtı’ demiyorum, ‘düşmanı’ olan belli bir kesimde, “Kürtler vursun, yaksın, yıksın, isyan etsin, iç savaş çıksın, Tayyip Erdoğan gitsin isterse Türkiye yansın, Kürdistan virane olsun Türkiye yönetilemez hale gelsin ve hiçbir şey olmazsa darbe olsun” anlayışı var. Bizim misyonumuz bu değil, bu bir. 2) Önümüzdeki dört yıl için AKP iktidar ve Erdoğan da Cumhurbaşkanı. Biz çözüm sürecini ve diğer tüm sorunları da mevcut hükümet ve mevcut Cumhurbaşkanı ile konuşmak ve bir şekle sokmak zorundayız. Başka bir şansımız yok. 3) Biz hiçbir zaman, başkanlığın bütün olarak her türlüsüne karşıyız, demedik. Bizim söylediğimiz; ne Tayyip Erdoğan’ı ne de bir başkasını tek adam yaptırmamaktı. Onun için yetki ve sorumlulukları, denge ve kontrolü ayarlanmış bütün alternatifleri tartışmaya açığız.
– “Seni başkan yaptırmayacağız” dört dörtlük bir slogan mıydı?
Gayet yerinde bir slogandı ancak bu sloganın açılımının az önce anlattığım biçimde yapılması gerekirdi. Dikkat ederseniz, 1 Kasım’a giderken de bu slogan 7 Haziran’daki gibi değil daha çok “Seni tek adam yaptırmayız, sultan, diktatör olamazsın” şeklinde kullanıldı.
Çözüm sürecinin geleceği
– Ufukta ne olur: Süreç, buzdolabından masaya geçer mi? Öngörünüz nedir?
Hükümet, “PKK, silah bırakmadığı sürece onları muhatap almayız” diyor. Hatta bir adım ötesine gidiyor. HDP’yi de muhatap almayacağız, diyor. “Son PKK’li ele geçene dek güvenlik tedbirlerine devam edeceğim” derken meselenin demokratikleşmeyle ilgili kısımları hakkında hiçbir şey söylemiyor. HDP ne olursa olsun demokratik mücadeleyi genişleterek yoluna devam edecek, başka bir yol yok. Halkın ferasetinin de siyasetin önünü açacağını düşünüyorum.