ANALİZ | DTK'nin talepleri barışa çıkar mı?
Geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi sonuç bildirgesi, Kürt illerinde yoğun çatışma yaşandığı bir dönemde “özyönetim ve demokratik özerkliğe” vurgu yapan bir içerik ile çıktı.
Geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) sona erdi. Dün sonuç bildirgesi, Kürt illerinde yoğun çatışma yaşandığı bir dönemde “özyönetim ve demokratik özerkliğe” vurgu yapan bir içerik ile çıktı. 2011 yılındaki genel seçimlerden sonra ilk defa demokratik özerklik ilanı yapan DTK sonuç bildirgesindeki yönetim biçimi ile ilgili önermeler dışında birkaç tane siyasi başlık öne çıkıyor.
Ulus devletlerin artık bittiği ve yeni yönetim biçimlerinin gerektiğine dair olan vurgu bildirgenin ana çatısını oluşturan başlıklardan birisi. Bilindiği üzere Kürt siyasi hareketi tüm organları ile birlikte uzun yıllardır bu hattı savunuyor. Demokratik özerkliğin de oturtulduğu zemin bu şekilde tanımlanıyor. Dolayısıyla bahsedilen bir devlet değil, konfederal bir yapı.
Bu bahsedilen başlıkların bağlandığı iki nokta ise artık dünya üzerinde “demokrasi”nin temel bir yönetim biçimi olarak görülmesi ve merkezi devlet yapısının ortadan kaldırılarak adem-i merkeziyetçi bir yapıya geçilmesi olarak tanımlanmış. Ancak, yaşam ve yönetim biçimlerine dair sıralanan on dört maddede de, metnin diğer kısımlarında da demokrasinin ve yönetim biçimlerinin içeriğine dair özel bir vurgu yok. Daha doğrusu demokratik özerklik yöntemi ile birlikte kapitalist üretim tarzı ve burjuva demokrasisinin tasfiye edileceğine dair bir yönelim görünmüyor.
Yine yukarıda bahsedilenlerin siyasal boyutunu neyin oluşturacağı da metinde şu şekilde tanımlanmış durumda: “Demokratik özerklik, özyönetimler ve yerel demokrasi açısından spekülatif tartışmaların son bulması için Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik şartındaki çekincelerin kaldırılması yanında, aşağıda belirteceğimiz demokratik özerklik sorumluluk alanlarının tespiti çerçevesinde sadece Kürt sorununun değil; siyasi, toplumsal ve idari birçok sorunun çözümüne kapı aralayacağına inanıyoruz.”
Son tahlilde, DTK sonuç metni, demokratik özerklik tartışmaları gündeme geldiği zamanlardan beri ortaya konulanları aşan bir yön taşımıyor. Özellikle meseleye dayanak olarak Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bağlamında yaklaşılıyor olması bunu pekiştiren yanlardan bir tanesi.
Tüm bunlarla birlikte özerkliğin bütün Türkiye için bir seçenek olarak gösterilmesi de sonuç metninde yer alan başlıklardan birisi. Ancak gerek devlet, gerekse Kürt siyasi hareketi tarafından çatışmanın tercih edildiği bu savaşı andıran ortamda böylesi bir önermenin karşılığının çok fazla olmayacağını bilmek gerekiyor. Dolayısıyla siyasal alanda da bunun karşılıklarının tek yönlü algılanacağı açık. Ek olarak bu metinle birlikte, ifade edildiği üzere “köprüden önce son çıkışın” yapılması ve yeniden istenen “barış ve çözüm sürecinin” başlaması çok mümkün değil.
Sermaye devleti ve AKP iktidarı açısından on dört maddede yer alan başlıkların kabul edilmesi çok mümkün olmayacaktır. Eğer karşılığında başkanlık ve yeni Anayasa gibi büyük lokmalar verilmeyecekse ya da bunlara dair şu an kamuoyunun bilemediği tartışmalar yürümüyorsa, ortaya çıkan şeyi bu sefer “tek taraflı özerklik ilanı” olarak okumak yanlış olmayacaktır. Buradan ise kalıcı barışın, özgürleşmenin ve Türkiye halklarının kardeşliğinin çıkmayacağını görmek gerekir. Çünkü AKP iktidarı bu ilana karşı “tek taraflı da kalsa savaş ilanı” yapmakta kararlı görünmektedir.