ANALİZ | Erdoğan-Barzani federasyonuna mı?
16 Kasım 2013'te Diyarbakır'da aynı sahneyi paylaştıktan sonra Erdoğan ve Barzani arasındaki ilişkilerin gelişimi yakın dönemde nereye gidileceği sorusuna dair merak uyandırıyor.
Türkiye’nin Başika’ya asker göndermesi sonrasında yaşananlar, hem Mesut Barzani hem de Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyaretleri, Kürdistan Demokratik Partisi ile PKK arasındaki karşılıklı sert açıklamalar, Osman Öcalan’ın önce Kürtlerin lideri Mesut Barzani demesi ve sonra Türkiye’ye parti kurmaya geleceği açıklaması ve en sonunda Türkiye’nin bağımsız Kürdistan’ı desteklediği iddiası. Çok kısa süre içerisinde gelişen olaylarda yaşananlar birlikte siyaset üretme noktasına gelindiğine işaret ediyor.
ABD’nin bölgedeki politikaları yönünden iki önemli müttefiki arasında yakınlık normal karşılanabilir. Ancak 16 Kasım 2013’te Diyarbakır’da aynı sahneyi paylaştıktan sonra Erdoğan ve Barzani arasındaki ilişkilerin gelişimi yakın dönemde nereye gidileceği sorusuna dair merak uyandırıyor.
Ankara’nın “Bağımsız Kürdistan’ı” destekleyebilir mi?
Son olarak, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Politbüro üyesi Kemal Kerküki, 2 gün önce, Ankara’nın “Bağımsız Kürdistan’ı” desteklediğini söyledi. Kerküki, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yaptığı bir açıklamada karşı olmadığını ifade etmişti. Türkiye komşu bir ülke olarak, açık bir şekilde bağımsız Kürdistan’a karşı olmadıklarını ve Bağdat’la uzun ve sonuca varacak bir diyalog sağlayacaklarını açıkladı.” diye açıklamalarını ayrıntılandırdı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, geçtiğimiz aylarda bir soru üzerine, Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlık ilan etmesinin “Irak’ın iç işi” olduğunu belirtmişti.
Masanın tekrar kurulması olanakları bir yana, Türkiye’nin çözüm sürecini bir savaş eksenine hapsederek Kürtlere ancak ölüm ya da teslim olma seçeneklerini bırakıp kendi ülkesindeki Kürtlerle kavgayı seçerken Irak’taki Kürtlerin bir kısmı ile ilişkilerini geliştirmek istemesi en hafifinden ‘akılsız’ bir stratejiyi gündeme getiriyor.
AKP’nin dış politika hamlelerinde sürekli olarak kendisine boşa düşüren “esnek olamama” sorunu düşünüldüğünde Türkiye Kürtlerinin sorununu Irak Kürtlerinin bir kısmı ile çözmek gibi ‘ilginç’ bir stratejiyi tamamına erdirmesi hiç kolay gözükmüyor. Ayrıca Suriye’de ‘kanton’lara karşı olup ‘bağımsız’ devletten yana olmak da, Amerikancılık ile açıklanabilecekse de, anlatılabilir olmak konusunda handikaplar barındırıyor.
Öcalan bu tabloya girer mi?
Ama en önemlisi, Mesut Barzani’nin Türkiye Kürtleri üzerindeki etkisinin sınırları. Bu noktada Abdülkadir Selvi’nin ısrarla birkaç aya kadar Abdullah Öcalan kartının tekrar oynanacağı ve Öcalan’ın devreye gireceği yazılarını not etmek de yarar var.
Öte yandan, Abdullah Öcalan’ı cezaevinde ziyaret etmeyi Bir Kürt liderini zindanda görmenin kendisini huzursuz edeceğini belirterek reddeden Barzani’nin Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan tarafından Türkiye’de bir parti kurmak istediğini açıklamıştı. Osman Öcalan, “Hiç kimse kendi başına karar alan bir PKK’yi istemiyor. Ortadoğu’daki ülkeler, PKK’nin kendilerinin istediği şekilde yürümesini istiyor.” değerlendirmesinde bulunurken PKK yöneticilerini kıyasıya eleştirip “PKK bana gel dese de, gitmem çünkü benim yöntemimle oradakilerin yönetimi çok farklı. Türkiye’ye dönme konusu her zaman programımda var. Türkiye’ye dönüp bir siyasi parti kurma fikrim var ve konuda çalışmalarımız devam ediyor” diye konuşmuştu.
Kardeşin ağabeye böyle bir yönelimde rakip olması ise yine makul bir beklenti sayılmamalı.
Erdoğan-Barzani federasyonu mümkün mü?
Türkiye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ABD yörüngesindeki ortaklıklarının bir federasyon seçeneğine bağlanıyor olduğu bugün söylenebilir değil. Böyle sonuçlanması da gerekmiyor da zaten. Ancak Türkiye’nin bu karmaşık politikalarının bugüne kadar getirdiği sonuçların hem Türkiye hem de bölgedeki tüm halklar için hayırlı sonuçları olmadığının altı çizilmeli.
Türkiye, bir yandan, İbrahim Karagül gibi kalemlerin elinden her gün başka bir fütuhat rüzgarına kapılırken, bir yandan da ABD’nin bölge planlarında giderek daha edilgen bir pozisyona doğru kayıyor. Türkiye’nin bölgede bir çatışmaya dahil olması da dahil tüm seçeneklerin barındırdıkları olağanüstü riskler düşünüldüğünde tek başına hareket etmesi pek mümkün olmasa da kendi iradesinde dışında maceralara yönelmesi ihtimali daha tehlikeli bir duruma işaret ediyor.