Bir İkinci Cumhuriyet hukukçusu: Haşim Kılıç
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, emekliye ayrıldıktan sonra ilk kez bir konferansta konuştu. Basına ‘AKP’yi kızdıracak sözler’ özetiyle yansıyan Kılıç’ın konuşmasında tanıdık vesayet ve özgürlük söylemleri üzerinden dinci gerici muhafazakarlık ve liberalizm vurguları öne çıktı. Gülen cemaatine yakınlığıyla göze çarpan Liberal Özgürlük Araştırmaları Derneği tarafından düzenlenen Hukuk Devleti Konferansı’nda konuşan Kılıç, “Yasalar intikam aracı... View Article
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, emekliye ayrıldıktan sonra ilk kez bir konferansta konuştu. Basına ‘AKP’yi kızdıracak sözler’ özetiyle yansıyan Kılıç’ın konuşmasında tanıdık vesayet ve özgürlük söylemleri üzerinden dinci gerici muhafazakarlık ve liberalizm vurguları öne çıktı.
Gülen cemaatine yakınlığıyla göze çarpan Liberal Özgürlük Araştırmaları Derneği tarafından düzenlenen Hukuk Devleti Konferansı’nda konuşan Kılıç, “Yasalar intikam aracı olarak ya da siyasi bir takım hedefleri ve ideolojileri gerçekleştirme amacıyla kullanılmamalıdır. Geçmişte 163 ve 312. Madde bazı kesimleri susturmak amacıyla kullanıldı.” dedi.
Özgürlükler denildiğinde aklına gelenler: liberalizm ve dincilik
Haşim Kılıç’ın atıfta bulunduğu eski Ceza Kanunu’nda yer alan ve Turgut Özal tarafından kaldırılan eski Ceza Kanunu’nun 163. maddesi “devletin sosyal ve ekonomik veya siyasi veya hukuki düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla, dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek propaganda yapılmasını” suç sayarken 312. madde ise “halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmeyi” suç sayıyordu.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı sırasında 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası AKP’nin yargıya yönelik bazı düzenlemelere karşı çıkan ve bu nedenle AKP’yle ters düşen Haşim Kılıç geçmişte yargı eliyle Türkiye’nin yeniden biçimlendirilmesi operasyonlarının içinde üstlendiği role dair bir özeleştiride bulunmazken özgürlükten anladığının da ancak ‘şeriat devleti’ ve ‘etnik sorunlar’ ile sınırlı kaldığı görüldü.
“2010 Anayasa değişikliği yargının bağımsızlık günü olacaktı”
Hukuk devletinin önemine dikkat çeken Haşim Kılıç, “Hukuk devletinin özü ve kurucu unsuru olan hukuk güvenliğini yakından ilgilendiren bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Özellikle son yıllarda dini, etnik ve mezhebi inanç ve düşüncelerin siyasi bir kimliğe dönüştürülerek ön plana çıkarılmasıyla çok karlı bir siyasi rant kapısı açılmış oldu. Kimlikler üzerinden üretilen siyasi söylemler oy kazandırsa da ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal alanında ciddi bir hukuk güvenliği sorununu oluşturmuştur” ifadelerini kullandı.
2010 Anayasa Referandumu’na güzellemeler yapmayı da unutmayan Haşim Kılıç, “Yargıcın Anayasa, yasa ve vicdani kanaati sonucu oluşması gereken yorum ve kararlarını kendini bağımlı hissettiği vesayet odaklarının emir ve direktifleri doğrultusunda seleksiyona tabi tutarak oluşturması daha önceki konuşmalarımda ifade ettiğim gibi ağır bir vicdan yolsuzluğu suçunu oluşturur. 12 Eylül 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği tüm bu işgallere ve yolsuzluklara son veren yargının bağımsızlık günü olarak düşünülmüş idi. Ancak 100 yıla yaklaşan katı, baskıcı, dayatmacı ve vesayetçi seküler bir anlayış yerine evrensel hukuka entegre olmuş demokratik özgürlükçü, müzakereci bir sistem kurulması beklenirken, renkleri değişmiş yeni bir vesayet odağının işgaliyle maalesef karşı karşıya kaldık” dedi.
Liberal muhafazakar bir vesayet düşmanı olarak Haşim Kılıç
AKP’nin hukuku bir silah olarak kullanmaya başladığı dönemde, Türkiye’nin en yüksek yargı organının başında olan Haşim Kılıç’ın o günlerde hiç de dert etmediğini bildiğimiz AKP’nin müdahalelerinin bugün karşısında yer aldığını düşünmek safdillik olacaktır. Kılıç esas olarak AKP’nin liberallerle köprüleri atmaya başladığı ve bugünlerde pek çok kesim tarafından geri dönülmesi arzulanan 2007’den 2011’e kadarki AKP’nin Cumhuriyetin ortadan kaldırılıp İkinci Cumhuriyet projesinin masaya konduğu “özgürlükçü dönemine” özlem duyuyor. Nitekim “Ancak 100 yıla yaklaşan katı, baskıcı, dayatmacı ve vesayetçi seküler bir anlayış” sözleriyle o dönemdeki liberal retoriği unutmadığını da gösteriyor.
Haşim Kılıç için söylenebilecek en özet söz herhalde liberalizm ile muhafazakarlığın arasındaki mesafenin o kadar da uzak olmadığının, hatta bir ve aynı şey olduklarının yansıması olduğudur.