Boratav ve Kuruç: IMF de aynı şeyi söylüyor
Kredi derecelendirme kuruluşları Moody's ve Fitch'in Türkiye'ye ilişkin açıklamalarını Korkut Boratav ve Bilsay Kuruç ile konuştuk. Boratav ve Kuruç iki büyük kredi derecelendirme kuruluşunun raporlarını ve son dönemdeki ekonomik gelişmeleri Manifesto’ya değerlendirdi.
Kredi derecelendirme kuruluşları Moody’s ve Fitch’in Türkiye’ye ilişkin açıklamalarını Korkut Boratav ve Bilsay Kuruç ile konuştuk. Boratav ve Kuruç iki büyük kredi derecelendirme kuruluşunun raporlarını ve son dönemdeki ekonomik gelişmeleri Manifesto’ya değerlendirdi.
Moody’s, gelişen ülkeler arasında dış risklere karşı en hassas ülkenin Türkiye olduğunu belirtti. Fitch ise Türkiye’nin dış kaynaklardan aldığı likiditeye göre, not konusunda zayıf olduğuna işaret etti.
KORKUT BORATAV: Uluslararası sermaye hareketlerinde hızlı bir daralma gerçekleşmeyebilir
“Sadece bu derecelendirme şirketleri değil, başta IMF olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlar ve çevreler de, metropolden çevreye dönük uluslararası sermaye hareketlerinde sert bir durma veya tersine dönme gerçekleştiği tadirde, Türkiye’nin en ağır biçimde etkileneceğini, 3-5 kırılgan ekonomiden biri olduğunu uzunca bir zamandan beri vurguluyorlar. Temel dayanakları ise malumdur ve geçerlidir: Çok yüksek düzeyli ve oranlı cari açık; sermaye girişleri içinde spekülatif, kısa vadeli, “sıcak” öğelerin ağır basması; banka kredilerinde abartılı genişleme ve bunların fazlasıyla dış borçlanma ile gerçekleşmesi; şirketlerin döviz kazançlarının çok üzerinde seyreden döviz borçları; kısa vadeli kredilerin TCMB döviz rezervlerini aşması gibi; bir yıllık dış finansman gereksiniminin milli gelire oranının yüksekliği ve artma eğilimi gibi…
Şaşılacak bir olgu, tüm bu olumsuz saptamalara rağmen sözü edilen derecelendirme şirketlerinin Türkiye’nin itibar notunu hâlâ düşürmemiş olmalarıdır. Yarı latife gibi gelebilir, ama “R.T. Erdoğan’dan çekiniyorlar mı?” sorusu akla geliyor.
Bu hususta bir uyarıyı da yapmak isterim: FED’in faiz artırımı, Avrupa Merkez Bankası’nın likidite genişlemesini sürdürme, hatta yükseltme kararı ile birlikte gerçekleşecek. Uluslararası sermaye hareketlerinde hızlı bir daralma gerçekleşmeyebilir. Finans kapitalin “risk iştahı” kaygandır; her an yükselebilir; kırılgan ekonomilerde borsanın düşmesi, devletlerin borç senetleri fiyatlarının düşmesi (buna paralel olarak faizlerin yükselmesi), Türkiye’yi birden bire çekici hale dönüştürebilir ve sıcak para girişleri tırmanabilir. Dış kaynaklı bir kriz darbesi gündemdedir, ama sadece bir olasılıktır. Ayrıca, bu olasılığın, Türkiye’nin bugünkü ortamında siyaseti hangi doğrultuda, ne kadar etkileyeceği de belirsizdir.”
BİLSAY KURUÇ: Esas sorun borçlanma mekanizması ve tüketime dayalı büyüme anlayışı
“Moody’s ve Fitch raporlarına paralel olarak IMF’nin yıllık Türkiye raporu da kırılganlığa işaret etmekte. Ben esas sorun olarak borçlanma mekanizmasını ve tüketime dayalı büyüme anlayışını görmekteyim. Bilindiği gibi 10 yılda borçlanma mekanizmasında kamu ağırlığı yerini özel sektör ve özel kesime bıraktı. 2001 yılında yüzde 37 olan özel kesim borçlanma oranı 2015 yılında yüzde 70’i buldu ve Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GYSİH) borç yükü yüzde 50’ye ulaştı. Yurtdışına kaynak aktarma mekanizmasında 2003-2014 yılları arasında 225 milyar dolar para aktarıldı.
Bankalar ve şirketler bu sürece daha ne kadar tahammül edebilir ve daha önemlisi özel sektörde bir likidite sorunu yaşandığında bunun toplumun tüm kesimlerine yansıması nasıl olur? Diğer yandan altı çizilmesi gereken önemli bir husus , özel sektör borçları arasında kısa vadeli kalemlerin artması.
FED faiz artırımı endişesi, gelişmekte olan ülkeleri negatif etkilemekte çünkü FED faiz artırımı demek bankaların borçlanma maliyetlerinin artması demek. Kısacası bol ve ucuz dövizin sonu gelmekte ki bir de emtia ve enerji fiyatlarının yükselmesi durumunda örneğin petrol fiyatlarının tekrar 80-100 ABD Doları ortalamasını görmesi durumunda cari açığı yüksek, enflasyonu yüksek ve büyümesi en iyi ihtimalle yüzde 3 civarında bir Türkiye tablosu bulunmakta.
Bu tablo ise toplumun sabit gelirli kesimlerini borç tuzağına sürükleyecektir. Haliyle bu Moody’s ve Ficth’in açıklamalarını süpriz olarak görmemekteyim.”