Bu daha başlangıç…

Irmak Ildır'ın bugünkü yazısında, emek mücadelesinde son dönemde yaşanan gelişmeler ve yakın gelecekteki tabloya dair değerlendirmeler yer alıyor.

O güzelim günlerde birçok kişinin kulaklarını çınlatmıştı…

Her duyulduğunda, her söze geldiğinde, her yumruk onu söylediğinde insanların yüzüne vuran ifade gerçekten görülmeye değerdi. Mutluluktan daha farklı olarak, bir mücadelenin içinde bulunmanın verdiği gücü yansıtıyordu. “Bu daha başlangıç…” diye başlıyordu ve her duyulduğu anda, yerde, fark etmeyecek bir biçimde insanı sarıp sarmalıyordu. O günlerin sloganları arasında sıyrılıp gelen bir parolaydı sanki.

Şimdi bu slogan Bursa’da yeniden duyuldu. Metal işçilerinin Mayıs ayında başlattığı ve üç haftadan uzun süren direnişin merkezi Renault’da işçiler kazanımlarını ileri bir aşamaya taşıdılar. Uzun yıllar boyu fabrikada sarı, güdümlü ve Amerikancı sendikacılık tipinin mafyatik halleriyle karşılaşan Renault işçisi, ilk kez bunun dışında bir hatta ısrarcı olan Birleşik Metal sendikasıyla buluştu.

Bu buluşmanın ürünü olarak işletmede sendikal çoğunluk uzun yıllar sonra ilk kez bir sınıf sendikacılığı mevzisinde ısrarcı olan yapıya geçerken, 4 Aralık günü gerçekleşen Şube açılışı da anlamlıydı. Gerçekten uzun süre sonra bölgede bu denli büyük bir işçi kitlesi coşkulu ve kararlı bir duruş sergiliyor. Üstelik bu duruşu da dillere pelesenk olan o ünlü cümleyle ifade ediyor: “Bu daha başlangıç…”

***

Ancak gerçekten bu daha başlangıç, asıl mücadele bundan sonra başlıyor. Zira elde edilen mevzi azımsanmayacak durumda olsa da, metal direnişinin dalgasını yükselten diğer işletmelerde kazanımlar birer birer elden gitmektedir. Dolayısıyla etrafı on binlerce işçiyle dolu olan bir sanayi havzasında tek başına ayakta kalkmak fazla mümkün değil. Zamanı geldiğinde Renault işçisinin şu anda elde etmiş olduğu konumu sermaye tarafından boşa çıkartılmaya çalışılacaktır.

Bunun önüne geçmek için ise kararlı, siyasallaşmış ve sınıfsal bir duruşu sergileyebilecek programatik hatta ihtiyaç var. Bu ihtiyacın karşılanması için ise önde duran iki virajın aşılması gerekiyor. Bunlardan ilki 26-27 Aralık’ta gerçekleşecek Birleşik Metal Genel Kurulu’dur. Diğeri ve daha büyüğü ise DİSK Genel Kurulu’dur.

İlk virajdan mevcut anlayışın devam edeceği belli gibi. Öte yandan ikinci virajda ise olumlu sinyaller gelmemektedir. Dolayısıyla bu iki virajın aşılması, sınıf hareketinde önemli bir silkinişin önünün açılması için temel bazı noktaların kavranması şart. Bu noktaların başında ise sendikal alanı kötürümleştiren siyasal anlayışlardan uzak durmak geliyor. Diğeri ve belki de en önemlisi Genel Kurulların anlamsız delege pazarlıklarına indirgenmemesidir.

Şimdilik iki noktanın da kavranmasından uzak bir görüntü çizildiği çok açıktır. Sendikal alan küçük delege oyunlarının, ambalajı süslü ancak içi kof kürsü dalaşmalarının yeri olmaya şimdilik devam etmektedir. Ancak bu durumun öyle kolay devam etmeyeceği, şimdilik “Yeşil Bursa’dan” gelen haberlerde saklıdır.

***

Türkiye kapitalizminin gelişim dinamikleri ve ekonomik ilişkileri, önümüzdeki dönemde reel ekonominin can damarı gözüken sektörlerde daha büyük sıkışmaların yaşanacağını göstermektedir. Üstelik bu sıkışma kâr oranlarında, yeni pazarlar bulmada değil, bizzat sömürü oranlarında yaşanmaktadır. İşin özcesi sermaye açısından emeğin kontrol altında tutulması giderek zorlaşırken, ücretlerdeki yukarı yönlü talep de kısa vadeli bir iyimserlik ortamından uzun vadeli bir bunalımın kapısını aralayacaktır.

Dolayısıyla Anadolu’nun farklı köşelerine dağılan sanayi havzalarından daha fazla kaynama haberleri geleceğinin işaretleri belirirken, Bursa gibi daha önce sanayileşmiş bölgelerde bu kaynama hali kendine bir kap bulmaya gidecektir. Bu kabın mevcut sendikal alana sığmayacağı, bu kabın şeklini almaktan daha çok kabın kendisini parçalayacağı ise bugünden bellidir.

Öyleyse bu alanda elde edilen ileri mevzilerin korunması, yeni mevzilerin elde edilmesi gerekiyor. Bunun ön şartı yukarıda ifade edilenler ise, bunun taşıyıcıları ise yeni ve gayretkeş bir kuşak olacaktır. Bu kuşağın yetişmesi, belirli bir nitelikten öteye geçerek bir niceliği ifade etmesi için ise uzun soluklu, derinlikli bir çalışma yapılması gerekli.

Haziran günleri ile başlamıştık, o günlere dair bir küçük saptama ile bitirelim. Haziran günlerinde eksikliğini çok hissedilen, kendinde değil de, kendiliğinden olan emekçi yığınlarının hareketlenmesi bugün yakıcı bir ihtiyaçsa, bu ihtiyacın karşılanması için o günlerde AKM’nin üstüne asılan bir pankart hatırlamak gerekiyor. O pankartta yazılan bugünden sonra Renault işçisi tek yol gösteren, sınıf hareketinin biricik parolasıdır.

Dolayısıyla nerede kalmıştık?

Bu daha başlangıç….