Costa, Portekiz'in Çipras'ı olur mu?

Portekiz’deki gelişmeler, ister istemez Yunanistan örneğini akla getiriyor. Costa yeni Çipras mı?

Costa, Portekiz'in Çipras'ı olur mu?

Portekiz’de uygulanmakta olan kemer sıkma politikaları açısından referandum niteliğinde geçen 4 Ekim genel seçimlerinde, bir önceki seçimlere göre oyu azalmış olsa da dört yıldır iktidarda bulunan merkez sağ Sosyal Demokrat Parti kazanmıştı. Hükümeti kurmak için yeterli çoğunluğu sağlayamayan Sosyal Demokrat Parti, sağcı partilerden oluşan “Portekiz Cephesi”nin azınlık hükümetini kurdu.

Ne var ki, kemer sıkma politikalarının yürütücüsü başbakan Coelho parlemontada güvenoyu alamadı ve hükümet kurulduktan 10 gün sonra düştü. Bu durumda, Portekiz devlet başkanı Anibal Cavaro Silva, seçimlerde ikinci sırada olan Sosyalist Parti’nin başkanı Antonio Costa’ya hükümeti kurma görevini verdi.

Costa, 27 Ekim’de, Sol Birlik, Portekiz Komünist Partisi (PCP) ve Yeşiller Partisi’nin desteğini alarak hükümeti kurdu. Destekleyen partilere ise hükümette hiçbir bakanlık verilmedi. Costa yemin ettikten sonra ekonomiye ilişkin ilk açıklamasında; “Bizim yapmamız gereken reformlar başka türlü. Bu da inat, girişimcilikte ve yatırımda devamlılık, şirketlerimizin ve kamu yönetiminin modernizasyonu, topraklarımızın ve kaynaklarımızın değerlenmesi, eşitsizliğe karşı mücadele ve uygulamada birleşmeyi gerektiriyor.” dedi.

Portekiz, Yunanistan olur mu?

Portekiz’deki bu gelişmeler, ister istemez Yunanistan örneğini akla getiriyor.

Yunanistan’daki ekonomik çöküş ve sonrasında uygulanan kemer sıkma politikları sonucu ortaya “umut” olarak çıkan ve seçimleri kazanan Syriza ve Çipras, daha sonra ise beklentileri boşa çıkarmış ve Avrupa Birliği’nin (AB) politikalarına uyumlu hükümet programını meclisten geçirmeye çalışmıştı.

Bu duruma tepkilerin doğması sonucunda erken seçim ilan eden Çipras, bu seçimleri de kazanmıştı. Costa’nın yeni Çipras mı olacağı sorusunu yanıtlamak için ise şu an erken. Bunu yanıtlamak için hükümet programının açıklamasının ve hükümetin ilk icraatlarının beklenmesinde fayda var.

Adı sosyalist ama kendisi sosyal demokrat

Ancak Sosyalist Parti’nin geçmişindeki örnekler buna ilişkin kimi ipuçlarını veriyor.

Sosyalist Parti 1973 yılında, Portekiz Sosyalist Hareketi’nin sürgündeki üyeleri tarafından Almanya’da kurulmuştu. Hareketin 27 delegesi, sınıfsız topluma referansla ama Marksizm olmadan, yeniden tasarlanmış sosyalizmin ve özgürlüğün partisini kurma noktasında ortaklaşmışlardı. Sosyalist Parti adında “sosyalizm” olsa da sosyal demokrat çizgide bir parti olduğu açıkça görülüyor.

Bununla birlikte, 1983 seçimlerinden sonra Sosyalist Parti ile Sosyal Demokrat Parti arasında kurulan koalisyon hükümeti Portekiz’in Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yani bugünkü AB’ye üyelik müzakerelerini başlatmıştı. 2011 yılından beri Portekiz’in yaşadığı ekonomik bunalımın ve kemer sıkma politikalarının Avrupa Birliği politikalarıyla bağı düşünüldüğünde, kemer sıkma politikalarına karşı nasıl bir yol çizecekleri ise merak konusu haline geliyor.

Bu noktada, Devlet Başkanı Silva’nın hükümet kurma görevini Costa’ya verirken kendi müttefiki olan sol partilerin ve PS’nin, AB bütçe kurallarına riayet edeceğine ilişkin bir yazı istediği unutulmamalı. Costa, Devlet Başkanı’nın talebine cevap verirken, PCP bu cevabı vermeye itiraz etti. Hatta buna itiraz ettiği için hükümette yer bulamadı denebilir. Sermaye tarafından, PS’nin Avrupa yanlısı olması sebebiyle Costa’nın AB bütçe kurallarına uymayacağına ilişkin ise herhangi gibi bir endişe de bulunmuyor.

Radikal demokrasi ile sosyal demokrasi arasında fark var mı?

Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde, Çipras’ın bir sosyalist olarak radikal söylemlerle Yunanistan’da çöken sosyal demokrasinin yerini doldurduğu ancak Costa’nın zaten bir sosyal demokrat olduğu söylenebilir. Bu yüzden siyasi hat açısından bir benzerlik kurmaya çalışmak doğru da sayılmayabilir.

Ancak halkın umutları açısından Costa’nın da Çipras gibi kemer sıkma politikalarını dayatan sermaye ve emperyalizme kolay teslim olup olmayacağını ise göreceğiz. Yukarıdaki tablo sosyal demokrasi ile radikal demokrasi arasındaki farkın aslında ne kadar küçük olduğunu göstermesi açısından bize ipuçları sağlıyor.