Devirler Değişir, Başkanlar Değişir, Çekirgeler Değişmez!
Fatih Çekirge Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlenen resepsiyona katılmış. Galiba kendisinin son yirmi yılda katılmadığı bir resepsiyon olmadı. Her devrin baş davetlileri arasında yer almayı başarmış biridir. Anlaşılan yanında yeni bir çekirge adayı, Hürriyet’in genç yazarlarından Verda Özer de varmış. Anlaşılan diyoruz, çünkü her ikisinin de bugünkü yazısı katıldıkları resepsiyon üzerine yazılmış. Tabi ki bu davetlere katılmanın bir... View Article
Fatih Çekirge Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlenen resepsiyona katılmış. Galiba kendisinin son yirmi yılda katılmadığı bir resepsiyon olmadı. Her devrin baş davetlileri arasında yer almayı başarmış biridir. Anlaşılan yanında yeni bir çekirge adayı, Hürriyet’in genç yazarlarından Verda Özer de varmış.
Anlaşılan diyoruz, çünkü her ikisinin de bugünkü yazısı katıldıkları resepsiyon üzerine yazılmış.
Tabi ki bu davetlere katılmanın bir bedeli olmalı. Daha doğrusu, gelecek seneye yine davet edilmeyi garantilemenin bir yolu olmalı. O yol, ertesi gün kaleme aldığınız yazıdan geçiyor. Maşallah, her iki yazar da Recep Tayyip Erdoğan resepsiyonuna övgünün musluklarını açmışlar.
Verda Özer’in bu işlerde pek bir geçmişi olmadığından o an gördüğü organizasyonun sıra dışılığını, ne kadar da sıcak bir ortam olduğunu ima eden vurgularla yapmış. Yazısını da “çok sıradışı (ve hoş) şeyler var ama devletin sürekliliğinde bir sorun yok canınızı sıkmayın” der gibi bitirmiş. Acemiliğine karşın hem patronu Aydın Doğan’ı hem de onun patronu Tayyip Erdoğan’ı tatmin edecek bir yazı çıkarmış, tebrik ediyoruz.
Fatih Çekirge ise eski çekirgelerden. Her devirde iyi zıpladığını biliyoruz, bu devirde de performansı gayet iyi.
Sosyal medyada komedi malzemesi olan tuhaf giyimli “Pimapenoğulları” “İpragazoğulları” gibi beyliklere ait olduğu zannedilen askerlerin aslında nasıl da güzel bir detay olduğunu, detay ne kelime, resepsiyona damgasını vuran ihtişamlı tarihimizi nasıl da sembolize ettiklerini anlata anlata bitirememiş. Oradan da konuyu Özal’la bir anısına bağlamış (ben hep buralardaydım demek istiyor), “rahmetli Özal da çok istemişti tarihimizin hakkını vermeyi” diyerek. Saraydaki töreni Viyana ve Moskova’daki kabullere “benzeten” Çekirge’nin mizah anlayışıyla halkınki arasında hayli fark olduğu anlaşılıyor.
Çekirge, kaçak saraya bir övgü salvosu da müzikler üzerinden atmış. Daha doğrusu “musikiler” üzerinden. Kabulde klasik musikimizin en önemli bestecilerinin eserleri çalıyormuş. Adı anılan bestecilerin tamamı iki yüzyıl öncenin müzik insanları, Çekirge’nin aklına “neden bugünün besteciler yok” diye bir soru sormak gelmemiş. İyi ki de gelmemiş, gelse de soramayacaktı zaten.
Yarın bir gün bu ülkenin düzeni değişse, kaçak saraylar yıkılsa, bu rejimin tam tersi yönde yeni bir iktidar kurulsa… Bu çekirgeler o iktidarın resepsiyonlarını da öve öve bitiremezler. Çünkü vazifeleri budur. Ancak bir de “çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde batar” diye bir söz var. Çekirgeliğin geçer akçe olmayacağı o üçüncünün ne tip bir iktidar olduğunu hepimiz biliyoruz.
Verda Özer’in “Sarayda bir akşam” başlıklı yazısı:
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/verda-ozer_511/sarayda-bir-aksam_40008069
Fatih Çekirge’nin “16 yıldızlı forsu tarihiyle buluşturmak” başlıklı yazısı: