Erdoğan hanginiz?
Aynı gazetede iki farklı yazı, iki farklı Erdoğan. Dünkü açıklamlarında 3 ayrı profil veren Erdoğan. Erdoğan hanginiz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün 3 ayrı konuşmasındaki 3 farklı görüntüsünden sonra, bugün Yeni Şafak gazetesinde İbrahim Karagül ve Ali Bayramoğlu’nun köşe yazıları da “Erdoğan hanginiz” sorusunu getiriyor.
İbrahim Karagül, “Erdoğan duruşu, yükselen Türkiye, yeni ‘One Minute’” başlığını attığı köşe yazısında “Hafızası Cumhuriyet’ten önceye uzanamayanların, vizyonu Avrupa Birliği üyeliğinin ötesine geçemeyenlerin anlayabileceği bir mücadele değildir. Bu dönemde dostluklar da düşmanlıklar da konjonktüreldir, Türkiye artık tek başına bir güçtür, coğrafyasıyla bütündür.” diye yazarken, Ali Bayramoğlu ise “Rus krizi: Onur ve akıl” başlıklı köşe yazısında “Rus uçağının düşürülmesi siyasi açıdan yanlış ve ağır bedeli olabilecek bir girişimdi… Rus güç politikalarının hedefi olmak Türkiye’ye sadece zarar verir. Bizi tekrar dönmeyi temenni ettiğimiz “pasifik-reformcu” politikalar hedeflerinden uzaklaştırır. Ekonomik olarak arzulanan zıplamayı engeller… Türkiye’yi yönetenler Rusya gibi belayı ve bu belanın içerdiği riskleri, tehlikeleri savuşturmanın siyasi ve rasyonel yollarını aramak ve bulmak zorundalar.” diyerek tam zıttı bir tablo çizdi.
Erdoğan’ın, dünkü konuşmalarında olduğu gibi, AKP’nin adı konmamış “resmi yayın organı”nda çıkan bu köşe yazılarında da, iki farklı yüzüyle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Bir yanda, “Selçuklu ve Osmanlı’dan aldığı ecdad bayrağını küffar üzerine sallayan” Erdoğan-Karagül diğer yanda “gömlek değiştirmiş, patronların bulunmaz nimeti, muhafazakar demokrat devrimci” Erdoğan-Bayramoğlu. İkisi birden olunabilir mi sorusunun cevabı herhalde mümkün değil olacaktır.
Karagül, hangi dünyada yaşıyor?
Bugünkü köşe yazısında yazdıklarını okuduktan sonra herhalde herkes aynı soruyu soracaktır. Karagül hangi dünyada yaşıyor? Bu arada, İbrahim Karagül’ün yandaşlar arasında 1 Kasım seçimleri sonrasında Cumhuriyet parantezinin kapatıldığını ilk yazan kişi olma unvanına sahip olduğunu hatırlatalım.
Karakul bu noktadan devam ederek, Türkiye’nin ve Rusya’nın, geçmişi bugüne taşıyarak, yeni yükseliş tarihlerini yazmaya hazırlandığı döneme denk geldiğini söylediği uçak krizinin, Soğuk Savaş döneminden bu yana bölgesel ve küresel etkilere yol açabilecek en derin kriz olduğu tespitiyle başlıyor ve Rusya’nın “yayılmacılığı”nı tahlil ediyor.
Ama Rusya’nın karşısına koyduğu “yükselen Türkiye”nin ise ancak ders kitaplarında anlatılan türden bir hamaset tarihine dayandığı görülüyor. Karagül, Türkiye uykudan uyanıyor derken Osmanlı’nın dağıtılmasından sonra ilk kez ayağa kalkıldığından ve güçlü siyasi liderlik ve yüzyıllara dayanan derin siyasi aklın harekete geçtiğinden dem vuruyor. Kapanan parantezden sonra Türkiye’nin artık Cumhuriyet dönemi sonrasının hazırlıklarını yapmakta olduğunu, yüzyıllara dayanan siyasi yolculuğuna yeni güç arayışı ile devam ettiğini yazıyor. Kuşkusuz, bu anlatımın rahat uyuyabildiği bir gece varsa Erdoğan’ın rüyalarını da süslediğinden emin olabiliriz.
Süleyman’dan Erdoğan’a Doğu cephesinde yeni bir şey yok
Ancak “Hafızası Cumhuriyet’ten önceye uzanamayanların, vizyonu Avrupa Birliği üyeliğinin ötesine geçemeyenlerin anlayabileceği bir mücadele değildir. Bu dönemde dostluklar da düşmanlıklar da konjonktüreldir, Türkiye artık tek başına bir güçtür, coğrafyasıyla bütündür.” sözlerinin de “Artık ezberler bozulmuştur ve kimse Türkiye’den artık çekingen, pısırık, özür dileyici, yılgın tavırlar beklemesin” sözlerinin de arkasının ancak ABD ve NATO tarafından doldurulabileceği kuşkusuzdur.
Ama bu sözler akıllara bir tarihi mektubun girişini de hatırlatmaktadır.
Ben ki,
Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Azerbaycan’ın Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve Diyarbekir’in ve Kürdistan’ın ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân’ın torunu, Sultan Selim Hân’ın oğlu, Sultan Süleyman Hân’ım.
Sen ki,
Françe vilayetinin kralı Françesko’sun.
Tarih 40 yıl hükmetse de Süleyman’ın sonunu da hayırla getirmemiştir. “Muhteşem” sıfatı yakıştırılan Süleyman’ın esas olarak Osmanlı’nın tarihsel olarak sona erişini hazırladığı çokça tartışılmıştır. Ama Karagül bu durmuyor, Erdoğan’ın “Suriye konusu tıpkı Irak, Mısır, Balkanlar, Kırım, Kafkasya gibi, bizim asli meselemizdir. Bizim bu coğrafyaya bakışımız asla diğer ülkeler gibi olamaz. Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi başkaları için bataklık olabilir ama bizim için oralar bin yıllık hatıralarımızın bulunduğu ayrılmaz parçamızdır. Bu köklü geçmişi bilmeyenler, bölgemizdeki sorunlara yönelik samimiyetimizi de anlayamazlar.” sözlerinin Putin’in uykularını kaçıracağını müjdeliyor.
Karagül’ün tehditleri Bayramoğlu’na da mı?
Bundan sonrasında Karagül tehditler savuruyor ve herkesin bu yeni durumu kabullenmesini salık veriyor. ” Belki Misak-ı Milli sınırlarının çok daha ötesine açılan bir zihinsel harita şekillenmektedir ve çok yakın gelecekte bu harita kendi ortak siyasi dilini üretecektir. Evet, bu bir meydan okumadır. Bin yıldır bu topraklarda kaç kez böyle meydan okuduk, bilirsek bunun anlamını da kavrayacağız. İsrail’e ayar veren “One Minute” çıkışından sonra çok daha geniş ölçekte bir “One Minute” çıkışına tanık olduk.” diye yazarken ise bu sefer dolaylı olarak özür dilenecek bir “moderatör”ün de olmadığını unutmuşa benziyor.
“Putin’in ardı ardına Türkiye’ye yönelttiği tehditler karşısında birileri eski korkaklıklarıyla tir tir titrerken” diye işaret ettiği isimlerden biri ise herhalde aynı gazetenin bir başka sütununda yazan Ali Bayramoğlu. “Rus uçağının düşürülmesi siyasi açıdan yanlış ve ağır bedeli olabilecek bir girişimdi… Rus güç politikalarının hedefi olmak Türkiye’ye sadece zarar verir. Bizi tekrar dönmeyi temenni ettiğimiz “pasifik-reformcu” politikalar hedeflerinden uzaklaştırır. Ekonomik olarak arzulanan zıplamayı engeller… Türkiye’yi yönetenler Rusya gibi belayı ve bu belanın içerdiği riskleri, tehlikeleri savuşturmanın siyasi ve rasyonel yollarını aramak ve bulmak zorundalar.” diye yazan Bayramoğlu, Davutoğlu’nun açıklamasına rağmen “Vur emri kimden geldi ya da vurma denmediği için pilot inisiyatif mi kullandı, bilinmiyor. Fakat karar “anı”nın siyasi iktidarın o andaki talebi ve onayıyla oluştuğunu hiç sanmıyorum.” diyerek aynı gazetenin farklı odalarında zamanın ve uzayın nasıl farklı aktığını ortaya koyuyor. Ama “Makara başa sarılabilse gelişmeler farklı seyrederdi, bundan kimsenin şüphesi olmasın.” sözleri Erdoğan’ın açıklamalrıyla örtüşüyor.
Bayramoğlu “normalleşme” diyor
“Hükümet sadece teknik haklılık (angajman kuralları ve uyarılar) değil, aynı zamanda politik haklılık (vurma eyleminin siyasi doğruluğu ve aynı durumda tekrarlanacağı) vurgusu yaptı.” sözleriyle kuyruğu dik tutmaya çalışan Bayramoğlu yine Türkiye’nin yumuşak bir üslup kullandığını söyleyerek örnek olarak Erdoğan’ın ilk gün söylediği, “böyle bir durumla karşı karşıya kalmanın ıstırabı içindeyiz” sözlerini hatırlatıyor. Erdoğan ve Davutoğlu’nun sert görüntülerinin nedeninin Rusların çıkışları olduğunu söyleyerek de durumdan hoşnutsuzluğunu ifade ediyor.
Bayramoğlu korktuğu başlıkları ise “Ortadoğu ve Suriye meselesiyle iç içe giren Kürt sorununu alır, Ortadoğu’nun içine yerleştirir. Rusya başta olmak üzere İran gibi ülkeleri bu açıdan doğrudan oyuna sokabilir. Bu yolla, çözüm ve siyaset asayiş ve tehdit algısı karşısında iyice gerileyebilir. Ayrıca Rusya’nın zaten ilişkide olduğu PYD ve YPG’yi daha aktif desteklemesi, silah vermesi, Fırat’ın Batı’sına itmesi, Türkiye’yi silah kullanmaya zorlaması, Kandil’e siyasi desteğini ilan etmesi olmayacak gelişmeler değildir.” diyerek özetliyor. Bayramoğlu, Erdoğan’da bir Kanuni görmediğinden olsa gerek “Rusya’nın salvoları karşısında akılcı olmak ve normalleşme peşinde koşmak gerekir.” diye ‘aklı selim’ çağrısı yapıyor.
Aynı gazetede iki farklı yazı, iki farklı Erdoğan. Dünkü açıklamlarında 3 ayrı profil veren Erdoğan. Erdoğan hanginiz?