Ezberler bozulsun...
Önce bir çelişkiyi çözerek ilerlemeye çalışmakta fayda var. O da düzen ya da AKP karşıtı tepkilerin nedense seçim dönemlerinde çok hızlı bir şekilde düzen içerisine doğru çekilerek soğurulması. Türkiye’nin yaklaşık yüzde ellisi son on yılını farklı düzeylerde AKP karşıtlığı yaparak geçirdi. Arada büyük Haziran direnişi yaşandı. Tepkinin kendisi sokağa taşındı. Ve geldiğimiz nokta belli. 1... View Article
Önce bir çelişkiyi çözerek ilerlemeye çalışmakta fayda var.
O da düzen ya da AKP karşıtı tepkilerin nedense seçim dönemlerinde çok hızlı bir şekilde düzen içerisine doğru çekilerek soğurulması.
Türkiye’nin yaklaşık yüzde ellisi son on yılını farklı düzeylerde AKP karşıtlığı yaparak geçirdi. Arada büyük Haziran direnişi yaşandı. Tepkinin kendisi sokağa taşındı.
Ve geldiğimiz nokta belli. 1 Kasım’da seçim var ve toplum yine seçim platformuna doğru yönlendirilmiş durumda.
Bu tabloyu reddetmek, örneğin bu çelişkinin çözülmesi için ilk adım olabilir mi?
Düşünmek gerekiyor.
Türkiye solu açısından seçim pratikleri ezberlerle doludur. Bazısı ezberimi çok iyi biliyorum der durur, bazısı ise ezber bozdum diye ortalıkta dolaşır.
İkisi de bazen doğrudur. Ama bu seçimde değil.
Daha doğrusu tabii ki yukarıda ezber üzerinden bahsettiğim mesele politik bir içerikten soyutlanarak ele alınamaz.
Bugün kendinizi tarihsel olarak ne kadar doğru görseniz de son tahlilde devrimciler tarafından meşruiyeti sorgulanması gereken bir platformda yer almak maalesef Türkiye’de sosyalizm mücadelesine katkı koymaya yaramıyor ve bu seçimlerdeki “renklerden biri” olmanızdan başka anlam ifade etmiyor. Biri bu.
İkincisi, solda ezber bozduğunu söyleyenler, her seçim sürecinde çıkar. Bu seçimde de vardır ve HDP’yle ittifak etmek, desteklemek, dayanışmak vb… olarak şekillenmiştir. İttifak, destek, dayanışma seçimlere meşruiyet katmanın ötesinde, önümüzdeki süreçte kendi çizgisini başka bir siyasi hareketin çizgisine eklemlemenin yoludur. Bunun da Türkiye’de emekçilerin kurtuluşu ve sosyalizm mücadelesi için maalesef bir katkısı yoktur.
Peki o zaman ne yapacağız?
Yola halkımızın ezberlerini bozmaya çalışarak çıkabiliriz.
Öncelikle 1 Kasım seçimlerinin anlamının sorgulanması gerekiyor. 7 Haziran seçimleri Türkiye’nin dönüm noktası olarak ele alınmıştı. HDP’nin barajı geçmesi ve AKP’nin tek başına iktidar olamaması önemli idi. Ancak sonrasında, seçim platformunun aşırı değer kazanan bu yönü parlamentoya taşınınca herkes parlamentarist oldu. Kısacası AKP’nin sandıkta ve mecliste geriletilmesi başta Türkiye solunun ezberi haline dönüştü. Bu durum, düzenin tüm topluma bir dayatmasıdır. Sol, bu dayatmanın altında kalmıştır.
Bu durumdan kurtulmak için öncelikle, Tayyip Erdoğan tarafından Türkiye toplumuna dayatılan 1 Kasım seçimlerinin sol tarafından reddedilmesi gerekir.
İkinci olarak, ülkemizdeki sermaye düzeninin yaşadığı krizlerin ve bunun İkinci Cumhuriyet’in kuruluşu ve yerleşmesi sürecinde yarattığı sancıların çözümünün bir ayağı da bu seçimlere havale edilmiş halde. Can Dündar bir yandan “kırk gün sonra bunlardan kurtuluyoruz” diyedursun, sermaye iktidarının büyük bir sarsıntı yaşayacağı bir seçim olmayacağını bugünden öngörmemiz mümkün.
O zaman seçimlerin bu yönden de sorgulanması gereken bir yanı bulunuyor. İkinci Cumhuriyet rejiminin yerleşme sorunu, bunun AKP iktidarının varlığı ile yaşadığı uzlaşma/çelişki noktaları ve son noktada Türkiye’de siyasetin Tayyip Erdoğan’ın geriletilmesine indirgenmiş yapısı bir bileşke oluşturuyor. Bu bileşke bugün kendini seçim platformunda bir kere daha üretirken bizim görevimiz nasıl olursa olsun buna meşruiyet katmak olamaz.
Bunun ötesinde düzen güçleri neredeyse son iki yıldır Haziran direnişinin mücadele çizgisinin soğurulması için canla başla çalışıyorlar. Bu işlem kimi zaman seçimler aracılığı ile oluyor, kimi zaman Fuat Avni’nin yaptığı yorumlara endeksli bir yaşam ile, kimi zaman da devlet terörünün yükseltilmesi ile…
Son tahlilde önümüzdeki seçimler emekçilerin taleplerinin yükseleceği ve parlamentonun üzerine bunun gölgesinin düşeceği bir seçim olmayacak. Tersine gerici AKP iktidarının, piyasacı sömürü düzeninin ve emperyalist işbirlikçiliğin gölgesi bu seçimlerin üzerinde olmaya devam edecek ve sonrasında tüm emekçilerin üzerine çullanmaya devam edecek.
Bunu bozmanın yolu da öncelikle 1 Kasım’daki seçim platformunu reddetmekten geçiyor.
Türkiye solunun ya da içindeki öznelerin önümüzdeki seçim platformunu sallamaya, başkalaştırmaya, yaptığı müdahalelerle değiştirmeye çalışması ya da sesini çıkarttığı bir zemin olarak görmesinin ülkemizde sosyalizm mücadelesinin bağımsız hattının şekillenmesi anlamında da özel bir katkısı yoktur.
Tersine verilen parçalı görüntünün kendisi bağımsız hattın oluşum dinamiklerini zedelemekte ve halkta umut yitimine sebep olmaktadır.
Tüm bunları hesaba katarak önümüzdeki seçim platformu değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Emekçi halkın örgütlü mücadelesinin şekillenmediği, laiklik ve bağımsızlık taleplerinin yansımadığı, sosyalizm mücadelesinin gölgesinin üzerine düşmediği bu seçim Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yüz yıllık ezberleri ile doludur.
O zaman emekçilere dayatılan bu ezberi bozarak yola çıkmak zorundayız.
Türkiye’de sosyalizm mücadelesinin muhatabı olan emekçiler ile devrimci siyasetin acilen buluşturulması için yola koyulmak birinci görev olmalı…
İkincisi ise kararlı olunmalı.