Herkesin paşası kendine
AKP'nin yandaş medya organlarından Akşam gazetesi ile AKP'ye muhalefet yürüten medya organlarından Zaman gazetesinin haberleri arasındaki fark herkesin kendince bir "paşa" arayışında olduğunu gösteriyor.
Kırıkkale Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nun düzenlediği ‘Atatürk ve Dış Politika’ konulu konferansa konuşmacı olarak katılan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Suriye’deki durum ve Rusya krizi ile ilgili yaptığı değerlendirmede, Rus uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye’nin Suriye’deki etkinliğinin kısıtlandığını söyledi.
İlker Başbuğ’un konuşmasındaki “devletli” tavrının yanı sıra AKP’nin yandaş medya organlarından Akşam gazetesi ile AKP’ye muhalefet yürüten medya organlarından Zaman gazetesinin aynı konuşmayı tamamen farklı alıntılarla haberleştirmesi dikkat çekti. İki gazetenin haberleri arasındaki fark herkesin kendince bir “paşa” arayışında olduğunu gösteriyor.
İki gazetenin aynı olayı aktarış biçimleri arasında bu kadar fark olunca insan elbette meraka düşüyor. İlker Başbuğ’un eski bir genelkurmay başkanı olarak gerçekçi ve devletli bir yerden bakarak, AKP’yi karşısına almadığı ve hatta esasında destek sağladığı açık. Ama Zaman gazetesini okuyan biri ile Akşam gazetesini okuyan birinin İlker Başbuğ algıları ne kadar farklı olur siz değerlendirin.
Zaman’ın “İlker Paşa”sı
Zaman gazetesi, İlker Başbuğ’un sözlerinden AKP’nin başarısızlıkları sayılabilecek Suriye’de PYD’nin kontrolündeki kantonlar ve Irak’ta kurulma yolunda giden bağımsız bir Kürt Devleti ile Rusya’ya ait savaş gemisinin Boğazlar’dan füze ile görüntü vererek geçmesi konularındaki açıklamalarını haberleştirmeyi tercih etti.
Zaman gazetesinin haberinde, Suriye’nin kuzeyinin PKK’nın kontrolünde olduğunu ifade ettiği söylenen Başbuğ’un, “100 kilometrelik bir alan var ve burası IŞİD’in kontrolünde. IŞİD, buradan nasıl atılacak bilemiyorum. IŞİD atılınca oraya kim girecek? Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi yüzde yüz haklı. Şu anda konjonktürde Suriye etkinliğimiz kısıtlandı. Uçak düşürülmeden önce Suriye’deki oluşumları etkileyecek durumda bulunuyorduk. Şimdi ise Suriye’deki etkinliğimiz kısıtlandı.” diye konuştuğu yazıldı.
Gazeteye göre, Türkiye ile Rusya arasındaki krize de değinen Başbuğ, Montrö Antlaşması’nın savaş ve barış şartlarının farklı olduğunu ifade etmişti. Başbuğ, bu konuda, “Karadeniz sınırlarında bulunan ülkelerin İstanbul Boğazı’ndan geçişinde hiçbir sıkıntısı bulunmuyor. Geminin üzerindeki askerin davranışı çirkin bir olaydı. Bilinçli ve provokatör bir eylem gözüküyor. Montrö Antlaşması’nın barış şartlarına baktığın zaman bir yaptırım gücü gözükmüyor. Diplomatik olarak bazı şeyler yapılması gerekiyor ve yapılıyor. Suriye’nin kuzeyinde PKK’nın bizzat kendi kontrolünde toprak parçası oluşuyor. Bu konu gerçekten milli güvenliğimiz açısından oldukça risklidir.Türkiye, bugüne kadar çok sıkıntı çekmesine rağmen, hiçbir zaman yaşamadığı bir Türk-Kürt çatışmasına çekilmek isteniyor” demişti.
Yine Zaman gazetesinin aktarımında, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapay bir Irak devleti ile yapay bir Suriye devletinin ortaya çıktığını anlatan Başbuğ, “Kürt Kökenli insanlarımız Türkiye, Irak, Suriye arasında bölündü. Bu aslında Türkiye için iç ve dış güvenlik sorunu yarattı. Musul konusu konuşulurken Mustafa Kemal Atatürk, 1920’lerde bu konuda ‘İleride eğer Irak’ta bir bağımsız Kürt devleti kurulursa bu Türkiye’yi etkiler’ demiştir. Bizler de bugün aynı şeyi söylüyoruz. Irak’ta kurulacak bağımsız bir Kürt devleti Türkiye’yi etkiler. Türkiye için ciddi bir sorundur. Ama bir de gerçek var. Bu ihtimal de gün geçtikçe güçleniyor. Bu oluşumu engelleyecek ülkelerden birisi Türkiye, diğeri ise İran’dır.” diye sözlerini sürdürmüştü.
Suriye’de de beklenmedik şekilde bir oluşumun meydana gelmeye başladığını ifade eden Başbuğ, 911 kilometre uzunluğundaki Suriye-Türkiye sınırının neredeyse 800 kilometresinin PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin elinde olduğunu vurguladığı da Zaman gazetesinde yer aldı.
Akşam’ın “İlker Paşa”sı
Akşam gazetesi ise aynı konuşma ile ilgili bambaşka bir tablo çizdi. İlker Başbuğ’un AKP’nin politikalarındaki başarısızlıklar hakkında söylediği şeklinde yorumlanabilecek hiç bir bölüme yer vermeyen gazetenin, Suriye ve Irak’taki Kürtlere ilişkin sözlere hiç yer vermemesi dikkat çekti. Akşam gazetesinin haberinde AKP’nin arkasında duran bir “paşa” tablosu çizildi.
Akşam gazetesinin haberinde, Atatürk’ün milli menfaatler içinde dış politikasını sürdürdüğünü söyleyen Başbuğ, Suriye’de yaklaşık 5-6 yıldır süre gelen bir kriz, facia ve insanlık dramı yaşandığını belirterek, “Bu ülkede hayatını kaybedenlerin sayısı 300 binleri, ülke dışına gidenlerin sayısı milyonları aştı. Bunların da en büyük kısmı, yaklaşık 2,5 milyon deniyor, ama belki de daha fazlası Türkiye’de. Türkiye tüm olanaklarını kullanarak yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyor. Bu 2,5 milyon insan ne olacak ileride, dönecek mi? Belki büyük bir kısmı dönemeyecek, bir kısmı belki Avrupa ülkelerine gidecek. Bu büyük nüfusu Türkiye kendi içerisinde nasıl absorbe edecek. Güvenlik açısından bugün bir sorun yaşattığına pek şahit olmuyoruz, ama yarının bunların Türkiye açısından bir güvenlik sorunu haline dönüşmesi ihtimal dahilindedir. Yani Suriye’den gelen mülteciler konusu elbette çok ciddi bir sorun. Maalesef bu mülteci akımının bugün bittiğini söylemek de mümkün değil. Peki yarın ne olacak. Bu konuda hala kafamda soru işaretleri var” diyordu.
Akşam’a göre, Suriye ile Türkiye arasındaki ilk ciddi sorununun Türk F-4 uçağının Suriye düşürülmesiyle başladığına değinen Başbuğ, “Ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti angajman, yani çatışma kurallarını ilan etti. Devletler kendi sınırları içerisinde, buna hava sahası da dahil olmak üzere çatışma kurallarını ilan etme ve uygulama hak ve yetkisine sahiptir. Çatışma kuralları Suriye olayları başladığında Türkiye tarafından bütün dünyaya ilan edildi. Türkiye özellikle hava ihlallerine müdahale edeceği açıkladı. Geçen aylarda Suriye’ye bir de aktif olarak Rusya’nın müdahalesi başladı. Müdahale daha çok hava kuvvetlerinin kullanılması şeklinde oluyor. Suriye, Rusya açısından önemli. Akdeniz’e çıkış kapısı. Lazkiye’de hava üssü, Tartus bölgesinde de deniz üssü var. Rusya’nın Suriye’yi kaybetmesi Akdeniz’i kaybetmesi demek. Rusya’nın böyle bir şeyi kabul etmesi söz konusu değil. Bu neticeden hareketle Rusya, Esad yönetiminin arkasında duruyor” demişti.
Başbuğ’un Rusya savaş uçağının düşürülmesi konusunda Türk Hava Kuvvetleri’nin müdahale etmekten başka çaresinin olmadığını anlattını yazan gazete, Başbuğ’un sözlerini “Türk Hava Kuvvetleri kendisine verilen yetkiler çerçevesinde sınırı korumak için gerekli işlemi yapmıştır. Bunu başka şekilde yorumlayamayız. Zaten yoruma da açık değil, net” dedi. Ortada ciddi bir kriz olduğunu belirten Başbuğ, “Bu ciddi krizi daha yukarılara tırmandırmadan, özellikle Türkiye-Rusya ilişkilerinde bazı geçici zararlar olacak. Bunu kabul etmek zorundayız. Ama önemli olan köklü, kalıcı zararlar olmadan bu krizden nasıl çıkılacak? Tabi ki bu krizden çıkışın anahtarı, daha doğrusu inisiyatifi de şu anda Rusya’nın elinde. Önemli olan Rusya bu krizi nasıl yönetecek ve bu krizden nasıl çıkılacak? Sorun bu. Türkiye Rusya savaşın olası olduğunu düşünmüyorum” şeklinde aktardı.
Akşam gazetesinin haberinde, İlker Başbuğ, son olarak Rus savaş gemisinin İstanbul Boğazı’nı geçişi esnasında bir Rusya askerinin füze göstermesini provokatif bir davranış olduğunu belirterek “Bu davranış çok çirkin. Montrö anlaşması gereği barış şartları altında bu hareketin bir yaptırımı yok. Saldırı durumu olsa idi anlaşma ihlali doğururdu. Bu da yaptırım gerektirdi. Ancak şu anda yapılması gereken diplomatik bir çalışmadır” ifadesini kullandığı aktarıldı.