Katliamın düşündürdükleri...
Ülke tarihinin en büyük katliamını yaşadık. Vicdanlarımızın taşıdığı yükü öfkemize yazarak hesap soracak siyasal bir mücadeleye asılmalı bugün. Yaşananları ve ölümleri geriye döndürme şansımız ne yazık ki bulunmuyor. Hesabın görülmesi düzenden beklenemez. Ne ölenlerin şehit sayılması için kanun teklifi, ne ulusal yas ilan edilmesi ne de katliamın yaşandığı yere anıt dikilmesinin talep edilmesi bu hesabı... View Article
Ülke tarihinin en büyük katliamını yaşadık. Vicdanlarımızın taşıdığı yükü öfkemize yazarak hesap soracak siyasal bir mücadeleye asılmalı bugün. Yaşananları ve ölümleri geriye döndürme şansımız ne yazık ki bulunmuyor.
Hesabın görülmesi düzenden beklenemez. Ne ölenlerin şehit sayılması için kanun teklifi, ne ulusal yas ilan edilmesi ne de katliamın yaşandığı yere anıt dikilmesinin talep edilmesi bu hesabı görmez.
Ülkemiz tarihi katliamlar tarihi. Bugüne kadar bırakın bu katliamların hesabını sormayı, yeni katliamlarla karşı karşıyayız her gün. Bu lanet düzen sürdükçe, katliamlarla düzenin yol alması devam edecek.
Ülkenin, siyasi gidişatında her kırılma noktası, büyük katliamlarla oluyor; bugün de yeni bir kırılma noktasında olduğumuz görülmeli…
Sermaye düzeni açısından insanların ölümünün bir önemi bulunmuyor, yeter ki düzen, çıkarları doğrultusunda işlesin. Emperyalizm Irak’ı işgal edecek diye, İstanbul’da bombaların patlaması gerekiyordu, patlatıldı, onlarca insanımız öldürüldü.
Türkiye’de karşı-devrimci bir dönüşüm gerekliydi, ılımlı İslamcılık iktidar yapılacaktı, ülkenin siyasal haritasına müdahale edildi. Hrant Dink öldürüldü. İŞİD karşıtı koalisyona girilecekti Suruç katliamı yaşandı.
Bugün ülke siyasetinin üç temel krizin ya da tartışma başlığını görmek gerek. Recep Tayyip Erdoğan’da cisimleşen AKP iktidarı, Kürt sorununda yaşanan çatışma ve Suriye merkezli Ortadoğu’daki gelişmeler. Bu açıdan Ankara’da yaşanan katliamın izini bu olgular üzerinden ele almak yanıltıcı olmayacaktır. Düzenin, bütün unsurlarıyla, emperyalist güçler, sermaye sınıfının çıkarları, bölgesel ve iç siyasi güçler ile toplumsal siyasi yönelimler vs., bu noktalarda bir kriz ve mücadele olduğunu görmemiz gerekiyor.
Bütün bu başlıkların kavramsal çerçevesi İkinci Cumhuriyet rejiminin yaşadığı yerleşme ve konsensüs sorunuyla tanımlanabilir. Havada duran bir rejim var ve bu durum bir yere bağlanmak durumunda. Her güç bir yere çekiyor, ortaya bir bileşke çıkacaktır. Gerilimli, çatışmalı, anlaşmalı ancak süreç devam ediyor.
Ankara katliamı sıkışan düzen siyasetine büyük bir müdahale olarak görülmeli. Nedenlerinden ziyade sonuçlarına odaklanılmalıdır.
Yaratılan korku ortamının sokağı geriye çekmesi olası sonuçlardan biri. Bu durumun başta AKP olmak üzere düzen aktörlerinin işine geleceği açık.
13 yıldır iktidar olan bir partinin, istikrar ve güven sloganı, bu saldırıyla boşa düşmüştür. Bu katliam AKP iktidarının yönetim kabiliyetinin meşruiyetini derinden sarsmıştır. Teröre karşı kamu düzeni diyen ve bunun için güçlü bir iktidar önermesinde bulunan AKP, hem de başkentte kamu güvenini sağlayamamıştır.
Saldırının failleri olarak gerici terör örgütü işaret edilmektedir. Bu örgütün ideolojik olarak AKP ile aynı safta bulunması genel kanıdır ve AKP’nin Suriye politikası bu saldırının temel zemini olarak görülmektedir. Böylesi bir tabloda AKP zan altında kalmıştır.
Kürt sorununda yaşanan çatışmanın yaratmış olduğu kutuplaşma ve toplumsal tepkinin, bu eylemle birlikte “şiddete ve teröre” hayır ile şekillenen konsensüsle başka bir düzleme taşınma olasılığı bulunmaktadır. Barış mitinginde yaşanan bu saldırı, barış ve “şiddete, teröre, çatışmaya hayır” talebini daha da öne çıkaracaktır.
Kürt sorununda çatışmayı direten, taraflar kim olursa olsun, bu saldırı sonrası daha fazla meşruiyet arayışı içinde olmak durumunda kalacaklardır. Herhangi bir eyleme değil doğrudan barış mitingine saldırı yapılmıştır çünkü.
Yönetememe krizi seçimlerden önce daha da açığa çıkmıştır. 1 Kasım seçimlerinden sonra ülkenin hükümetsiz bırakılması seçeneğinin alanı daha da sınırlanmıştır.
Türkiye’nin Suriye dış politikasında emperyalizme rağmen yeni arayışlara girmesi daha da zorlaşmıştır. Dış politikada, Ortadoğu’da ortaya çıkan yeni dengenin belirleyiciliği artacaktır.
7 Haziran seçimlerinin yok sayılarak seçimlerin tekrar edilmesi Recep Tayyip Erdoğan’a bağlanmaktadır. Güneydoğu’da yaşanan çatışma nedeni olarak en çok bu gösteriliyordu ve bugün Ankara Katliamı sonrası hedef tahtasına en çok Recep Tayyip Erdoğan oturtulmaktadır. Düzenin, bütün unsurlarıyla – emperyalizm, sermaye, devlet, muhalefet partileri – bir AKP sorunu bulunmaktadır. “Yokluğu olmaz, bugünkü varlığı ızdırap” şeklinde tanımlanabilecek bu durumun çözülmesi gerekiyor. Bu açıdan Ankara Katliamı sonrası Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi geleceğinde alan daha da daralmıştır.
Kendi analizlerimizi değil, toplumsal algıdaki/sermaye düzenindeki temel ve ortalama yaklaşımları yazmaya, nedenlerini değil, olası sonuçlarını ifade etmeye çalıştım.
Bu saldırının mutlak adresini tespit ederek iddiada bulunmanın bugünkü verilerle açmazları bulunuyor. Ancak niye sorusuna yanıt aranırken olası sonuçlardan yola çıkmanın bir kolaylığı bulunuyor.
İnsan canı sermaye düzeninde “bu hesaplara” kurban edilmektedir. İşte emperyalist-kapitalist düzen böyle işliyor, böyle yapıyor, böyle ayakta duruyor. Şiddetle, ölümle, korkutmayla, katliamla…
Yeter ki bunu görelim, bu bataklığı kurutalım. Yoksa daha çok acılar çekeceğiz. Bu katliamın hesabını sormak, bu bataklığı yok etmekten geçecektir.