Kavga eden bir yazı

Irmak Ildır, sınıf açısından son ekonomik gelişmeleri ve yaklaşan Birleşik Metal genel kurulunu değerlendirdi

 

Bazı dönemlerde daha çok kullanılan kelimeler vardır. İçinden geçilen dönemi, süreci veya durumu yansıtır, geniş kesimlerce benimsenirler. Kimi kavramlar ise daha evrenseldir, zaman ve mekân tanımazlar. Kavram evrenselleştikçe elde edilmesi zorlaşır, kavganın konusu olur.

Kavga kelimesinin çağrıştırdığı imanın olumsuzluğu gerçek; ancak bir şeyi kazanmanın emek harcanmadan, karşı karşıya gelmeden olmadığı kesin. Hele ki kavramın kendisine herkes tarafından bir anlam yüklenmişse…

“Barış” kelimesi tam olarak da böyle bir konumda. Herkesin anlam yüklediği, her kesim tarafından topluma vaat edilen ancak bir türlü karşılanamayan bir kelime. Bu sıralar farklı siyasilerin mevcut duruma dönük olarak kullandığı bu kavram aynı zamanda patronların da dilinde. Seçimlerin hemen ardından açıklama yayınlayan farklı patron örgütleri “toplumsal barış” kavramına sık sık başvururken, MÜSİAD’ın bu konuda ciddi bir biçimde ısrar ettiğini gösteriyor.

Ancak bu ısrarın karşılığının kendileri için bir “barış” talebi olduğu da açık. Yangın yerine dönmüş memlekette, kapitalizmin istikrarı aynı zamanda “düzensizlik” getiriyor. Başka bir deyişle kapitalizmin istikrarı özünde saldırganlık taşıyor.

Savaş olmadan, barış olmaz. MÜSİAD yaptığı açıklamalarla “savaşı” kabul ederken, savaşın karakterinin sınıfsal olduğunu da itiraf etmiş oluyor. MÜSİAD, CHP lideriyle yaptığı görüşmede asgari ücret artışının “kamu tarafından karşılanmasının daha uygun olacağını” ifade ediyor. Bu görüşmenin hemen ertesinde ise Başbakan Davutoğlu asgari ücret artışının yaratacağı ek maliyetlerin bir kısmının “kamu” tarafından karşılanacağını belirtiyor.

Aslında strateji çok açık durumda; sermayenin kârlılık problemi ve ekonominin durağanlığının giderilmesi için “tüketimin” arttırılması, dolayısıyla tasarruf oranlarının artışına ihtiyaç var. Ücretlerdeki yukarı yönlü talep aynı zamanda bir “arz” meselesidir. 2015’in ikinci çeyreğinde “beklentinin üzerinde” büyüdüğü ifade edilen ekonominin büyük oranda stoktan ve “lüks tüketimden” yemesi önemli bir veridir. Bu veri önümüzdeki dönemdeki durağanlığın çözümlerinden yalnızca bir tanesidir.

Öte yandan sermaye açısından emekçiler üzerindeki yükü arttıracak adımlara ihtiyacı da var. Nitekim memleketi yangın yerine çeviren, taş taş üstünde bırakmayan operasyonlar sonrasında yandaş basının “TOKİ göreve” başlıklı manşetler atması sermaye sınıfına hizmet edenlerin aç gözlülüğünün yegâne temelidir. Emekçilerin üzerinde artacak yük ise daha çok baskılanma, sömürü ve “parçalanmadır.”

***

“Madem sermayenin stratejik yönelimi bu; öyleyse emekçilerin “stratejik yönelimi” ne olmalı?” sorusu doğal olarak aklımızın bir köşesine geliyor. Cevabı hemen vermeden önce, cevabı verecekler arasında bulunan kesimin, solun, aklındaki kimi tozların alınması gerekiyor.

Sınıfın mevcut görünümü, durağanlığı ve sessizliği, bazı kesimlerde sınıfa dair yanılsamaları doğuruyor. Bu yanılsamaların başında ise “sınıfın yapısının değiştiği” ve dolayısıyla “örgütlenme modellerinin faklılaşması” gerektiği geliyor. Baştan söyleyelim bu tez doğrudur; ancak yanılsamayı doğuran bu tezin doğruluğunun ardından, tezin merkeze alınmasıdır.

Sınıf mücadelesinde bugün önemli olan doğru halkayı bulmak ve öne çıkan unsurları saptamaktır. Daha açık ifade etmek gerekirse bugün önemli olan kapitalizmin Türkiye’de zayıf karnını tespit etmek gerekiyor. Bu zayıf karın emekçilere reva görülen güvencesizlik ve geleceksizliktir. Bu durumun sonucu olarak taşeronluk ise sadece bir görünümdür. Güvencesizlik ve geleceksizlik, sadece sınıfın bir kesimini değil, tüm kesimlerini etkilemektedir.

Bununla birlikte kapitalizmin altın kuralını devreye sokmak gerekiyor. Kâr oranlarının yüksek olduğu yerde sömürü, sömürünün olduğu yerde sınıfsal mücadele bulunmaktadır. Dolayısıyla bugün Türkiye’de sınıf mücadelesinin en yalın hali metal ve inşaat sektörlerinde görülmektedir.

***

Bu önemli veriyle birlikte metal işçilerine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Metal işçisi bir süredir daha dolaysız yaşadığı sınıf mücadelesinde yeni bir evreye giriyor. Sınıf sendikacılığının önemli bir zemini olan Birleşik Metal sendikasında Genel Kurul bu hafta sonu gerçekleşecek.

Genel kuruldan büyük bir sürpriz beklenmiyor. Bununla birlikte asıl mesele DİSK Genel Kurulu’nda bağlanmaktadır. Metal işçisi yaratmış olduğu birikimi buraya taşıyıp taşıyamama cesaretini kendi genel kurulunda gösterecek.

Ancak iş burada bitecek mi? Hiç sanılmasın, metal işçisi için mücadelenin yeni başladığını daha önce belirtmiştik. Dolayısıyla sınıf mücadelesi asla genel kurullara sığmaz. Olsa olsa ilerisi için bir gösterge olabilir.

Bu durumda metal işçisini bir yol ayrımı bekliyor. Ya sınıf sendikacılığı için yeni bir mevzi yaratılacak ve bu mevzi diğer havzalara tanışacak. Ya da ortaya çıkmış olan enerji sönümlenecek.

Sınıf mücadelesinin uzun ve sabırlı bir iş olduğu ilk öğrenilen kuraldır. Şimdi bu uzun ve sabırlı yolda yeni denizlere açılma zamanıdır.

Ufukta bizi bekleyen hala çok iş var.