Kral Çıplak!

Evrim Şenöz, Reyhanlı'dan bu yana yaşanan tüm hukuksuz uygulamaları yazısında bir kez daha hatırlatıyor.

11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’da bomba yüklü araçların patlatılmasıyla 52 kişi öldü, 146 kişi yaralandı. Olayı IŞİD üstlendi. Suriye’deki çatışmalar başladığından beri, açıkça IŞİD ve diğer çeteleri Esad’a karşı desteklediklerini defalarca belirten, silah ve malzeme sevkiyatı yapan, sınırlarını açarak çete üyelerinin Türkiye’ye giriş çıkışlarını rahatlıkla yapmalarını sağlayan AKP, bu konuda hiçbir sorumluluğu kabul etmedi. Patlama sonrası savcılar failleri arayıp bulmak yerine, ilk olarak Redhack’e Reyhanlı patlamasına ilişkin askeri istihbarat belgelerini sızdırdığı iddiası ve casusluk suçlamasıyla er Utku Kalı’yı tutukladılar. Ayrıca Kalı’nın bu belgeleri cep telefonu yolu ile gönderdiği iddia edilen gazeteci Erman Paçalı hakkında da olaydan iki yıl sonra, “devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme ve yayma” iddiasıyla dava açıldı. Paçalı, davada beraat etti; Kalı’nın ise gelecek celsede beraat etmesi bekleniyor. Olayın failleri ise, hala bulunamadı.

***

17 Aralık 2013 tarihinde, Cumhuriyet Savcısı Celal Kara’nın talimatı ile Rıza Sarraf’ın da aralarında bulunduğu iş adamları, bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kamu görevlileri ve 61. Türkiye Hükümeti kabine üyesi dört bakan ile üç bakan çocuğunun olduğu kişiler hakkında “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Oğuz Bayraktar, işadamı Ali Ağaoğlu, Halkbank genel müdürü Süleyman Aslan ve Rıza Sarraf gözaltına alındı ve tutuklandı. Bununla birlikte, dönemin başbakanı Erdoğan ve oğlu arasında ve yine Erdoğan’ın bazı kişilerle yaptığı telefon görüşmelerinin kayıtları ortaya çıktı. Bunun üzerine, Bilal Erdoğan’ın ifadesine başvurulmak istendi ancak buna engel olundu. Bu arada soruşturmaya müdahale gecikmedi. 28 Şubat 2015 tarihinde ise tutuklular serbest bırakıldı, 17 Aralık sürecinden sonra istifa eden ya da görevden alınan bakanların Yüce Divanda yargılanmaları için yapılan oylamada, Meclisten ret çıktı. Bundan sonra birçok hakim ve savcının görev yerleri değiştirildi ve HSYK’nın yapısı değiştirildi. Belgelerin, internete sızan ses kayıtlarının hiçbiri yargılama konusu yapılmadı, iddialar ortada kaldı, hesabı verilemedi ancak ihale, AKP’nin eski yol arkadaşları cemaate kaldı.

***

Gelelim 19 Ocak 2014’e. MİT görevlilerinin eşlik ettiği belirtilen üç TIR, bir istihbarat üzerine jandarma ekipleri tarafından Adana Ceyhan Sirkeci gişelerinde durduruldu. Devlet yetkililerince bu tırların silah değil, ilaç vb. insanı yardım malzemeleri taşıdığı belirtildi. 29 Mayıs 2014’te ise Cumhuriyet Gazetesi’nin yayınladığı videoda açıkça tırların silah taşıdıkları belgelenmiş oldu. Bu suçlamalara muhatap olacak devlet yetkilileri hakkında işlem yapmayan savcılık, videoyu yayımlayan Cumhuriyet Gazetesi hakkında soruşturma başlattı. Bu kapsamda 26 Kasım 2015 tarihinde ifade veren Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, “teröre yardım ve yataklık”, “siyasi ve askeri casusluk amacıyla gizli bilgileri temin etmek” , “siyasi veya askeri casusluk amacıyla gizli kalması gereken belgeleri açıklamak” suçlamaları ile tutuklandı.

***

Geçen hafta Salı günü, Türkiye sınırında düşürülen Rus uçağı sonrasında, Putin Türkiye’nin IŞİD petrollerini satın aldığını tespit ettiklerini belirtmiş, Erdoğan da bunu yalanlamıştı. Bu hafta ise, Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Anatoly Antonov Suriye’deki terörist faaliyetlerin ana kaynağının çalıntı petrol olduğunu, Türkiye’nin de bu petrolü satın alan ülkelerden olduğunu açıkladı, Erdoğan’ın ailesinin bu alım satım işinde olduğunu ima etti ve Türkiye’ye yapılan petrol sevkiyatlarının uydu görüntülerini kamuoyuna sundu. Elbette Erdoğan, Davutoğlu ve AKP yetkilileri tarafından bu olayın sorumluluğunun gerektirdiği hiçbir davranışta bulunulmadı. Ama Antonov Türkiye vatandaşı olsaydı, gazetecilerle birlikte şu an cezaevinde olması işten bile değildi.

***

Farklı olaylar, aynı örtbas yöntemleri… Suç belli, asıl suçlular belli; yargılananlar ise ortada. Görülüyor ki, daha önceki yazılarda yazdığım bu yeni dönemin hukukunun, “Erdoğan ve şürekâsının kutsallığı ve dokunulmazlığı” ayağı, daha da pekişiyor. Onlara dokunursanız, teröre yardım yataklık etmiş, casusluk etmiş ve devlet sırlarını ifşa etmiş olursunuz. Erdoğan ve AKP, devlettir ve onun bekasını zedeleyecek gerçeklerin ortaya çıkarılması terörle eşdeğerdir.

Kendini devlet olarak görenler bu sebeple, belgelerle tespit edilen olaylar, yolsuzluk ithamları vb. ne olursa olsun o tahtı bırakmıyorlar. İşin kötü tarafı hepimiz bunu kanıksadık. Putin’in IŞİD petrollerine ilişkin iddialarına Erdoğan, “Putin ispat ederse, istifa ederim” demişti. Belgeler ortaya çıktıktan sonra ise, hiçbirimiz Erdoğan’ın istifa edeceği ihtimalini aklımıza bile getirmedik. Oysa hikayedeki gibi kral çıplak ve herkes bunun farkında. Sadece birilerinin “kral çıplak” diye bıkmadan usanmadan daha da çok bağırmasına ihtiyaç var. Bunu yapacak olanlar ise, Haziran 2013’te bunu dile getiren bizlerden başkası olamaz. “KRAL ÇIPLAK!”