PSK, 40 yıl sonra döndü
Kemal Burkay'ın kurucusu olduğu PSK, 10. Kongresi'ndeki karar doğrultusunda 40 yıl sonra Türkiye'ye döndü.
PSK Parti Programı’ndan
Önümüzdeki temel aşama ulusal demokratik devrimdir: Yabancı boyunduruğuna son vermek, bir toprak reformuyla feodal kalıntılara son vermek ve köylüyü toprağa kavuşturmak, demokratik bir toplum kurmak, Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstü kaynaklarını denetleyip korumak, ulusal ekonomi ve kültürü geliştirmek.
Ulusal kurtuluş Kürt halkının kendi eseri olacaktır. Zorlu bir mücadele olmadan bu olanaksızdır.
Bunun için, işbirlikçi, hain unsurların dışında tüm ulusal güçleri -işçi ve köylüleri, aydınları, din adamlarını, küçük esnafı ve zenaatkarı, ticaret ve sanayi erbabını, yurtsever toprak sahiplerini, bu toplum kesimlerini temsil eden yurtsever partileri, kadın ve gençlik örgütlerini ortak bir cephede birleştirmek gerekir.
1974’te yasadışı olarak Kemal Burkay tarafından kurulan ve Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadeleyi reddedip federasyonu savunan Kürdistan Sosyalist Partisi (Partiya Sosyalîst a Kurdîstan-PSK), yasal olarak faaliyette bulunmak üzere 40 yıl sonra Türkiye’ye döndü. PSK, 2014 yılında yaptığı 10’uncu kongresinde aldığı yasal siyaset için Türkiye’ye dönme kararını böylece hayata geçirmiş oldu.
Geçtiğimiz gün Diyarbakır Havalimanı’nda karşılanan PSK Genel Sekreteri Mesud Tek, “35 yıl sonra Türkiye’ye geri dönebildim. Dönüşüm umarım Kürt özgürlük mücadelesine ve sorununun demokratik ve barışçıl yolla çözümüne katkı sağlar” dedi.
Partiya Sosyalîst a Kurdîstan (PSK) ismiyle yasal olarak kurulma kararı alan Kürdistan Sosyalist Partisi’nin yaklaşık kırk yılı geride bırakan bir tarihi var. Son 20 yıldır legalleşme tartışması yapan PSK geçtiğimiz yıl yapılan 10. Kongresi’nde bunu karara dönüştürmüştü. Partinin Genel Sekreteri Mesud Tek’in Türkiye’ye gelişi ve yaptığı açıklamalar ile birlikte süreç hızlandı. 1974 yılı sonlarına doğru kurulan PSK’nin, 12 Eylül’den sonra kadrolarının bir kısmı Türkiye’de, bir kısmı Avrupa’da, bir kısmı da diğer Kürt bölgelerinde faaliyet yürütüyordu.
20 yıllık hikaye: Legalleşme
BasHaber gazetesine legalleşme çabalarını anlatan PSK Genel Sekreteri Mesud Tek, legalleşme amaçlarının 1994-95 yıllarına dayandığını belirtiyor. Yapılan her kongrede bunun gündeme geldiğini ancak legal mücadele şartlarının oluşmamasından kaynaklı hep ertelendiğini söyleyen Tek, 10. Kongre’de ise legalleşme şartlarının oluştuğu yönünde tartışmalar yürütülmesinin ardından kongrede PSK’nin ismi ve programı ile yasal olarak kurulma kararı aldıklarını belirterek, “Bu en az 20 yıllık bir hikayedir” diyor.
Avrupa’da ciddi bir kitlesi bulunan PSK, 1993’te PKK ile yaptığı anlaşma sonrasında silahlı mücadeleye katılma kararı da almış, ancak sonrasında gelişen durumdan dolayı eski siyasetine dönmüştü.
PSK’nin uzun yıllar Genel Sekreterliğini sürdüren Kemal Burkay, 1993 yılında PKK’nin ilan ettiği ateşkesi desteklemiş, Öcalan’ın Lübnan’da yaptığı basın açıklamasına diğer Kürt siyasi liderleri ile birlikte katılmıştı. Burkay, PSK Genel Sekreterliği’nden ayrıldıktan sonra 2011 yılında Türkiye’ye dönmüş, bir süre HAK-PAR Genel Başkanlığı’nı yürütmüş, 2014 yılında da aktif siyasetten çekilmişti. Partinin kurucusu Kemal Burkay’ın 2011 yılında Türkiye’ye dönüşü de oldukça gürültülü olmuştu. AKP’li bakanlar ile birlikte kameralar karşına geçerek çözüm sürecini destekleyen açıklamalar yapan Burkay özellikle sol çevreler tarafından büyük eleştiri almıştı.
PSK Parti Programı’ndan
AYRILMA VEYA DEMOKRATİK BİRLİK
PSK, Kürt halkının ulusal kurtuluşunu, halkımızın kendi kaderini özgürce tayin etmesinde görür. Kürt halkı kendi kendisini yönetmelidir.
Partimiz, Kuzey Kürdistan için bunun iki biçimde olabileceği görüşündedir: Kürt halkı ayrılıp kendi devletini kurabilir veya Türkiye halklarıyla demokratik bir birliği seçebilir.
İkinci durumda, birlik eşit haklara sahip federasyon biçiminde olmalıdır. Kürdistan ayrı bir cumhuriyet halinde örgütlenmeli, kendi parlamentosu hükümeti olmalı ve her bakımdan Türkiye ile eşit haklara sahip bulunmalıdır.
Kendi kaderini tayin hakkı için koşullar olgunlaştığında, Kürt halkı bu seçeneklerden birini ya da diğerini seçebilir. Her iki durumda da bağımsız devlet statüsü söz konusudur.
“PSK adıyla legalleşeceğiz”
Geçtiğimiz yıl yapılan PSK’nin 10. Kongresi’nde legalleşme kararı ile birlikte, bir yol haritası çizdiklerini de söyleyen Tek, “Bu yol haritasının dayandığı temellerden biri de her şeyden önce kırmadan dökmeden ve mümkün olduğu kadar örgütsel bütünlüğü sağlayarak hayata geçirmekti. Partimizde legalleşme kararına karşı çıkan azımsanmayacak sayıda arkadaşlarımız var. Dolayısıyla önceliğimiz bu kararımızda kırmadan dökmeden bütünlüğü sağlamak” diyor.
Yine kongrede ele aldıkları ikinci önemli hususun PSK’nin katkı sunduğu HAK-PAR’a zarar vermemek olduğunu ifade eden Tek, şöyle devam ediyor: “Önceliğimiz HAK-PAR’ın kongresinde gerekli değişiklikleri yaparak, örneğin ismine Kürdistan ismini ekleyerek ve parti programında kimi değişiklikler yaparak yeni bir parti haline gelmesi. Ya da bizim de rahatlıkla içine girip kendimizi ifade edebileceğimiz gelmesi idi. Ama ne yazık ki gelişmeler bizim beklediğimiz gibi olmadı. HAK-PAR kongresinde bu yönde bir karar alamadı. Biz de kongremizde belirlediğimiz ikinci seçenek olarak kendi adımızla legalleşme gündeme geldi.”
Seçimlerde HAK-PAR’ı destekleyecekler
PSK’nin legalleşerek Kürt ulusal siyasetleri içerisinde federasyoncu çizgide kalacağını ve önümüzdeki süreçte gerek çözüm süreci, gerekse Türkiye’de oluşması muhtemel yeni demokrasi ortamlarında pozisyon almaya çalışacağı öngörülüyor. Mesud Tek’in Barzani’nin haber kanalı Rûdaw’a verdiği röportajda öne çıkan satır başları da bu konuda ipuçları sunuyor.
Rûdaw’a konuşan Mesud Tek, “Kürt meselesinde kendini şiddetin dışında tutan, silahlı mücadeleyi hak arama aracı olmaktan çıkaran bir anlayışla, Türkiye kamuoyu ve uluslararası güçlerin desteğini alan bir yol tutturmayı amaçlıyoruz” derken “Bütün zorluklara ve engellere rağmen mücadelemizi sürdürdük. Biz siyasi bir mücadele verirken kültürümüze de hizmet ettik. Kürtler’in silah yoluyla haklarını alamayacağını düşünüyoruz. Bu yüzden şiddeti değil, siyaseti seçtik.” ifadelerini kullanmıştı.
Tek, Türkiye’deki 1 Kasım seçimlerine ilişkin ise, “7 Haziran seçimlerinde HAK-PAR’a destek verdik. Yine aynı partiye destek vereceğiz çünkü HAK-PAR Kürtler ve Kürdistan için çalışmaktadır” demişti.
PKK’ye yönelik operasyonları da değerlendiren Tek, “PKK eskiden kendisini zorla kabul ettirirdi ve kimseyi kabul etmezdi. Ama artık durum değişmiş görünüyor. İyimserim. Olur da PKK bize engel çıkarırsa bundan kendileri zarar görür” şeklinde konuşmuştu.
PSK ne istiyor?
Şu ana kadar genel olarak AKP eliyle yürütülen çözüm konusunda PSK’nin yaklaşımı pozitif ve katılımcı olarak nitelenebilir.
Parti programlarına göz attığımız zaman da, kökeni 1970’li yıllara dayanan ve sosyalist bir çizgiye sahip olduğunu söyleyen partinin devrim programı dört parçaya ayrılmış Kürdistan’ın bütününde ulusal demokratik devrim olarak tanımlanıyor.
Güncel bir mesele olan ‘devletleşme sorunu’ ile ilgili PSK programında ayrılma ve demokratik birlik vurgusunun eşit ölçüde yapıldığı görülüyor. Güncel politik söylem anlamında ise PSK Türkiye Kürdistanı için federasyonu savunuyor. Aynı şekilde PSK’nin siyaseten çok yakın olduğu HAK-PAR da federasyonu siyasi bir hedef olarak belirlemiş durumda.
Ağırlıklı sağ bir çizgide olan HAK-PAR’a göre PSK’nin daha sol bir çizgide olduğu söylenebilir. Ancak önümüzdeki süreçte mesele ulusal çıkarlar eksenine taşındığında büyük ihtimalle “eskiden kalan” bütün sol söylemlerin terk edilmesi de gündeme gelecektir.
Bilindiği üzere devletleşme sorunu ile ilgili PKK çizgisi ise şu anda demokratik konfederalizm adı verilen yerel özerkliklere dayanan bir geçiş modelini savunuyor.
PSK 10. Kongre Karar 2:
Çözüm süreci hakkında
2013 yılının başında, devlet adına MİT yetkililerinin PKK lideri Öcalan ile gerçekleştirdiği diyalog sonucunda, PKK’nin önce ateşkes ilan ettiği, ardından da silahlı güçlerinin yurtdışına çekilmesi kararı aldığı biliniyor.
Söz konusu gelişme Kürt sorununun barışçıl çözümü yönünde olumlu bir adım olarak algılanmış ve toplum tarafından önemli oranda desteklenmiştir.
Ne var ki bir süre sonra, hükümetin bu konudaki kararsızlığı ve PKK’nin geri çekilmeyi durdurması ile “çözüm süreci” olarak ifade edilen bu süreç tıkanma noktasına gelmiştir.
Geçen süre içinde, hükümet sorunun çözümü için kararlı ve etkin adımlar atmadığı gibi, silahların susmasını da Kürt sorununun çözümü olarak lanse etmiştir. PKK ise geri çekilmeyi durdurduktan sonra, tekrar gerilimi tırmandırmaya başlamıştır.
Bu durum, Türkiye’yi eski çatışma ortamının eşiğine getirmiştir.
Söz konusu gelişmeleri değerlendiren 10. Kongremiz silahların susmasını önemli bulmakla birlikte mevcut durumun Kürt sorununun çözümü anlamına gelmediğinin altını çizmiştir.
Kongremiz, Kürt sorununun çözümü için, hükümeti öncelikli olarak aşağıdaki adımları atmaya davet eder.
a) Bir an önce kapsamlı bir siyasi af çıkarılmalı, hem dağdakilerin, hem de hapiste ve yurtdışında olanların serbestçe siyaset yapmalarına olanak sağlanmalıdır,
b) Kürt siyasi partilerin kendi kimlikleriyle örgütlenmelerine ve özgürce siyaset yapmalarına olanak sağlanmalı,
c) Kürtçe’nin ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin tüm aşamalarında eğitim dili olarak kullanılmasına imkan tanınmalı, Kürtçe’nin Kürdistan bölgesinde resmi dil statüsüne kavuşmasının zemini hazırlanmalı,
d) Kürtçe diline ilişkin yasakçı mevzuata tümüyle son verilmeli, Kürtçe isimlerin iadesi için hiçbir başvuruya ve idari karara neden kalmayacak şekilde gerekli olan yasal ve idari düzenlemeler yapılmalı,
e) Toplumun temel beklentisi olan yeni ve demokratik bir anayasa bir an önce yapılmalı, bu anayasa kendi kaderini tayin hakkı da dahil, Kürtlerin tarihi, ulusal ve demokratik haklarını güvence altına almalıdır.
f) Partimiz Kürt sorununda bir taraftır ve hükümetin sorunun çözümü konusunda sadece bir tarafla değil, Partimiz de dahil bütün Kürt taraflarıyla görüşmesi gerektiğini savunur.
g) Partimiz PKK’yi izlediği gerilim politikasını sonlandırmaya, adam kaçırma, çocukları silah altına alma gibi uygulamalara son vermeye, silahlı güçlerini yurtdışına çıkartarak Kürd sorununun barışçıl çözümüne daha fazla katkıda bulunmaya çağırır.