RÖPORTAJ II - İKD kadın mücadelesini daha ileri bir noktaya taşıyacak
İlerici Kadınlar Derneğinin kuruluş çalışmalarını sürdüren kurucu komitesi üyeleri ile yaptığımız röportajın ikinci bölümünü okuyucularımız ile paylaşıyoruz.
İlerici Kadınlar Derneğinin kuruluş çalışmalarını sürdüren kurucu komitesi üyeleri ile yaptığımız röportajın ikinci bölümünü okuyucularımız ile paylaşıyoruz.
2013 Haziranında bir halk ayaklanmasına tanık olduk Türkiye’de. Aradan iki seneyi aşkın bir süre geçti. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Kadın mücadelesini nasıl etkiledi Haziran direnişi?
Gülden: Haziran direnişinde insanlar sokağa çıktı, tepki gösterdi. Benim kişisel fikrim bugün itibari ile bu süreç kapanmıştır, bu başka bir şey. Kapanmıştır dediğim sokak ayağı kapandı, insanlar geriye çekildi. Yani tepkilerini çok alevli dile getirmiyorlar. Ama öte yandan ciddi bir baskı var insanların üzerinde ve bir çıkış arayışı da devam ediyor. Özellikle kadınlar açısından daha fazla bu.
Birsen: Haziran döneminde şöyle bir şey gördüm. Türkiye solu, Türkiye’deki insanlar aslında Haziran direnişiyle ilgili, özellikle Türkiye solu çok ciddi bir şeyi kaybetti. Türkiye solunda çok ciddi anlamda heyecana gelenler vardı. Demokrasi ve özgürlük kavramları sınıfsal bağlamlarından kopartıldı ve ciddi savrulmalar yaşandı. Haziran direnişinde kadınlar da farklı farklı kaygılarla sokağa çıktılar. Sarıgazi’den çıkıp, ayağında terliği ile kucağında dört buçuk yaşındaki torunu ile yürüyen yaşlı bir kadının kaygısı ile şehrin biraz daha merkezinde yaşayan biraz daha orta gelirli veya daha iyi gelirli bir kadının Taksim’e çıkıştaki düşünceleri aynı değildi. Buradaki iki örnekte, özgürlük meselesi farklı yerlere tekabül ediyordu. Ancak haziran aynı zamanda bir mücadele kültürünün yerleşmesini de sağladı diyebilirim. Kadınlar sokağa çıktı. Biz örneğin Çekmeköy’de eğitimde atılan adımlara dair kadın velilerle günlerce imzalar topladık, yürüyüşler ve basın açıklamaları yaptık. Katılan pek çok kadın hayatlarında ilk defa bu tür bir çalışmanın içinde oldular. Bunu önemsiyorum.
Yine o süreçte Kartal’da çalışıyordum Çekmeköy – Kartal hattında çok az otobüs seferi vardı. Çok sıkışık şekilde seyahat ediyorduk. Herkes söyleniyor ya da şoförle kavga ediyordu. Orada küçük bir çıkış bile insanları harekete geçirmeye yetmişti. İkinci gün imzalar toplanmaya başlandı ve kısa sürede sefer sayıları arttırıldı örneğin. Haziran bu açıdan yeni bir mücadele kültürü yarattı diyebilirim.
Nuray: Şimdi biz buralardan bir kanal açabileceğimizi düşünüyoruz. Doğru çalışma tarzı, doğru başlıklarla gittiğimizde kadın mücadelesi açısından yeni bir dönem açılmış oldu haziran direnişi ile birlikte.
Gülden: Mutlaka, ona katılıyorum. Bir de şu var. Dezavantaj olarak, liberallerin etkisi çok fazla. Yani biz uğraşırken Amerikancılık bu kadar yoktu. Amerikan kültür – emperyalizmi bu kadar herkesi etkisi altına almış değildi. O da çok büyük bir etken. Eskiden emekçiler daha sadeydi. Daha kolay ulaşabiliyorduk. Gerçekten benim zamanımda bu kadar markalı ayakkabı yoktu örneğin. Din bir yanda, devlet bir yanda Amerikan etkisi var bir yandan, liberaller var. İnsanların kafaları şimdi daha karışık. Ezen ile ezilen arasında çok büyük çelişkiler her zaman vardı, ama o çelişkileri anlatmamız daha kolay oluyordu. Bir insan sizinle konuşurken şurada ki ne giymiş diye gözü kaymıyordu. Şimdi lüks tüketim yaygın, gençlerde özellikle.
Birsen: Buraya gelirken karşılaştığım bir örneği paylaşayım.7. Sınıf öğrencisi 12 yaşındadır o, elinde Samsung marka telefon. Annesi telefon ediyor, pazarda satılan kazak, pazarda satılan bir okul çantası var son derece sakil, bakıldığında varoş düzeyde bir üst baş var. Elinde Samsung, kocaman bir telefon… “Anne hangi durakta ineyim? Nereye alışverişe gideceğiz?” Kaça gidiyorsun sen diye sordum, 7.sınıfa dedi. Elindeki telefon kaç para onu biliyor musun diye sordum. Durdu. Baban acaba kaç para maaş alıyor diye sordum. Eviniz kira mı peki veya sizin midir? Nasıl çelişkiler içindesin? O telefon için çok fazla kötülük yapacak insan var dedim. Çocuk bana baktı öylece. Sen her yerde onu çıkartma dedim.
Gülden: Evet. Şimdi çocukluktan itibaren, gençlerin kadınların aklını çelen o kadar çok şey var ki. Verdiğimiz örnek gecekondudaki çocuk, telefon diyelim zaten onu yanında yöresinde görmüyordu eskiden. Ama şimdi ekmeği olmayanda onu alıyor. Yani herkes o kültürden etkilenmiş durumda. O da çok işi zorlaştırıyor.
Merve: Sınıf bilincinden bahsediyorsunuz ya yani biz ne olursak olalım kimliğimiz vardı. Yaş ile ilgili verilen örneğe de yakın olduğum için söylüyorum. Bir kimlik problemi var. Bugün kadınlarda da gençlerde de işçilerde de mevcut, aslolanın farkına varamadıkları için ya da başka bir yönegeyle hareket ettikleri için. Bireysellik ön planda. Bir aile ekonomik olarak, kültürel olarak bir alt sınıfa mensup olabilirdi, fakat çocuğunun ileriye doğru gidişini hep desteklerdi. Bu toplumda işte bir mühendis ise o şekilde var olmasını ve sınıfından kopmamasını sağlıyordu. Ama şuan öyle değil, o çocukların kendini var etmesi gerekiyor. Kadın meselesinde, özgür kadın olmak, liberal kadınlar tarafından ya da liberalizm tarafından artık suyu çıkarılmış enikonu belli olmayan bir tablo.
Gülden: Bütün konuların içi boşaltılmış.
Nuray: Orada toplumsal değil bireysel özgürlükler ön plana çıkıyor.
Gülden: Sınıf bilinci değil de bireysellik öne çıkarıldı. Liberallerin katkısı çok çok fazla. Yani sınıf bilinci yerine. toplumsal bilinç yerine. hep birey olmak ön plana çıkarıldı. Özgürlükler birey üzerinden tanımlanmaya başladı. Yaşadığım bir örneği paylaşmak istiyorum. Bir şirkette çalışıyordum. Çok haksız bir nedenle işi bıraktım. Taciz… Olay taciz, patronun tacizi. O dönemde oda (EMO) bana sahip çıkmadı çünkü erkek örgütüydü. Ve ben bunu odada dile getirdiğim zaman bıyık altından güldüler. Ben öyle sesini yükselten veya kolay kolay sert konuşan bir insan değilimdir. O kadar sinirlendim ki. Neden gülüyorsunuz diye sordum. Aynı şeyi sizlerde yapıyorsunuz şirketlerinizde dedim. Ama o zamanlar İKD olsaydı bana sahip çıkardı. Yani İKD’nin öyle bir misyonu da vardı o zaman. İKD’li olsaydım, İKD o zaman var olsaydı ben haksız yere işimden olmazdım. 40 yaşında emekli oldum ben. Bu konuyu açmamın sebebi şu; o zaman IKD olsaydı, İKD bana sahip çıkardı. Yani kadın örgütünün işlevleri çok farklı.
Bugünün Türkiye’sinde kadın mücadelesine nasıl bakıyor ilerici kadınlar? İlerici Kadınlar Derneği yeniden kuruluyor. İKD’nin önümüzdeki dönem mücadele başlıkları ne olacak?
Ayşe Turhan: Gülden abla konuşurken şunu fark ettim. İKD’nin ilk kurulduğu dönemdeki mücadele başlıklarıyla bugün bizim önümüze koyduğumuz mücadele başlıkları açısından ortaklaşma gösteriyor. O dönemde de örneğin emek sömürüsüne karşı mücadele en başa yazılıyor ve kadın hareketi de sınıfsal bir zemin üzerinden şekilleniyor. Bugün içinde bu temel zeminimiz olmak zorunda. .Bugün farklı olarak bir toplumsal gericilik olgusuyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla kadın mücadelesinde, bir kadın hareketi oluştururken öncelikle gericiliğe karşı mücadeleyi her düzlemde önümüze koymamız gerekiyor. Gericiliğe karşı mücadeleyi büyütmemiz gerekiyor. Yine farklı olarak bununla belki doğrudan bağlantılı, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin artmış olması bugün bizim en önemli sorunlarımızdan ve mücadele başlıklarımızdan bir tanesi. İlerici Kadınlar Konferansı hazırlık çalışmaları yaparken şunu gördük; kadınlar en fazla kadına yönelik şiddet konusunda neler yapılabileceğini tartışıyordu. Toplumun bilinçlendirilmesi ya da bunun önlenmesi gerektiğine dair neler yapılabilir diye arayış halindeler. Ama şu da oluyor yine aynı noktaya geleceğiz. Biraz da bu mücadele başlığını da konuşmamız gerekecek. Mevcut iktidarın politikaları buna zemin hazırladığı için cinayetler artıyor. Kadınlarda da bir kabullenme hali var sanki. Çünkü devlet bu duruma bir şey yapmamakta. Bunların dışında çalışan kadınların hakları çok önemli bir mücadele başlığı. Mesela bizim şirkette 2000 çalışan var ama kreş yok. Kadınların çoğu kreş hakkı olması gerektiğini söylüyor ama bunun hakkında bir mücadele yapılmaya başlandığı zaman geri adım atıyorlar. İlerici kadınlar derneği bu noktalarda daha fazla müdahil olmalı bunun yolunu bulmalıyız.
Sibel Güzey: Daha varoş diyebileceğimiz yoksul emekçi mahallelerinde yaşayan kadınlar daha fazla eziliyor. Oradaki kadınların yaşamı iş ve ev arasına sıkışmış durumda. Bir kısmı çalışmıyor. Çalışanlar ev işlerine gündelikçi giden, sigortasız, part-time ya da evden iş alarak çalışan kadınlar. Onların sorunları beyaz yakalı ve kentli kadınlardan daha zor. Çalışma koşulları daha ağır. Onlara ulaşmak ve örgütlemekte çok daha zor. Onların örgütlülükten ne anladıkları da farklı. Yoksul ve daha bilinçsiz mahallelerde yaşayan, eş baskısı ile birlikte oğullarının baskısına da maruz kalan kadınların sıkıntılarının farkına varmasını sağlamamız gerekiyor. Ama Haziran direnişi sırasında o kadınların neler yapabileceğini de gördük. Ben Sarıgazi’de oturuyorum. Beşiktaş’ta, Taksim’de, Kadıköy’de sokağa çıkan kitle çok farklıydı gezide. 45 gün boyunca sürekli yürüdük. Hastanede çalışıyordum o dönem, bir teyze vardı 74 yaşında, o teyzenin bir sürü kronik hastalığı vardı ve rapor yazıyoruz. O teyzeye rastladım, 2013 yazında köprüye yürürken ‘Sen Sarıgaziye git, yorulursun yürüyemezsin’ dedi. O da ‘Yok sen kendi işine bak ben yürürüm yavaş yavaş’ dedi. O teyzeyi yürüten kaygı, Beşiktaş’ta ki kadının kaygısı ile aynı değildi elbette. Haziran direnişi bu açıdan homojen değildi.
Gülden: Beyaz yakalıları oraya katan en büyük şey sınıf bilincinden ziyade yaşam tarzına müdahaleydi.
Merve: Kadın meselesine yaklaşım konusunda sınıf bilincinin önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela şiddet konusunda liberal anlayış ‘ne alakası var bunun sınıf bilinciyle’ gibi bir yaklaşıma sahip. Haziran direnişinden bahsettik örneğin. Eğer işçi sınıfı rengini çalabilseydi çok farklı olurdu. İlerici kadınların bugün yürüteceği çalışmaların başında eğitimdeki gericileşmenin önemli bir başlık olduğunu görüyorum. Örneğin geçtiğimiz yıl yapılan ‘laik eğitim için boykot’ çalışması çok önemli. Sendikal mücadele, hak arama mücadelesi başa yazılmalı örneğin. Hazirandan sonra memlekette irili ufaklı direnişler var. Metal sektörü ve cam sektöründe direnişler var. İlerici kadınlar bu direnişlerin yanında saf tutmalı. Mesela Tuzla’da bir SeraPool direnişi var. Ve ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı bir yer. İKD buralarda var olmalı. Bir diğer mesele de kadınlara sahip çıkma meselesi. Kimlik meselesi ile bağdaşık olduğunu düşünüyorum ben. O ilerici kadınlara, kırmızı çatkıyı taktıran bir kimlik meselesi var ya bizim onu yaratmamız gerekiyor. Mesela İlerici Kadınlar k-Konferansı sürecinde ben Maltepe’de çalışmasını yaptım. Bir miktar bunu sağlamıştık; sahip çıkma. Okulda; okul aile birliğine para vermek istemeyen kadın da bizi aradı, kocasından dayak yiyen kadın da bizi aradı. CHP’de belediye içerisinde bir miktar daha üst gelir seviyesine sahip olan kadın da bizimle iletişime geçti. Ya da çalışmanın aktif üyesi oldu, aktif bir bileşeni haline geldi. Yani bu açıdan ortam olarak, sosyal haklar olarak çok şey kaybetmiş olabiliriz. Mücadele başlıklarımız, yapabilirliğimiz açısından aslında çok elverişli bir dönemden geçiyoruz. Yani yeni nesil bir ilerici kadın olarak dünden bugüne gelenek devam ediyor meselesi vardır ya bizlerde. Türkiye’ye bakıyorum; olanakların olduğunu görüyorum ve bayrağı devralarak Türkiye tarihinde gerçekten kadın meselesinde en önemli örgütlülüğe erişmiş, en önemli hatları kazanmış bir derneğin ilerici kadınlar derneğinin yeni nesil ilerici kadınlarla beraber o bayrağın yere düşmeden yeni nesillere aktarılacağı gibi bir hisse sahibim.
İlerici Kadınlar Konferansını bir girizgah olarak düşündük. Kırılmalar yaşadığımız dönemlerde insanlar somut şeyler görmek isterler. Konferansta ortaya çıkan birikimin artık vücut bulması gerekiyor. Gerekiyorsa poğaça satarak, gerekiyorsa elişi yaparak, karanfiller yaparak, gerekiyorsa belediyenin kapısına dayanarak mekanı olan bir odak olabilecek, bir umut olabilecek İlerici Kadınlar Derneğinin de başarılı bir şekilde kurulacağını ve yoluna devam edeceğini düşünüyorum.
Nuray: Ben İlerici Kadınlar çalışmasının bundan sonraki dönemine dair birkaç şeyi eklemek istiyorum. Birincisi özgürlükler meselesine nasıl yaklaştığımız önemli. Özellikle Haziran direnişinden sonra, az önce de bir miktar konuştuk, bireysel özgürlükler daha fazla ön plana çıktı, dolayısıyla kadının da bireysel özgürlüğü daha çok işlenmeye başladı. Kadının özgürlüğü istediği saatte sokağa çıkması, istediğini giymesi gibi düzlemlere indirgendi. Yanlış anlaşılmasın bunlar elbette ki önemli ama salt buralara indirgenmiş ve toplumsal özgürlükler, eşit yaşam koşulları gibi bağlamlardan kopartıldığında özgürlükler başlığına yaklaşımın eksikli kalacağını düşünüyorum. Asla bunlardan geri adım atmayacağız ama geçmiş dönem İKD’yi konuşurken sıkça vurgulandı, kadın mücadelesi genel toplumsal mücadeleden çok ayrıksı değil esasen. Eski İKD döneminde 70’li yıllarda bir sınıf mücadelesi var ve onunla paralel bir şekilde gelişen ve güçlü bir çıkış yapan bir kadın mücadelesi var. O güne kadar kadın sorunu başlığında farkındalık yaratılamamışken İKD bunu yaratmış oldu. 80’den sonra Türkiye’de genel olarak toplumsal muhalefet ya da siyasi tabloya baktığımızda tabi başka bir dizi gelişme oldu. Dolayısıyla kadın mücadelesi de buna uygun bir değişim, dönüşüm yaşamış oldu. Feminist hareketler daha fazla ön plana çıkmış oldu. Bugün bizler kadının kurtuluşundan bahsederken aynı zamanda bir bütün olarak toplumun kurtuluşundan bahsettiğimizi unutmayacağız. Bununla beraber ortaya çıkan güncel sorunlar ve başlıklar elbette ki bizim mücadelemiz açısından da belirleyici olacak. Ki yine konuştuk bugünün Türkiye’sinde gericilik karşıtlığı, bu açıdan kadınların laiklik meselesine mutlaka sahip çıkması gerekiyor. Kadına yönelik şiddete karşı mücadelede ilerici kadınlar en ön safta yer alacak. Daha temelde ise bizim insanca yaşayabileceğimiz, eşitlikçi bir düzeni kurma mücadelesi vermemiz gerekiyor. Kadınların kendi haklarına, kendi özgürlüklerine sahip çıkarken bu kimlikle birlikte sahip çıkmasını sağlayacak bir hattı hep birlikte örmenin ben önemli olduğunu düşünüyorum. Şimdi bir yıla yaklaşan bir çalışma deneyimimiz var İlerici Kadınlar Konferansı’nın toplanmasından bu yana, hatta bir yılı bile tamamlamadı; Şubat ayında toplanmıştık. Ama ben o konferansta ciddi bir birikimin ortaya çıktığını düşünüyorum. Çünkü biz orada sadece kadın bedeni üzerinden bir şeyi tartışmadık. Kadınların aynı zamanda çok farklı toplumsal meselelerdeki sorunlarını tartıştık, oradaki mücadelelerini tartıştık, Haziran Direnişi çünkü bize bunu kazandırdı. Yani sadece toplumda ezilen, evine kapatılmış bir kadın kimliğiyle karşı karşıya değiliz. Hazirandan sonra bunun karşısına, buna tepki olarak sokakta mücadele eden, HES’lere karşı mücadele eden, iş yerinde hak arama mücadelesi veren, TEKEL direnişinde en ön safta yer alan, başka direniş örneklerinde öne çıkan direnen, hakkını arayan bir kadın kimliği ortaya çıkarmış oldu. İlerici Kadınların çalışmalarının aynı zamanda bu kimlikle birlikte çok hızlı bir şekilde yol alabileceğini düşünüyorum. Bu açıdan İlerici Kadınlar Derneği çok doğru bir zamanda yola çıkmış oluyor. Derneğin kurulmasıyla birlikte mücadelemizi bir adım daha ileriye taşıyacak ve daha hızlı yol alacağız.
Yolunuz açık olsun!