RÖPORTAJ | Birleşik Haziran Hareketi konuşuyor - III
Haziran Hareketi Türkiye Yürütmesi ile yaptığımız, 3 gün süren röportaj dizimizin bugünkü son bölümünde, Alper Taş, Aysel Tekerek ve Gamze Yücesan sorularımızı yanıtlıyor.
Röportaj: Merve Bahtiyar
Seçimlerin üzerinden bir kaç haftalık bir zaman geçti ve hükümetin kurulmasına doğru gidiyoruz. Seçimlerin sıcaklığı geçtikten sonra daha soğukkanlı ve önümüzdeki dönem neler yapılacağına ilişkin daha somut konuşma imkanımız var diyerek Birleşik Haziran Haraketi (BHH) Türkiye Yürütmesi üyeleriyle konuştuk.
3 gün süren röportaj dizimizin bugünkü son bölümünde, Alper Taş, Aysel Tekerek ve Gamze Yücesan sorularımızı yanıtlıyor.
Alper Taş: Muhalefet, 7 Haziran seçimi sonrasında AKP ile uzlaşarak Erdoğan’ı sınırlamayı hedefleyen yanlış bir politikaya yöneldi.
-1 Kasım seçim sonuçlarını kısaca değerlendirdiğinizde ilk tespitleriniz nelerdir?
Alper Taş: 1 Kasım’da seçimin gerçekleştirildiği koşullar sonuca da tayin etti. 7 Haziran seçiminde AKP’nin tek başına iktidarını kaybetmesi Erdoğan tarafından kabul edilmedi. Erdoğan önderliğindeki AKP rejimi yönetime fiilen el koydu. Fiili yönetimle başlatılan savaş koşulları içinde 1 Kasım seçimleri gerçekleşti. AKP rejimi savaş konsepti içerisinde, daha önce MHP ve BBP’ye giden milliyetçi oyları, Saadet, HDP ve Hüda-Par’a giden muhafazakar oyları geri aldı.
Parlamento düzlemindeki muhalefet, 7 Haziran seçimi sonrasında AKP ile uzlaşarak Erdoğan’ı sınırlamayı hedefleyen yanlış bir politikaya yöneldi. Bu anlamda 7 Haziran öncesinde izlenen ve sonuçta belirleyici olan “AKP’ye Hayır” siyaseti terk edildi. Bu yanlış politika AKP’ye önemli bir inisiyatif alanı açtı.
1 Kasım sonucu, AKP rejiminin sandıkta tek başına iktidarını kaybettiğinde ‘milli iradeyle’ nasıl oynayarak, ‘milli iradeyi’ kendi inisiyatifince şekillendirdiğini göz özüne serdi. Sadece sandıkla değil gerektiğinde sandığı da teslim alacak baskı ve savaş yöntemlerini devreye sokabilen AKP rejimine karşı, sol toplumsal bir güç oluşturmaya yönelmelidir. Türkiye’de çok büyük sol-ilerici direnme potansiyeli var. Ancak bu dinamik oldukça örgütsüz ve dağınık. Birleşik bir kuvvet ve alternatif inşa edemiyor. En önemli mesele bugün AKP’ye HAYIR diyen Gezi milyonlarının siyaset arayışına yanıt verecek, ülkemizi bu bunalımdan çıkaracak devrimci demokratik çözüm imkanlarını geliştirecek bir iradenin güçlendirilmesidir.
-Haziran Hareketinin aldığı seçim kararına seçim sonrasında tekrar baktığınız da ne görürsünüz?
Taş: Haziran Hareketi, bir seçim hareketi olarak kurulmadı. Kuruluş deklerasyonunda seçimlere yönelik bir arayışı da ifade etmedi. Bu anlamda HAZİRAN zaten, AKP rejimine karşı etkili bir muhalefetin gelişmesinin yolunu Gezi milyonlarının Türkiye’yi yeniden kuracak bir irade olarak örgütlenmesinden geçtiğine yönelik temel bir yaklaşımla inşa edildi. Seçimlerde izleyeceği siyaset de buna bağlı olarak ele alındı. HAZİRAN, Gezi milyonlarının AKP’yi sandıkta geriletme yönelimi ile bir ittifak gerçekleştirdi. Gezi milyonlarının yönelimini geliştiren, AKP karşısındaki muhalefet güçleriyle dayanışma içinde bir siyaset benimsedi. Bu siyaseti nereye oy verileceği üzerinden değerlendiren kesimler bir muğlaklık olarak gördü ancak siyasetin salt oya indirgenmesi hatta ötesinde AKP rejiminin yenilmesinin yolunun parlamento düzleminden geçtiğine yönelik yaklaşımlara karşı HAZİRAN hem dayanışmacı hem de uyarıcı bir rol oynamaya çalıştı. HAZİRAN’ın bu yönüyle seçimlerde aldığı tutum doğru olmakla birlikte bu tutumu yeterinci etkili bir biçimde geliştirememesi onun bir eksikliği olarak göze çarptı.
“HAZİRAN’ın kuruluş iddiası ülkemizin geleceği için zorunluluktur”
Elbette, bunun ötesinde seçim platformunda da AKP rejimi karşısında anti-emperyalist, anti-kapitalist ve laiklik temelinde birleşik bir seçeneğin oluşturulamaması geniş kitleleri AKP’nin karşısında seçeneksiz bıraktı. Önümüzdeki dönem AKP rejimi karşısında anti-kapitalist, anti-emperyalist ve laiklik temelinde bir seçeneği toplumsal ve siyasal zeminde inşa edebilmektir. HAZİRAN’ın kuruluş iddiası artık ülkemizin geleceği için bir zorunluluk haline gelmiştir. Bize düşen şimdi, HAZİRAN Meclislerini bu anlamda halkın direniş ve dayanışma zeminleri olarak gerçek manada inşa etmektir.
Aysel Tekerek: 1 Kasım, ondan doğru sonuç çıkarabilene işçi sınıfı adına alınan cesaret ve tarihsel görevlerin yeniden sırtlanılması anlamına geliyor
-1 Kasım seçim sonuçlarını kısaca değerlendirdiğinizde ilk tespitleriniz nelerdir?
Aysel Tekerek: Tabii bu soruyu kısaca cevaplamak oldukça zor. Çünkü sonrasını anlamak için önceki süreci kavramak biz sosyalist, komünistler için bir zorunluluk, siyasi bir görev ve sorumluluktur.
1 Kasım seçim sonuçlarını bir imtihanın sonuçları olarak yorumlamak bana daha doğru geliyor. Bu imtihana siyasi iktidar, geniş halk kesimleri ve en geniş anlamı ile ülkenin solu ya da sağcı olmayan muhalefeti girmiştir diyebiliriz. Ve hemen başta ifade edelim ki iktidar dışındaki tüm ana alanlar bu imtihandan sınıfta kalmıştır.
Sırayla gidecek olursak;
AKP, emperyalizmin ve piyasanın ihtiyacı doğrultusunda ülkemizde 1. Cumhuriyetin yıkılmasının aktörü olmuş, 2. Cumhuriyetin kurulması ve krizlerini aşmasında da bir aktör olarak “çöpe atılmayan” bir parti hüviyet ile bu dönemeci almıştır. Gezi Direnişi ile sarsılmış, ülke sağının arasındaki dengeler itibariyle azıcık hırpalanmış ancak kendisi için hayati sayılabilecek tüm sorunlardan kurtulmuş demeyelim ama bunu ertelemeyi becerebilmiştir. Tabi burada bir partiden ziyade bu partiyi koruyan kollayan, onu çöpe atmayan, rahatsız olan ama onu terbiye de etmek isteyen, tapacak derecede çok seven tüm mekanizmalardan bahsediyoruz. Düzen açısından bu anlamda değişen pek bir şey yoktur. Kendini seçim vesilesi ile kanlı bir süreç sonrasında hassas bir zeminde de olsa tahkim etmiştir. Tahkimatı dağıtmak bizlerin görevidir.
Geniş halk kesimlerine baktığımızda ise tek bir cümle kullanmayı tercih ediyorum. AKP tuzağına düşmeleri uzun bir süredir düştükleri tuzaktan kurtulamadıklarının başka bir ispatı olabilir yalnızca. Bunu da değiştirmek bizim görevimizdir.
“AKP’nin gerilemesi denilen şeyin, yenilmesinin yerine konması hayati bir yanlış olarak tarihe geçmiştir.”
Gelelim bu işin biraz daha soluna… Bu imtihanda sol işe yanlış yaparak başlamıştır. İlk yanlış, 1 Kasım seçimlerinin gayrı meşruluğunu hiç sorgulamadan neredeyse bu süreci yüceltmeleridir. Hal böyle olunca da şu an yapılması gereken seçim sonuçlarının çeşitli nedenlerle meşru olmadığının yüksek sesle söylenmesini, yerine dahi getirememektedir. İkincisi, sol, ufkunun öyle böyle değil bayağı daraldığını da gösteren, “ AKP Nasıl yenilir?” sorusuna cevaplardan cevap beğenmek yerine tek bir amacı cevap sanmasıdır. O da AKP’nin seçimlerde gerilemesi meselesi.. Bunun da seçimlerle olmayacağı bir kez daha anlaşılmıştır. Daha doğrusu AKP gibi bir iktidarın gerilemesi denilen şeyin, yenilmesinin yerine konması hayati bir yanlış olarak tarihe geçmiştir. Bu bakış açılarının solun aklını almasının önüne geçmek de bizlerin görevidir.
Ez cümle, 1 Kasım, ondan doğru sonuç çıkarabilene işçi sınıfı adına alınan cesaret ve tarihsel görevlerin yeniden sırtlanılması anlamına gelirken; genel geçer sonuçlar çıkaranlara ise aynı yerde takılıp kalmanın bir makus talihe dönüşmesi sonuçlarını bir hediye ve bir ceza olarak sunmuştur.
-Sizce parlementonun bu hali toplumsal mücadeleleri tetikler mi yoksa önünü mü kapatır?
Tekerek: Parlementonun bu halinin, toplumsal mücadeleler açısından hiçbir değeri yoktur. Olumlu ya da olumsuz anlamıyla kullanıyorum hiçbir etkisi yoktur. 26. Parlamento dönenimin partilerine yakından baktığımızda bunu göreceğiz. AKP, sınır içi ya da dışı bölgelere savaş hükümeti mantığı ile yaklaşmayı elden bırakmayacak, aynı zamanda ülke içinde hassas tahkimatın gereği olarak orta yolu bulmaya çalışacak ama emek düşmanlığında ortalamacı davranmayacak. Ona bu konuda en fazla yardımcı olacak öznelerin ise meclis muhalefeti olduğunu daha şimdiden söyleyebilirim. Çünkü havuç sopa ilişkisinin katmerlisi mecliste yaşanıyor diyebilirim. Bunun karşısında soru önergelerinin, etkili meclis konuşmalarının, meclis içi eylemelerin hiçbir işe yaramadığını görmüş olduk. Bunlar yaşandığında heyecanlananların bile bunlara inanmadığını bilerek söylüyorum. Geçmiş örneklerin zamanlamasına bu açıdan yeniden bakabiliriz.
Bu hali ile ülkemizde meclis tencerenin buharını almaya yarar ama bu dönemdekinin buna takatinin dahi olmadığını, bir diğer acı gerçek olarak da tencerenin biraz daha ısınmaya ihtiyacının olduğunu düşünüyorum. O zaman kadar buharın alınıp alınmayacağı mücadelemizin konusu.
Aslında belki de soru söyle sorulabilir, toplumsal, sınıfsal mücadeleler meclis muhalefetini tetikler mi? Devrimciliğin tanımının meclisten doğru yapıldığı garip bir dönemden geçtiğimizi düşününce şimdi bazılarına şaka olarak gelebilir bu soru. Ama bu soruyu böyle sormadan olmayacak. Cevabı ise Gezi direnişinden ödünç alayım; “Sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiye”
Gamze Yücesan: “HAZİRAN siyaseti, kapitalizme, emperyalizme ve gericiliğe karşı durmalıdır ve sol/sosyalist ufku sahiplenmelidir”
-1 Kasım seçim sonuçlarını kısaca değerlendirdiğinizde ilk tespitleriniz nelerdir?
Gamze Yücesan: 1 Kasım seçim sonuçlarını değerlendirirken, kendimizi çoğunlukla burjuva siyasal sisteminin içinde siyasal partileri değerlendirirken bulabiliyoruz. Burjuva siyasetinin siyaseti şekillendiren soru sorma ve düşünme biçimlerini reddetmediğimiz noktada onların belirlediği saha içinde top oynamaya devam edeceğiz. Burjuva siyasetinin şekillendirdiği ve sorduğu sorular sosyalistlerin siyaseti anlama biçimine bir saldırı aslında. Farkında olmadan, biz sosyalistler de onların sorduğu “yanlış” sorulara “doğru” cevaplar üretmek gibi imkansız bir işin içinde buluyoruz kendimizi. “1 Kasım öncesi” ve “1 Kasım sonrası” aslında burjuva siyasetinin kavramları ve düşünme biçimi. Siyaseti sandığa ve seçime hapsederek, öncesi ve sonrası olarak tartışmak başlı başına sorunlu. Siyaseti tarihsel ve toplumsal bütünlükten koparan ve yalnızca seçime ve sandığa hapseden bir düşünme biçimi. Sosyalistler süreci kendi kavram ve yaklaşımı ile ördüklerinde sorular şöyle şekilleniyor: “Sınıf siyasetini zayıflıkları nelerdir?” “Sınıf siyasetini güçlendirmek için yürünecek yol nasıl olmalıdır?”
Sınıf siyaseti ile baktığımızda, AKP, memleketin yüzde 50’sine hiç bir şey söylememektedir. Ve aslında, sandık başarısından çok söylem başarısını bu yüzde 50’yı yok sayma üzerinden kurmaya çalışmaktadır. Halk hareketinin tek ifade biçimi sandık değildir ama hareketin sandığı sallayacak güce gelmesi için de mücadele etmek gerekir.
-Birleşik Haziran Hareketinin görevleri açısından seçim sonrasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yücesan: HAZİRAN’ın önündeki hedefin, sınıf siyasetini için gerekli kuramsal duruşu sağlamlaştırmak, sol/sosyalist ufku sahiplenmek ve bu yolda örgütlenmek olması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktaları biraz açmak isterim. İlk olarak, HAZİRAN siyaseti, sınıf siyasetine diğer bir deyişle, emekçi halk kesimlerinin ve onlarla hareket etmeye hazır toplum kesimlerinin ortaklıklarına dayanmalıdır. Radikal demokrat programın, “farklılıklar ile yan yana durma” projesi, toplumsal ayrışmanın temel taraflarının üzerinden atlar. Toplum, kültürel kategoriler ve kimlikler içerisinde yeniden dağıtılır. Kültürel farklılıklar, etnik farklılıklar, cinsiyete dayalı farklılıklar, bu farklılıkların farklı ideolojileri ve farklı siyasetleri ortaklıklara dayalı bir toplum oluşturabilme kapasitesini yok eder. Ancak ortaklıklar üzerine kurulu bir siyaset toplum olarak bir arada yaşamı mümkün kılar.
İkinci olarak, HAZİRAN siyaseti, kapitalizme, emperyalizme ve gericiliğe karşı durmalıdır ve sol/sosyalist ufku sahiplenmelidir. Diğer bir deyişle, halkın devrimci yeniden kuruluşu için siyasal hat netleşmeli ve ortalık toz dumanken net ve sarih bir siyaset sınıfla buluşmalıdır. Asıl olan, güler yüzlü kapitalizm dışında, radikal demokrat kapitalizm dışında sosyalist bir ufuk olduğunu söylemektir. Sosyalist bir ufuk olduğunu söylemek, bugün için en büyük devrimci eylemdir. Sosyalist bir ufku savunmalıyız. Savunacağız. Tüm başarısızlıklar, tüm dönemsel geriye düşüşler, dur durak bilmeksizin sosyalist ufku savunmamıza engel olmamalıdır.
“HAZİRAN’ın bağımsız sol/sosyalist siyaseti örmesi çok önemli”
Üçüncü olarak, HAZİRAN’ın bağımsız sol/sosyalist siyaseti örmesi çok önemli diye düşünüyorum. Son dönemde, sosyalist solun önemli bir bölümünde Kürt ulusal hareketine bağlı/bağımlı veya iç içe bir siyasetin hakim olduğu söylenebilir. Kürt ulusal hareketinin, ulusal bir hareket olmasından kaynaklı (yaslandığı zeminin karakteri, kültürel kategoriler, kimlikler ve ulusallık), kimi zaman gayet anlaşılabilir siyasi manevralar içerisinde olduğu açıktır. Kürt ulusal hareketinin kimi durumlarda kendisinin bile net tanımlayamadığı düzen içi, burjuva siyaset zeminine içkin siyasi gelecek perspektifi ile ortak hareket etmek oldukça sorunludur. Sol/sosyalist bir ortak geleceği örecek iradeyi yok etme tehdidi taşımaktadır.
Dördüncü olarak, HAZİRAN sınıf siyasetini nasıl örgütlemeli? Öncelikle, sol/sosyalist siyasete açılmaya yatkın, geçmişinde devrimci deneyimler olan, Anadolu aydınlanmacılığı ile kendini kuran bir kesime ulaşılabilir. Ayrıca, bağımsız sol/sosyalist siyaset, AKP’nin emek politikalarını ve bu politikaların yarattığı yıkım ve çöküşü ortadan kaldırmanın tek yoludur. AKP, iktidarı boyunca nasıl bir toplum tahayyül ettiğini emek politikaları ile kristalize etmiştir. Emek politikaları, piyasalaştırma, güvencesizleştirme, yoksulluk yönetimi ve İslamcı-muhafazakar ideolojik telkinler üzerinde kurulmaktadır. Emek politikaları, toplumun önemli bir kesimini düşkünleştirmekte ve öz saygı yitimine yol açmaktadır. Sosyalist bir iradenin bu rejim altında yaşayanlara söyleyecek sözü olmalıdır.
HAZİRAN siyaseti, “emekçiler adına siyaset yapma”ya değil “emekçilerin siyaset yapması”na dayanmalıdır. HAZİRAN meclisleri, sandıkta bir gün değil, hayatta her gün siyaset yapmak anlamına gelmelidir. HAZİRAN meclislerinde, emekçiler kendi geleceklerini birlikte kurma mücadelesini yükseltmelidirler.
Birleşik Haziran Hareketi Konuşuyor I – Hakan Gülseven, Serpil Güvenç, Burak Yücel
Birleşik Haziran Hareketi Konuşuyor II – Onur Balcı, Güler Ümüt, Merdan Yanardağ