AKP’nin 13 yıllık iktidarı boyunca, toplumun belleğini sil baştan dizaynetmeye çalışan ve İkinci Cumhuriyet’in yerleşmesi için katkısını esirgemeyen ”ideologlar”, ”gazeteciler”, ”araştırmacılar” için toplumsal meşruiyet halâ ihtiyaç duydukları en önemli olgulardan biridir.
Bu meşruiyet arayışının temel nedeni, ülkemize biçilen deli gömleğinin dar gelmesi, dikişlerinin uzunca bir süre zorlanması ve nihayetinde 2013 Haziran’ında büyük halk isyanı ile patlamasıdır.
AKP iktidarını ve ona biat etmiş penguen medyasını maskaraya çeviren bu tarihsel ayaklanma, yukarıda sözünü ettiğimiz çevreler açısından bu meşruiyet arayışını bugünde en az geçmiş yıllardaki kadar zorunlu kılıyor. Bu zorunlulukla beraber aynı zaman da sermayenin işbirlikçi, gerici ve piyasacı rejiminin yaşadığı kriz ve sıkışma başlıklarına müdahale misyonu üstlendiklerinin de altınıçizmiş olalım.
Dönek bolluğu son 13 yıl da giderek artan bir ülkede, bu ithamla karşı karşıya kalanların verdiği tepkilerin değişmemesi, üzerine basıp yükselmeye çalıştıkları gayr-ı meşru zeminin varlığını sürdürüyor olmasıyla ilgilidir.
Sermaye kalemşörleri açısından 1 Kasım seçimleri sonrası yeniden görünür bir mecraya taşınan anayasa ve başkanlık modeli tartışmaları, sözünü ettiğimiz meşruiyet arayışına yeniden zemin sunmuş oluyor.
Ayrıca her dönem olduğu gibi, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri sonrasında yazılıp çizilenler üzerinden pozisyonlarını güncelleyen onlarca kalemşöre rastlamak mümkün.
Seçimler sonrası ortaya çıkan denkleme bakarak pozisyonlarını güncelleme ihtiyacı duyan “gazeteci-yazarlar” açısından, bu durum elbette bir dizi polemiği beraberinde getiriyor.
Son günler de bu durumun örneklerinden birine daha tanık oluyoruz.
Kesinlikle görmüş, duymuş ya da okumuşsunuzdur.
Kaçabilmeniz, kendinizi sakınmanız pek mümkün değil…
Yazımıza konu olan zat-ı muhteremin burjuva medyasının kullanılabilecek tüm olanaklarını hakkıyla kullanabildiğini belirterek devam edelim.
Hem yazdığı gazetenin köşesinden, hemde program yaptığı TV kanalında çırpınıyor, bağırıyor, feryat figan ediyor…
” Bana dönek diyorlaaar ! “
Zat-ı muhterem Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’dan başkası değil. Tahminleriniz de yanılmadınız biliyoruz.
Yanlış anlaşılmasın, bu yazı Ahmet Hakan’ın dönek olduğunu anlatma kaygısıyla yazılan bir yazı değil.
Dikkat çekmek istediğimiz başka bir şey var…
Döneklik kavramı, kişinin bugünkü düşünceleri ve inandığı değerler bakımından yarın tam tersini benimsemesi veya savunması olarak okunur.
Aslında Ahmet Hakan’ı eleştirenler, kadrajı genişletip meseleye büyük bir çerçeveden bakabilseler, tartışmaya cuk diye oturan bir tarif yapılmış olacak.
Biz biraz buna yardımcı olalım ve kadrajı genişletip, dönek mi? değil mi? tartışmasına dair farklı bir yaklaşım geliştirelim ve konumuza dönüp kısaca özetlemeye çalışırken, bunu da anlatmaya çalışalım.
Ahmet Hakan son dönemde birçok yazısında Başkanlık modeli hakkında kabaca “Zaten fiili bir başkanlık sistemi altında yaşıyoruz. Bu yüzden bu durumun bir anayasal çerçeveye kavuşturulması hem ülke yararına olur hem de Tayyip Erdoğan’ın bu fiili baskısı ortadan kalkar. Kötü mü olur?” mealinde dâhiyane fikirlerini paylaşıyor.
Bu düşüncelerine dönük eleştiriler gelmeye başlayınca bunu göğüslemek üzere 7 Aralık 2015’te “Başkanlığı savundum diye yandaş mı oldum? “başlıklı bir yazı yazdı. http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/baskanligi-savundum-diye-yandas-mi-oldum_40023658
Dönek olmadığını ispatlayacak, yeter mi? yetmiyor.
Bağlı bulunduğu medya grubuna ait televizyondaki programında başkanlık sistemi konulu programını yapıyor ve ikinci Cumhuriyet’in ideologlarını, “kuzu” postuna girmiş kurtları stüdyoya toplayıp, bir kez daha anlatmaya başlıyorlar başkanlık sisteminin neden gerekli olduğunu…
O da yetmemiş olacak ki, nerdeyse her gün bu konuyla ilgili yazmaya devam ediyor köşesinde.
8 Aralık 2015’teki “Bana dönek demiş” başlıklı yazısında, kendisini bu şekilde itham edenlere karşı, 3 Şubat 2015’te kaleme aldığı bir yazıya atıf yaparak dönek olmadığını, başkanlık sistemini o zaman da desteklediğini hatırlatıyor. http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/bana-donek-demis_40024076
Nedense 10 Nisan 2015’te yazdığı yazıya ise hiç değinmemiş. Oysa o yazısında ise “Başkanlık sistemini savunmanın 7 zorluğu ”nu sıralamıştı. http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/baskanlik-sistemini-savunmanin-7-zorlugu_28696185
Yazısının sonunda ise Âşık Mahsuni’yi de işin içine karıştırıp, kendisini eleştirenlere üstadın bir türküsü ile gönderme yapmış ‘’cuk’’ diye oturtmuş aklınca.Mahsuni’yi bu işe karıştırmasaydı kendisi adına iyi olurdu.(Bkz. yazının sonundaki linke)
9 Aralık 2015’te “Başkanlık sistemi nefsi müdafaası” başlıklı yazısın da ise kendi sorduğu sorulara yine kendisi yanıt vermiş. http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/baskanlik-sistemi-nefsi-mudafaasi_40024594
Dönek olmadığını ispat etme konusunda ki istikrarlı çabası, saygıyı hak edecek cinsten açıkçası.
Ama biz neye ve kime saygı göstereceğimizi iyi biliriz. Geçelim…
Mesela bir insan bugün söylediklerinin tam tersini (180 derece dönerek) yarın dillendirebilir mi? dillendirebilir.Türkiye bunun örnekleri bakımından bereketli bir ülkedir.
Hele hele sermaye egemenliğine göbekten bağlı medya kuruluşlarında, oturulan koltuğun garantisi kişinin dönebilme becerisiyle ilişkili iken…
Bu meselede ise durumun farklı olduğunu görmek lâzım.Bam telimiz ise burasıdır aslında.
Bu yüzden kadrajı genişletip bakalım diyoruz. Aksi takdir de ” adam haklı beyler, dağılın! “ demek düşebilir bize…
Niye mi?
Yukarıda linklerini verdiğimiz ve vermediğimiz farklı tarihlerde yazmış olduğu yazılar kabaca incelendiğinde, aslında zat-ı muhteremin döneklik yapmadığı görülecektir.
Yani evet bir dönme hareketi var ama bu dönüş 180 derecede takılıp kalmıyor. Ahmet Hakan her dönüşünde bir turu tamamlayıp, başladığı ve örtüştüğü noktaya varıyor. Sonra dönmeye devam ediyor.
Öncelikle burada bir dönüşten bahsedilecekse, dönüş açısının her seferinde 360 dereceyi tamamlayan süreklileşmiş bir dönüş hareketi olduğunu tespit etmek gerekir.
Yani tam bir rüzgar gülü yada halk dilimizdeki adı ile fırdöndü misali anlayacağınız…
Ahmet Hakan’ın durumu, tıpkı Ahmet Davutoğlu’nun IŞİD ile aralarında ki ”farkı” tarif ederken kullandığı ” IŞİD ile aramızda 180 derece değil 360 derece fark var ” demesi gibi bir şey…
Dönüşün yönünü her zaman olduğu gibi rüzgârın ne yönden estiği ve şiddeti belirliyor tabi ki…
Rüzgâr egemenlerden yana esiyor, estikçe bizimki ve muadilleri dönmeye devam ediyor durmaksızın. Sonra bir tur daha, bir tur daha …
Sözün özü, böylelerini tanımlarken kavram karmaşası yaratmaya gerek yok diyoruz. Böylelerine ille de bir şey söylenecek, bir tanım yapılacaksa en doğru tanımlama sanırız sermayeninfırdöndüleri olacaktır.
Küçükken bisikletimizin gidonuna taktığımız farklı renklerdeki rüzgar güllerini hatırlar bir çoğunuz. Biz pedala basıp hızlandıkça ve yönümüzü değiştirdikçe, fırdöndünün hızı ve dönüş yönü değişirdi ya!
İşte tam o misal…
Pedallara basan, egemenler, egemenlerin padişah bozuntuları ve onların paralı borazanları olunca medyası da böyle oluyor işte…
Yeni bir şey değil 150 yıllık kavgamızın konularından biri de bu.
Mesele bu fırdöndülerin her dönem olduğunu ve olacağını unutmamak ve onlara hakettikleri şekilde seslenmektir.
Yani döneğe dönek, fırdöndüye fırdöndü demek ve ‘’cuk’’ diye oturtmak lâzım.
Sermayenin üfürüğü ile dönen fırdöndüler bir süre daha eğlencemiz olmaya devam edecek.
Hava dönüp işçiden esince yel, biz ve çocuklarımız bir başka heyecanla bineceğiz bisikletlerimize…
Hep birlikte rüzgâra karşı basacağız pedallara.
Bisikletimizin gidonundaki fırdöndü döndükçe daha büyük bir keyifle söyleyeceğiz şarkılarımızı, marşlarımızı.
Haaa en çok da ozanlarımızın ”Adam olaamadııın gitti zevzeeek” gibi eğlenceli türkülerini…
Linkteki Âşık Mahsuni türküsü, sermayenin fırdöndülerine gelsin…
https://www.youtube.com/watch?v=j2rYJmp7jR4