Siz emekçinizi nasıl alırdınız?

Metal ve cam sektöründe bulunan işçiler tekil direnişlerin ötesine geçerek, aynı zamanda sendikal alanda da “yeni bir çıkışın” işaretini veriyor.

Seçimlerin hemen ardından gazetelere birbiri ardına “ilginç” haberler düştü. Bir habere göre AKP 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişikliğe gideceğini açıkladı. Bu değişiklik daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yasa tasarısıyla aynı içeriğe sahip. Değişikliğin içeriğinde devletin üst düzey kademelerinde yer alan memurlardan başlayarak “iş güvencesinin” ortadan kalkması yer alıyor.

Bir diğer haber ise eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi. Şimşek, “işgücü piyasalarının esnekleştirilmeye gidilmesinin rekabet edilebilirlik” açısından zorunluluk olarak dillendirirken, “yeni reformlar müjdeledi”. Bu iki haber önümüzdeki dönemde “bizleri” neler beklediğine dair bir bütünlük oluşturuyor.

Aslında Şimşek, uzunca bir süredir dile getirdiği “reformları” uygulatmakta ısrarcı. Bunun için iş güvencesi anlamına gelen pek çok uygulamayı, kıdem tazminatı uygulaması başta olmak üzere, kaldırmayı amaçlıyor. Elbette Şimşek bu konuda tek başına değil. Türkiye’nin düzeni, TÜSİAD-MÜSİAD başta olmak üzere, bu adımı “sabırsızlıkla” bekliyor.

Bugüne değin siyasetteki bir dizi dengeden, özellikle de “oy baskısı” bu konuda ilk sırada geliyor, ötürü bu adımlar hayata geçmezken, bugün Türkiye’nin düzeni açısından durumun kendisi “olgunlaşmış” gözüküyor. Özellikle seçimlerin ardından “rıza üretimi” anlamına geldiğini düşündüğü yüzde 49’luk iktidarıyla AKP, bu adımları atmak için can atıyor.

Bu adımların zamanlamasının ise bir hayli önemi bulunuyor. Özellikle son 6 ayda ciddi sıkıntılar yaşayan Türkiye ekonomisi, üzerinde oluşan durağanlaşma baskısını ücretlerin azaltılması, iş gücü dolaşımının hızlandırılması ve sermaye üzerindeki ek maliyetlerin azaltılması yoluyla azaltmaya çalışıyor. Kolay yoldan ifade etmek gerekirse; “daha fazla kâr için daha fazla sömürü” ilkesi devreye girmektedir. Peki, bu durumdan bir çıkış yolu hiç mi yok?

***

Aslında basit bir çıkış yolu bulunuyor. Ancak bu basit çıkış yolunun yaktığı ışığı taşıyabilecek genel bir işçi hareketine ihtiyaç var. Şu andaki işaretler bu hareketi güçlendirecek, ona kan verecek bir sendikal alanın olmadığını gösteriyor. Öte yandan, durum bu noktada umutsuz değil. Metal ve cam sektöründe bulunan işçiler tekil direnişlerin ötesine geçerek, aynı zamanda sendikal alanda da “yeni bir çıkışın” işaretini veriyor.

Bu çıkış bir dizi mücadeleci sendikada taşların yerinden oynamasına neden olurken, yukarıda saydığımız adımlar sertleştikçe çıkışın mayası işçi hareketinde daha çok görülecektir. Esas mesele ise bu mayanın ne kadar tutacağı sorusunda başlamaktadır. Bir başka deyişle, işçi hareketinde yeni bir kurucu unsur ortaya çıkabilecek mi?

Açıkça ifade etmek gerekir ki; 1963 yılında Paşabahçe’de başlayan ve 1967’de DİSK’in kurulmasıyla sonuçlanan ve “Amerikan tipi” sendikacılık adı verilen sarı sendikacılığın yenildiği sürecin şu anda yaşanması düşük bir ihtimaldir. Öte yandan, iktidarın bu denli yoğun adımlar attığı veya atacağı bir dönemeçte her şeyin süt liman olacağını beklemek ise saflık olur.

Böyle bir dönemde sorumluluk üstlenmeyen, taş üstüne taş koymayan hiçbir yapının kendi bulunduğu mevzilerde kalabilme şansı yok. O nedenle başta DİSK olmak üzere yukarıdaki adımlara karşı emek örgütlerinin ciddi bir karşı koyuş göstermesi gerekiyor. Bu karşı koyuş göstermelik genel grevlerle, “bizim kırmızı çizgilerimiz var” söylemiyle olmaz.

Karşı koyuşun yolu Mersin’de ya da Bursa’da yapılmıştır. Eğer, emek örgütleri bu yolu görmezse bir varlık sorunu yaşayacakları açık. Bu hattın ısrarında ise “ısmarlama emekçiler” döneminin bu yapılar için açılacağı açık. Sahi, karar verin: Siz emekçinizi nasıl istersiniz? “İşini bilen mi, yoksa işine de, onuruna da, aklına da sahip çıkıp boyun eğmemeyi seçen mi?”

Karar verin, o bize yeter…