Suçlusunuz!

Türkiye’de burjuva siyaseti toplumsal alanda kendini yeniden örgütlemek zorunda ve örneğin bu olay tek başına seçimler aracılığı ile olmayacak. Hele ki bu seçimler için bunu söylememiz çok zor. Seçimler bunun ancak bir ayağı olabilir.

Ankara katliamı ile birlikte açılan perde Türkiye’de düzen siyasetinde yeni bir durum oluşturdu. Bunu görmemek imkansız.

Zaten kapitalist rejimlerde hep böyle olur. Emekçiler ölürken, düzen güçleri gemisini kurtaran kaptandır. Genelde düzenin yaratmış olduğu sorunların bütününe dair olan düşünce ve duygular böylesi dönemlerde bazen kaybolur, bazen bulanıklaşır, bazen de unutulur ya da geri plana düşer.

Toplum açısından Ankara katliamı ile birlikte ortaya çıkan tablo buna yakın, düzen siyasetçileri içinse birebir tam tarif ettiğimiz gibidir.

Türkiye’de burjuva siyaseti toplumsal alanda kendini yeniden örgütlemek zorunda ve örneğin bu olay tek başına seçimler aracılığı ile olmayacak. Hele ki bu seçimler için bunu söylememiz çok zor. Seçimler bunun ancak bir ayağı olabilir.

Çünkü bu toplumsal örgütlenme siyasal düzlemde gerçekleşirken bazen çok yeni saiklerle, bazen de gelenekselleşmiş argümanlarla yapılacak. Örneğin toplum en sağından soluna kadar koalisyon fikrine odaklanmış ve ikna edilmiş durumda. Türkiye’de düzen içi güçlerin herhangi birisinin bundan kaçma şansı bulunmuyor. Dolayısıyla ülkemiz tarihinin en acı verici katliamlarından birinin üzerinden on gün geçmişken koalisyon tartışmaları yeniden başlıyor.

Bu noktada şu tespiti yapmamız mümkün. Türkiye’de siyasetin ve mücadelenin merkez noktaları düzen içine doğru çekilmiş durumda. Dolayısıyla AKP iktidarına karşı mücadele geçmişte solun en önemli başlıklarından biriyken, bugün düzen içi güçler AKP’ye karşı mücadele, muhalefet, karşı olmak vs… başlıklarında nedense daha fazla yer kaplıyorlar. Hatta şu anda sistemin en sağındaki partiler bile bir şekilde AKP karşıtlığı üzerinden prim yapmaya çalışıyorlar.

CHP koalisyon ortaklığına hazırlanıyor. CHP’nin tabanı açısından Abdullah Gül iyi ve kabul edilebilir bir figür olarak pazarlanıyor. İnsanlar buna inandırılıyor.

Bu noktada en solda olduğu varsayılan HDP’nin ise sabit ayağını düzen içi siyasete artık yerleştirmiş olduğunu tespit edebiliriz. Serbest ayağı ise düzen dışında kalmaya devam ediyor. Serbest ayak döndükçe bir yerlere çarpıyor ya da bir yerler ile temas ediyor kuşkusuz. Ancak bir yerden sonra sabit ayağın belirlediği yöne bakılması zorunlu olacak bunu herkes biliyor. Örneğin Tayyip Erdoğan’a karşı en radikal söylemi geliştiren HDP’nin, sermaye iktidarı ile bir kavgası olmayacak. Bunu biz söylemiyoruz. Zaten kendilerinin sözlü ve yazılı olarak belirttiği bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Tekrar edelim. Emekçiler ölür, düzen siyasetçileri gemisini kurtaran kaptandır.

Bu noktada bu düzeni bugüne kadar getirenleri ve ayakta durmasını sağlayanları unutturmamamız gerekiyor. Tarihi bir bilinci olmayan, hafızası köreltilmiş bir toplumsal mücadele olamaz.

Evet bugün AKP suçludur. Ve suçlu olduğu her yerde ifade edilmeli, AKP karşıtı mücadelede sol güçler geri basmamalı, kendi kulvarlarını genişletmeliler.

1950’lerde bu ülkeyi NATO’ya sokanlar, sosyalizme karşı yeşil kuşak projelerini örgütleyenler, geçmişte emekçilerin üzerlerine kurşun sıkanlar, Türkiye’yi Irak savaşının parçası haline getirmek için orada burada bombalar patlatanlar ile bugün patlayan bombaların arkasındaki güçler aynı soydan ve boydandır.

Türkiye’yi emperyalizm boyunduruğuna sokanlar ile bugün Ortadoğu’da hala ve hala emperyalizmin doktrinleri çerçevesinde dolaşan tüm düzen güçleri aynı soydan ve boydandır.

Ülkemizi Menderes, Demirel ve Özal silsilesi ile 90’lı yıllara taşıyıp sonrasında Tayyip Erdoğan’ı bu ülkenin başına musallat eden açık ya da derin güçler, sermaye sınıfının tüm unsurları ve düzen güçleri aynı soydan ve boydandır.

Ve şu ana kadar soyları ve boyları hakkında bir tespit yaptığımız tüm kişi, kurum ve kuruluşlar aynı oranda suçludur.

Solun görevi işte tam da bu noktada suçlusunuz diyerek ayağa kalkmaktır.

Ne demiştik?

Emekçiler ölür, düzen güçleri gemisini kurtaran kaptandır.

Emekçilerin gemisi ise bugün kurtarılmayı değil yürütülmeyi beklemektedir.