Türban gerçekten neyi örtüyordu? Gericilerden Beyazıt’ta özgürlük yalanları
İstanbul Üniversitesi’nde geçtiğimiz çarşamba gününden bu yana süren gerici saldırıların ardından “Üniversiteli Müslümanlar” adıyla 8 Aralık salı günü Beyazıt Meydanı’na bir çağrı yapıldı.
Sedat Yalçın Önay
İstanbul Üniversitesi’nde geçtiğimiz çarşamba gününden bu yana süren gerici saldırıların ardından “Üniversiteli Müslümanlar” adıyla 8 Aralık salı günü Beyazıt Meydanı’na bir çağrı yapıldı. Gericiler polis eşliğinde eylem yaparken, eylemin çağrısı dikkat çekti. Çağrı ‘’Müslüman öğrencilere ve İslam’a yapılan saldırılar” üzerinden yapıldı. “Üniversitelerde İslami Mücadele Engellenemez!” ve ‘’Sol Faşizme, Tahakküme ve Zorbalığa Karşı Müslümanlar Omuz Omuza’’ yazan pankartlar taşındı. ÖSO bayrağı taşınması da ayrıca dikkat çekti.
İstanbul Üniversitesi’nde adım adım örgütlenmeyi, siyasal alanı bilinçli bir biçimde tahrip etmeyi tercih eden gericiler, sene başından bu yana yarattıkları provokasyon iklimiyle bu alanı açmaya çalışıyorlardı. Son bir haftadır Beyazıt’ta sıklaşan gericilerin tacizleri, fiziksel bir boyuta taşınırken, yaratmak istedikleri atmosfer ile tercih ettikleri eylemin uyuştuğu gözlemleniyor.
“Sol faşizm” diye bir kavramı literatüre kazandıranların ‘’Üniversiteli Müslümanların’’ bu demagojisi yeni değil. Biçim değişiyor içerik aynı. Bu edebiyat memlekette on yıllardır devam ediyor. Emperyalizm’in 80 öncesi yeşil kuşak projesi Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde somutlaşmıştı.90’larda ‘’statükoyla hesaplaşma’’ ve mağdur edebiyatı ile gericilik üniversitelerde örgütlenirken, aynı zamanda ortaya çıkardığı tiplemelerle “yarı aydın” bir imaj çiziyordu. Bu imajda ise temel motivasyon kaynağı “mağdur edebiyatıydı.”
Geçmişin ruhu ve türban tartışmaları
Bu ezilmişlik havasıyla yaratılan mağdur edebiyatı en çok ‘’Türban tartışması’’ ile kendini gösterdi. Türbanın bir özgürlük simgesi olarak gösterilmesi ile birlikte özgürlük olgusu da gericilerin ve liberallerin diline pelesenk olmuştu, hala da devam etmekte. Sol faşizm de buraya oturuyor. Gericiler akılları sıra kendini sol edebiyat ile bir çerçeve çizmiş lakin durumun iğreti ve komik durduğu ortada.
Gözler bugün gerici örgütlerle birlikte ’’Türban Özgürlüktür’’ eylemleri yapanlara ister istemez dönüyor. O dönem “Türban neyi örtüyor?” diyenlere “Kemalist”, “devletçi”, “baskıcı” sıfatlarıyla saldıran sol-liberal hat, işi ifrata kaçırarak erkek öğrencilerin türban taktığı “özgürlük eylemlerine” katılmıştı. En nihayetinde bunların zeminini gericiler kadar bu arkadaşlar oluşturmuştur.
Bir zamanlar ‘’türban açılımını’’ destekleyen, gericiliğin memlekete tamamen yerleşmesine katkı sunanlara karşı ‘’Türban Neyi Örtüyor’’ diyerek başka bir mücadele hattı çizilmişti. Bugün bu devam etmektedir. IŞİD yanlısı bu güruhla kavgayı yine o zamanlar ‘’Gericilikle Mücadele Bizim İşimiz’’ diyenler verebilir.
Şimdi ne olacak?
AKP’nin emperyalizmle ve IŞİD, ÖSO gibi örgütlerle bağıntısı ortada duruyor. İHH’nin silah sevkiyatını ortaya çıkaran, haberi yapan Can Dündar’ların tutuklanması bu gericiliğin bir adımıydı. IŞİD vahşetlerine, AKP’ye karşı mücadele ancak ve ancak buradan geçmektedir: gericiliğe karşı laiklik mücadelesi. Bu gericilik ülkemizde ve bölgede on yıllardır emperyalizm tarafından işleniyor.
Dolayısıyla bugün Beyazıt’ta “özgürlük” pankartı açan “Üniversiteli Müslümanlar” gerçekte baskının, tahakkümün ve faşizmin uzantılarıdır. IŞİD’in Gaziantep’te kadınları “köle” olarak pazarlanmasına ses çıkartmayan zihniyetin özgürlükle bir ilgisi olamaz. Gericiler Beyazıt’ta denediği provokasyon iklimi üniversitelerde aydınlanmanın neferlerini susturmaya dönüktür. Bu duruma üniversiteler izin vermeyeceği gibi, gericilerin özgürlük palavralarına karşı komünistler mutlaka gerekli yanıtı verecektir.