Türkiye’yi değiştiren seçimler
Türkiye bugün 26. kez milletvekili seçimlerine gidiyor. 1946’da ilk kez çok partili seçimler yapıldıktan sonra her seçimin Türkiye tarihine etkisi olmuştur. Ancak, seçim sistemini değiştiren 3 seçim bunların arasında öne çıkıyor.
Türkiye bugün 26. kez milletvekili seçimlerine gidiyor. 1946’da ilk kez çok partili seçimler yapıldıktan sonra her seçimin Türkiye tarihine etkisi olmuştur. Ancak, seçim sistemini değiştiren 3 seçim bunların arasında öne çıkıyor.
Bunlar Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) meclise girdiği 1965 seçimleri, Demokrat Parti (DP) çoğunluğunun kırılamaması nedeniyle 1957 seçimleri ve ‘istikrarlı hükümetler’ kurulamaması nedeniyle 1977 seçimleri olarak sayılabilir. Bu seçimlerden ikisinin arkasından Türkiye askeri müdahalelerle karşılaşmıştı.
İşçi sınıfının temsilcileri ilk kez Meclis’te
13 Şubat 1961’de, 12 sendikacı tarafından kurulan Türkiye İşçi Partisi, 1962 yılında, işçi sınıfı ile aydınları buluşturmak hedefiyle ve yaşadıkları tıkanıklığı aşmak için aydınları partiye çağırdı. Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Adnan Cemgil, Nazife Cemgil, Cemal Hakkı Selek, Yunus Koçak, Fethi Naci ve daha birçok aydın partiye üye oldular. Ardından Mehmet Ali Aybar genel başkan oldu.
TİP, ilk kez katıldığı 1963 yerel seçiminde parti 9 ilde 36.000 oy aldı. 1964 senato yenileme seçimlerine ise YSK kararıyla katılamadı. Diğer partilere yapılan Hazine yardımı TİP’e yapılmadı.
1965 seçimleri ise Türkiye’de ilk işçi sınıfı temsilcilerinin Meclis’e girdiği seçimler olarak tarihe geçti. TİP, seçimlerde, 54 ilde, %3 oy alarak TBMM’ye 15 milletvekili göndermeyi başardı. Bu isimler, Mehmet Ali Aybar, Rıza Kuas, Muzaffer Karan, Tarık Ziya Ekinci, Sadun Aren, Yahya Kanbolat, Cemal Hakkı Selek, Adil Kurtel, Behice Boran, Yunus Koçak, Şaban Erik, Yusuf Ziya Bahadınlı, Ali Karcı, Kemal Nebioğlu ve Çetin Altan’dı. TİP, 1966 Senato kısmi seçimlerinde de Fatma Hikmet İşmen ile bir senatörlük kazanarak TBMM grubunu 16 üyeye çıkardı.
Milli bakiye sisteminden ağzı yanan patronlar
1965 seçimlerinde uygulanan milli bakiye sisteminde, partilerin seçim çevrelerinde aldığı bütün artık oylar toplanıp, açıkta kalan milletvekili sayısına bölünerek milli seçim kotası bulunuyor ve her partinin elindeki toplam artık oy milli seçim kotasına bölünerek, bununla orantılı bir şekilde milletvekilleri dağıtılıyordu.
Bu seçimler Türkiye burjuvazisine bir ders niteliğindeydi. Adalet Partisi, en başından beri karşı olduğu milli bakiye sistemi yerine bugünde uygulanan barajlı d’Hondt sistemini getirmek istemiş ancak Anayasa Mahkemesi baraj düzenlemesini iptal etmiştir. Yine de TİP 1969 seçimlerinde aldığı oyu hemen hemen korumakla birlikte ancak 2 milletvekilliği kazanabilmiştir.
Böylece, işçi sınıfı muhalefetinin meclisteki varlığı büyük ölçüde engellenmişti. İleride seçim barajları ile daha da zorlaştırılacak şekilde Meclis’te yalnızca yüksek hazine desteklerinden yararlanan büyük partilerin temsil edilmesi garanti altına alındı.
Çoğunluk sistemi diktatörlüğe dönüştüğünde
Esasında 1957 seçimlerinde uygulanan çoğunluk sistemi, 1946’dan beri seçimlerde uygulanıyordu. Ancak 1957 seçimlerinde ilk kez Demokrat Parti’nin oyları Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) ve Hürriyet Partisi’nin (HP) toplam oylarının altında kalmış ve buna rağmen DP 424 milletvekili çıkartırken muhalefet partileri ancak 155 milletvekili çıkartabilmişti.
1957’den sonraki gelişmeler, özellikle de Vatan Cephesi ve Tahkikat Komisyonları ile DP’nin bir dikta rejimine yönelmesi sonuçta 27 Mayıs müdahalesi ile sonuçlandı. O dönem yaşanan tartışmalarda, daha dengeli bir temsilin sağlanması gerektiği vurgulanmış ve Anayasa Komisyonu “adalet ve hakkaniyete uygun düşen, vatandaş oyuna değer veren ve bütün düşüncelerin Meclis’te temsiline olanak veren ve iktidarların parlamentoda denetlenmesini kolaylaştıran nispi temsil siteminin yasada yer alması kararlaştırılmıştır.” diyerek Türkiye’de ilk kez barajlı d’Hondt sisteminin uygulanmasına karar verilmiştir.
Bir seçim 4 hükümet, 124 turlu Cumhurbaşkanlığı seçimleri
TİP’in 1965’teki seçim başarısı sonrasında değiştirilen milli bakiye sistemi yerine d’Hondt sistemi getirilmişti. Ancak düzen, yükselen işçi sınıfı hareketi karşısında yanıt üretmekte zorlandıkça düzen partilerinin tek başlarına çoğunluk sağlayamadıkları koalisyonlar dönemi açılmış oldu. 12 Mart Muhtırası sonrasında kurulan teknokrat hükümetleri nedeniyle 1969 ve 1973 seçimlerini bir kenara bırakırsak 1977 seçimleri düzenin siyasi krizi çözemediği sonuçları ile 12 Eylül Darbesi sonrasını belirlemişti.
1977 seçimleri sonrasında 2’si Bülent Ecevit, 2’si Süleyman Demirel tarafından olmak üzere 4 ayrı hükümet kurulmuştu. Dahası, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün görev süresinin 6 Nisan 1980’de sona erecek olması nedeniyle yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 25 Mart ile 11 Eylül arasında 124 tur boyunca sürmesiyle de tarihe geçmişti.
Bu örnek üzerine gelen 12 Eylül Darbesi, hem ülke hem bölge düzeyinde baraj sistemi uygulanan d’Hondt sistemine geçerek az sayıda partinin Meclis’e gireceği adaletsiz bir seçim sistemi getirdi.
Bu seçimlerin böyle bir dönüştürücü sonucu doğurup doğurmayacağını hep birlikte göreceğiz.