Büyük ozan, Marksist Kürt şair Şêxmus Hesen…
Bir çoğumuz gerçek adını Şêxmus Hesen olan Cegerxwîn’i, Cegerxwîn olarak bilmekte haksız sayılmayız… Doğumundan mollalık dönemine kadar Şêxmus Hesen olarak tanınan Cegerxwîn, dinci gericiliğin ve ağalık sisteminin Kürt halkını yoksullaştırarak bir avuç beyin esiri haline getirmesini kabullenmemiş, şiirlerinde halkın acılar ile bütünleşmiş hayatını anlatmış, mahlasını da bu minvalde değiştirerek kendisine Cegerxwîn yani yüreği kanayan, yüreği yaralı demiştir.
Yoksul bir Kürt ailenin en küçük çocuğu olarak Batman Gercüş’te dünyaya gelen Cegerxwîn, çocuk yaşlarda ailesini kaybettikten sonra ablasıyla yaşamaya başlamıştır. Ablasının yanında çobanlık yapmaya başlayan Cegerxwîn bununla birlikte ağaların da ırgatlığını omuzlarına alacaktır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Suriye’ye göç etmek zorunda kalan Cegerxwîn’in yaşamı orada da yoksulluk, açlık ve ırgatlıkla geçse de okumaya olan tutkusundan asla vazgeçememiş, dönemin “saygın” diye ifade edilen dini eğitim kurumları medreselerde dini dersler almaya başlamıştır.
Ne kadar çok medrese bitirilirse o kadar çok saygınlık kazanılan coğrafya, Kürdistan’da, Cegerxwîn bir çok medresede eğitimlerini tamamlamış, Molla olarak Suriye’de ve İran’da medreseleri gezmiştir.
Gittiği bölgelerde Kürt halkının yoksulluğu ve geri kalmışlığıyla karşılaşan Cegerxwîn, bütün gücü eline alan, bolluk ve zenginlik içerisinde yaşayan ağaların halkın bu denli yoksul kalmasına sebep olduğunu çıplak gözle izlemlemiş, tepki duymuştur. Burada Cegerxwîn’in yaşamının tamamına etki edecek en önemli olgulardan biri de, halka boyun eğdiren ağaların, halkı esirleştirirken meşruiyetlerini din adamları, şeyhler ve mollalardan almaları olmuştur…
Cegerxwîn köylerde gözlemlediği sınıfsal eşitsizliklere ve beraberinde gelen dinsel gericiliğe, halkın malını ve namusunu istismar etmede var gücüyle işbirliği içerisinde olan Kürt ağalarının ve şeyhlerinin sebep olduğunu, bunlardan kurtuluşun emeğe ve özgürlüğe sahip çıkmaktan doğacağını halka anlatmıştır. Ancak, ağaların ve şeyhlerin yoksullar üzerindeki sömürü ve baskısını eleştirdikçe, ağalar ve şeyhler tarafından sapkın ve dinsiz ilan edilecektir.
Cegerxwîn bu dönemden sonra Kürt yoksulunun durumunu şiirlerinde işlemeye başlar, ulusal içerikli ve yurtseverlik temalı şiirler kaleme alır.
Cegerxwîn İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda Sovyetler Birliği’ni yakından takip eder. Sosyalizmin Hitler faşizmini yenmesi dünyada sol ve sosyalizmin prestijini arttırırken, birçok aydın ve sanatçının sosyalist ideoloji ile olan mesafesini kapatmıştır. Cegerxwîn de bu dönemde Sovyetler Birliği’nin faşizme karşı kazandığı zaferi yakından takip eder, bu zafer sosyalist ideoloji ile tanışmasına neden olur.
Cegerxwîn artık Kürt köylüsünün, yoksulunun kurtuluşunun kendi ağalarına ve beylerine karşı mücadele ederek olacağını şiirlerinde işlemeye başlamıştır.
Cegerxwin, Özgürlük Yolu dergisinin Ocak 1979 yılında çıkan 44. sayısında yaptığı bir röportajda şiirlerinde işlediği düşüncelerini şöyle ifade ediyor:
“Bildiğiniz gibi şiirlerimde devrimcilik ve yurtseverlik konuları ağırlık taşır. Bildiğiniz gibi şiirlerimde sosyalizm bilinci ve yurtseverlik duyguları yansır. Ayrıca ağalığa, şeyhliğe, beyliğe, tüm gericiliğe, ırkçılığa ve emperyalizme karşı yazıyorum. Marksizmi-Leninizmi övüyorum. Şiirlerimde materyalizmi işliyorum. Halkımızın uyanması için sosyalizmin yolundan sapmadan ne gerekiyorsa yazıyorum.”
Bu anlamda yoksul Kürt halkının sosyal ve ekonomik yaşantısını Marksist bilinç ile şiirlerinde işleyen Cegerxwîn, Kürt edebiyat tarihinde ve insanlığın onurlu yürüyüşünde safını ezilenlerin ozanı olarak belirlemiştir.
Cegerxwîn’in yaşamını ve şiirlerini incelediğimizde, dünyada yaşanan birçok gelişmeye farklı ülkelerin komünist devrimcileriyle aynı siyasallıkla yaklaştığını görmekteyiz.
1950’de, Demokrat Parti Hükümeti’nin Kore’ye savaşmak üzere Türk askerini gönderme kararını çıkarmasını, 1954 yılında İngiltere ve ABD’nin baskısıyla Türkiye ile Pakistan arasında imzalanan Türkiye-Pakistan antlaşmasını Türkiye halkları açısından ne anlama geldiğini şiirlerle ifade eden Cegerxwîn, Türkiye’deki siyasi iktidarı şöyle eleştirmektedir:
Ey Menderes nedir senin aradığın? / Ednan Menderîs li çi digerî?
Esaret midir Wall Street’ten satın aldığın? / Ji walistrîd dîlî dikirî?
Esaret zinciri, ağır ve kalın / Zencira dîlî giran û dugurd,
Sıkar boynunu Türkün, Kürdün, Lâzın / Xiste gerdena tirk û laz û kurd.
Yine aynı dönemde Cegerxwîn, emperyalizmin örgütü olan NATO’yu insanlığın kurtuluşu amaçlı kurulan bir örgüt olarak değil; insanlığın eşitliğe, özgürlüğe ve barışa duyduğu inanca sıkılan bir kurşun olarak gördüğünü şiirlerinde açık bir şekilde ifade etmiştir. Hitler faşizmi ile birlikte emperyalist devletleri ve bu devletlerin terör örgütü NATO’yu “Atlas Antlaşması” şiirinde şöyle betimlemektedir:
Yararsız bir anlaşma, Atlas ittifakı, / Peymana bêkêr, Helfa Etlesê,
Hiç kimseye olmaz kârı. / Kar û fêda xwe nadî tu kesî.
Bu bağıt yürürlüğe girdiği an, / Roja ev peyman derkevî meydan,
Başkaldıracak Faşist Alman. / Serê xwe hildin faşîstê alman.
Kavga-patırtı alacak başını, / Devê xwe vekin dîsa ceng û şer
Canavar yiyecek insan başını. / Devê xwe vekin dîsa ceng û şer
Cegerxwîn’in aynı zamanda Türkiye’deki Kürtlerin sosyalist mücadeleye katılmasında etkisi olmuştur. Düşünceleri ve şiirleri, Doğu Anadolu’dan Suriye medreselerine eğitim almaya giden birçok din adamını etkilemiş, Kürt halkının sorunlarına milliyetçi ve dinci bir perspektif ile bakmalarından öte soruna sınıf bilinciyle yaklaşmalarını sağlamıştır.
Bu din adamlarından birçoğu 1960’lı yıllarda Türkiye’de siyasi faaliyet yürüten Türkiye İşçi Partisi içerisinde örgütlenirken, sınıf bilincini topraksız köylülerle ve yoksul emekçi halkla buluşturmakta önemli bir rol oynadılar.
Cegerxwîn’in 20. yüzyılın başlarında Batman’ın Gercüş ilçesinde başlayan yaşam yolculuğu, Suriye, Lübnan uğraklarından sonra İsveç’in Stockholm kentinde 1984 yılının 22 Ekimi’nde sona ererken, büyük Kürt şair sosyalizm tarihine “Kürtlerin Nâzım”ı olarak çoktan geçmişti…
Yaşamı boyunca sınıfsal eşitsizlikleri eleştiren Cegerxwîn, halkların kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu fikirlerinde ve şiirlerinde ifade etti. Onun insanlığın ilerlemesinde en büyük engel olarak gördüğü emperyalizm ve kapitalizm, başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm dünya emekçileri için bugün de aynı tehlikeyi taşıyor.
Bu tehlikeyi ortadan kaldıracak olan şey ise halkları gericiliğe ve yoksulluğa sürükleyen emperyalizme, sermayeye ve dinci gericiliğe boyun eğmeyen emekçilerin örgütlü mücadelesi…
Cegerxwîn’in de söylediği gibi “Boyun eğen esirdir, haydi yücelere çıkalım…”
Bu haber en son değiştirildi 12 Eylül 2024 15:35 15:35
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…