Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen Abant Platformu toplantısı, bu yıl Gülen cemaati ve liberallerin AKP’ye karşı yeniden nasıl başlarını kaldıracakları arayışına döndü. Toplantıya CHP, HDP ve Cumhuriyet gazetesinden katılımlar dikkat çekiyor.
Toplantıda konuşan Murat Belge’nin “Birbirinden haberdar olarak hareket etmenin bir başlangıcı haline getireceğimize inanıyorum bu toplantıyı” sözleri liberallerin Gülen cemaatiyle yeni bir yol haritası çıkartmayı düşündüklerini açıkça ortaya koyuyor.
“Türkiye aydının demokratik ve çoğulcu çözüm arayışlarının zemini” olarak sunulan Abant Platformu Toplantıları’nın 34’üncüsü “Demokrasinin Türkiye Sorunu” başlığı altında gerçekleşmeye başladı.
Katılan isimler dikkat çekici
Toplantı açılışını CHP Parti Meclisi Üyesi seçiminde CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde yer alan ancak delegenin çizdiği İştar Gözaydın yaptı. Toplantının çağrıcıları arasında Nuray Mert yer alırken Cumhuriyet yazarları Aydın Engin ve Ahmet İnsel de toplantının konuşmacıları arasında yer aldı. HDP milletvekilleri Hüda Kaya, İmam Taşçıer, Adem Geveri ve HDP’li Ufuk Uras ile CHP’den bu dönem milletvekili olamayan Binnaz Toprak da toplantıda hazır bulundu.
Toplantıda dikkat çeken bir diğer isim ise son dönemde PKK ile arası bozularak KDP’ye yaklaşan DEP Eski Başkanı Yaşar Kaya’ydı.
Toplantıya Nazlı Ilıcak Baskın Oran, Murat Belge, Cengiz Aktar, Mehmet Altan, Ferhat Kentel, Mümtaz’er Türköne, Ömer Laçiner gibi AKP’ye yakın döneme kadar destek veren ancak AKP’nin köprüleri attığı ve Cemaat tartışmasıyla birlikte de iyice uzağa düşen çok sayıda muhafazakar ve liberal katıldı.
34. Abant Platformu Toplantısı’na, Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay, akademisyen Baskın Oran, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdülhamit Bilici, Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç, Murat Belge, Aydın Engin, Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, Adem Geveri, HDP Milletvekilleri Hüda Kaya ve İmam Taşçıer, Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, AK Parti eski milletvekillerinden Reha Çamuroğlu, Gazeteciler Yazarlar Vakfı Başkan Vekili Erkan Tufan Aytav, Cengiz Aktar, İştar Gözaydın, Nuray Mert, Şahin Alpay, Ersin Kalaycıoğlu, Herkül Millas, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Emine Eroğlu, Ergun Özbudun, Ümit Kardaş, Niyazi Öktem, Cafer Solgun, Ferhat Kentel, Mümtaz’er Türköne, İbrahim Cerrah, Levent Köker gibi isimler katılıyor. 34. Abant Platformu Toplantısı’nda, Türkiye’nin yakın geçmişi ve bugününün ortak sorunları konuşuluyor.
Baskın Oran: AKP’nin gelmesi iyi oldu ama Erdoğan’ın gelmesi kötü oldu
Akademisyen Baskın Oran, “Türkiye acı çektikçe aşılanıyor. Askeri darbeyle gelen kötülükle mücadele etmeyi öğrendik. Şimdi sandıktan çıkan kötülükle mücadele etmeyi öğreniyoruz.” dedi. Oran, kurulan ulus devletin iki tane sorunu halledememenin yanı sıra kangren haline getirdiğini aktardı. Oran, bu sorunların İslam ve Kürt sorunları olduğunu ifade etti. Bu açıdan AK Parti’nin iktidara gelmesinin iyi olabileceği şeklinde yorumlandığını aktaran Oran, “İktidar insanı bir yandan ehlileştirir, bir yandan bozar. AKP’nin gelmesi iyi oldu ama Erdoğan’ın gelmesi kötü oldu. Çünkü inanılmaz bir iktidar hırsı var. İnanılmaz bir korkusu var. Ben korkan insandan korkarım, çekinirim. Şu anda Erdoğan geçmişten gelen mazlumiyeti kullanıyor. Gerginlik ve kutuplaştırma üzerinden ayakta durmaya çalışıyor. Bu bir çıkmaz sokaktır. Bu çıkmaz sokakta geri gelemediği için devamlı ileri gidiyor.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın insanlara şeriatı vaat ettiğini söyleyen Oran, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu yöntemler dünyada görülmüş en kötü diktatörlüğü kuruyor, çoğunluğun diktatörlüğü. Çoğunluğun diktatörlüğü ulus devletin İslamcı versiyonunu oluşturmuş oluyor. Çünkü şerden hayır çıkar, Türkiye acı çektikçe aşılanıyor. Askeri darbeyle gelen kötülükle mücadele etmeyi öğrendik. Şimdi sandıktan çıkan kötülükle mücadele etmeyi öğreniyoruz. Bu çok önemli bir şey. Bu aşılama sayesinde İslam ve Kürt konuları herkesi ilgilendirecek ve herkes kendisini sorgulamaya başlayacak. Bu açıdan Erdoğan’ın gelmesi ve yaptığı kötülük, Türkiye’yi bölecek.”
Toplantının birinci oturumundaki konuşmaların bazıları şöyle:
Şahin Alpay: Askere dayalı vesayet düzeni yerine halka dayalı, seçmene dayalı bir vesayet düzeni çıktı
Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay ise “Temel hak ve özgürlükleri tanınmadığı bir toplumun ne gelişmesine ne de insanların mutlu olmasına imkan var. Demokrasiyi yaşayarak, mücadeleler içinden geçerek öğreniyoruz. Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesi temel haklar kavramını yerleştirme mücadelesi, Tanzimat’a dayanır. Aşama aşama ilerlettiğimizi düşünüyorum. 20. yüzyılın ikinci yarısını bir otoriter rejim altında geçirdik. Bürokratik vesayete karşı mücadele içerisinde zannediyorum birçoklarımız temel hak ve özgürlüklerin ne kadar önemli olduğu imkanını bulduk. Benim kuşağımdan başka insanlar var, Türkiye’nin salaha ancak bir komünist rejimle ulaşabileceğini düşündük fakat zamanla gördük ki burada büyük bir yanlış var. İnsanların temel hak ve özgürlükleri tanınmadığı sürece bir toplumun ne gelişmesine ne de insanların mutlu olmasına imkan var. Bu tecrübeden geçtikten sonra karşımıza çıkan problem bürokratik vesayetle mücadele problemiydi. Hepimizin temel hak ve özgürlüklere inananların mücadelesi bu yönde oldu. Belki bu mücadelede büyük hatalar yapıldı, belki yeterince hassas davranılmadı. Neticede karşımıza askere dayalı vesayet düzeni yerine halka dayalı, seçmene dayalı bir vesayet düzeni çıktı. Şimdi bununla mücadele içinde demokrasiyi yaşayarak öğreneceğiz.” diye konuştu.
Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay: Çatışmacı, kavgacı, etnik ve inanç temelleri üzerine bölünmüş bir siyaset Türkiye için büyük bir tehlike
Toplantıda söz alan Ertuğrul Günay ise yaptığı konuşmada, “Çatışmacı, kavgacı, etnik ve inanç temelleri üzerine bölünmüş bir siyasetin Türkiye için büyük bir tehlike olduğunu düşünüyorum. Eğer Türkiye bütünlüğünü koruyacaksa Kürdüyle Türküyle, Alevisiyle Sünnisiyle, Müslimiyle Gayri Müslümiyle birlikte barış içerisinde yaşayacaksa, toprak kaybetmeyecekse, altını çizerek söylüyorum, demokrasiye, insan haklarına ve hukuk devletine dönmesi gerekiyor. Türkiye eğer insani bir bütünlük içerisinde yoluna devam edecekse, demokrasiye, insan hakları, hukuk devleti anlayışına dönmek zorundadır.” ifadelerini kullandı.
Gazeteci Cafer Solgun: AKP bu devletle mücadele eden parti görünümündeydi
Gazeteci Cafer Solgun da AKP’nin eskiden ne kadar önemli olduğu masalını anlatırken, “Kürt sorunu başta olmak üzere bugün yaşadığımız demokratikleşme sorunlarının başında. Resmi ideolojinin kaynaklık ettiği bir devlet zihniyeti var. Kısa bir süre bu AKP bu devletle mücadele eden parti görünümündeydi. Bu yüzden reform ile konuşuluyordu. Bu şekilde Kürt sorununu bile çözmeye niyetli partiydi. Ama geldiği nokta iktidarı boyunca işlediği suçlardan bir statik partisi geldi. Uzun süredir devlet ve millet kavramları ile konuşuyorlar. Sen devlete mi karşı çıkıyorsun diye konuşuyorlar. Bu jargon tanıdık. Yeni Türkiye ile isimlendirilen bu devlet 90’dan beri bildiğimiz devlet. Şimdi bu devlet ve millet kavramlarını neye göre tarif ediyor. Cizre’deki vatandaş bu kavramların neresinde? Sur’da 25 binlik nufüs 2 bine düştü. Aleviler birlik ve beraberlik kavramının neresinde? Böyle bir keyfilik ve zorbalık olmaz. Barış bir içinde böyle bir inşa etmemiz mümkün olmaz. Böyle bir durumda benim aradığım devlet kavramının yeri yok. Bugünlerin şöyle kazanımları var. İlk defa bu günlerde insanlar başkalarının sorunlarına yakından bakma ihtiyacı duydu. Bu önemli bir kazanımdır.” dedi.
Yazar Abdulbaki Erdoğmuş: 17-25 Aralıktan sonra başlayan süreç ordunun sessiz desteği ile AKP’nin sivil darbesine dönüştü
Yazar Abdülbaki Erdoğmuş da benzer düşünceleri dile getirerek, “Türkiye tarihinde henüz sivil anayasa yapmamış bir ülke. Otoriter devlet ideolojisi demokrasi ile mücadele etmekte ve geçit vermemekte. Yeni anayasa AB ve Kürt meselesinde gördük. Devletin demokrasiye direnmesinin en açık yöntemi askeri vesayettir. Hala postmodern tartışmaları bitmedi. 17-25 Aralıktan sonra başlayan süreç ordunun sessiz desteği ile AKP’nin sivil darbesine dönüştü. Bu darbe sonucu ülke tek bir adam tarafından yönetilmektedir. Türkiye çok kimlikli toplumu devralmasına rağmen ulus devlet için mücadele veriyor. Bu enerji aslında heba oluyor. Ulusalcılık ve otoriterlik iç içe devam ediyor. Ancak ideolojik devletin dayatmacı uygulamaları toplumu kutuplara ayırdı.” diye konuştu.
Gazeteci Nazlı Ilıcak: Cadı avının temel hedefi cemaat
Nazlı Ilıcak ise doğrudan Gülen cemaatini savunmayı öne çıkartarak, “Bugünkü iktidarı tartıştığımıza göre muhasebeyi 28 Şubat’tan başlatmamız gerekiyor. Başörtülüler ve imam hatipler üzerinde vesayetçi ve baskıcı sistem olmasaydı bugünkü Ak Parti’yle karşılaşmayacağımızı düşünüyorum. Çünkü o zaman Fazilet ve Refah partileri kapatılmayacaktı ve Ak Parti mağduriyet üzerine doğmayacaktı. Ak Parti’yi de herkes nezdinde meşrulaştıran liberaller, muhafazakar demokratlar onların yanında yer almayacaktı. Bir zamanlar Ak Parti’yi destekleyen bizim gibi insanlar bugün muhalefete geçince ulusalcı Kemalist ‘Biz söylemiştik’ diyor zihniyet. Halbuki bugünkü noktadan başlatmayacaksınız, bugünkü şartları maalesef o baskıcı vesayetçi ortam doğurdu.” dedi.
Ilıcak, “Bugüne geldiğimizde bir uzlaşma ihtiyacından söz ediliyor ama bugün uzlaşmanın önündeki en büyük engel cemaat düşmanlığı. Çok rasyonel bildiğim insanlar doğru bir temele dayanmayan yorumlar yapabiliyor. ‘Canım siz onlarla yol arkadaşıydınız, siz onlarla askerlere kumpas kurdunuz, KCK operasyonlarını düzenlediniz. Böylece iktidarla bu sorumluluğu paylaştınız.’ diyebiliyorlar. Kimse siyasi iktidar sorumlu odur. Cemaat konusunun da tartışılması gerektiğine de inanıyorum. Çünkü insanlar birçok şeyin üzerini örtüyorlar, şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Ben hükümeti eleştiriyorum ama hükümetin çizgisine girerek cemaati de her şeyden sorumlu gösteriyorum. Böylece hükümetin gözünde de durumunu yumuşatıyor. Bunlar çok çirkin şeyler çünkü bugün cadı avının temel hedefi cemaattir.” diye konuşarak Gülen cemaatine karşı yapılan operasyonları eleştirdi.
Murat Belge: Birbirinden haberdar olarak hareket etmenin bir başlangıcı haline getireceğimize inanıyorum bu toplantıyı
Taraf yazarı Murat Belge, “Bugünkü durumda toplumun kendini savunma aletleri, kültürü, bilinci yok. Böyle bir tarihten gelen toplumun kendi kendine bir demokratik siyasi gelenek yaratması çok zor.” dedi. Bugünkü dönemin bir yapısal dönüşüm dönemi olduğunu vurgulayan Belge, konuşmasını şöyle tamamladı: “Bu dönemden olağan bir döneme geçiş zor. Yeter ki buradan demokrasiye çıkalım. Necip Türk milletinin olan durumdan şikayet etme konusunda bir mahareti vardır. Böyle bir toplantı -hepimizi ciddi şekilde tehdit eden bir durumla karşı karşıyayız- uzun vadede neler yapılabilirim konuşulmasına vesile olmalı. Hala herkesin kendi gündemi var ve hala herkesin kendi düşmanı birinci önem taşıyor. Böyle bir yönetime karşı genel ilkeler, mesela mizah.. Bu adam gerginlik bağırtı çağırtıdan yararlanıyor. O tür silahlarla üstüne gittikçe ki o türlü davranmamak da zor çünkü sürekli bir sinir bozukluğu yaşıyoruz- ama buna kapılmadan. Çünkü her türlü gerginlikten istifade ediyor bu adam. Bu gerginliğe düşmeyecek br takım stratejiler düşünmeliyiz. Bunun için de mizahın etkili olabileceğini düşünüyorum. Bir meydan muharebesi var- bunun bir tarafında güçlülük, bir tarafında da haklılık var. Birbirinden haberdar olarak hareket etmenin bir başlangıcı haline getireceğimize inanıyorum bu toplantıyı.”
Bu haber en son değiştirildi 1 Şubat 2016 17:37 17:37
Demokrasi ile şiddet, sivil siyasetle terör aynı kapta bir arada bulunmaz, bulunamaz. Dünyanın hiçbir medeni…
Karar gazetesinden Büşra Cebeci’nin haberine göre, Abdulbaki Erol’un oğulları arasında yaşanan ve karşılıklı suçlamalarla alevlenen…
TKH MK üyesi H. Murat Yurttaş ABD seçimlerinde kimi köşe taşlarını vurgulayarak özellikle dış politika…
1881 yılında Selanik’te dünyaya gelen Mustafa Kemal, 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderidir ve 1923’ten…
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnşallah önümüzdeki dönemde sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenli bölgenin eksik kalan halkalarını da…
THKP-C tarihini bilenlerin yorumuna göre Mahir Çayan mülteciliğe kesinlikle karşıydı ve bu yönde yapılmış bir…