ANALİZ | Hatip Dicle'den inisiyatif kaybının itirafı mı?
Hatip Dicle'nin röportajda yaptığı çıkış, gelinen noktada yaşanan sıkışmanın kendileri açısından önemli bir inisiyatif kaybı olduğunun beyanı olarak da değerlendirilebilir.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Hatip Dicle, Cumhuriyet gazetesinden Selin Ongun’a verdiği röportajda, “Amacımız tehdit değil, feryat ediyoruz. Feryat ediyorum! Hepimiz için, Türkiye toplumunun her bireyi için, hatta uluslararası barışı bile etkileyebilecek boyutta bir tehlike bu. Türkiye’ye yazık” dedi.
Röportajda Hatip Dicle’nin sözlerinde öne çıkan başlıklardan birincisi inisiyatif kaybı, ikincisi ise sıkışma.
Röportajda çözüm masasının devrilmesinin temel sebeplerinden birisi olarak gösterilen Ortadoğu’daki gelişmeler ve Rojava’da Kürt siyasi hareketinin inisiyatif kazanması ile birlikte Türkiye’de sermaye iktidarının çözüm sürecini durdurduğu aşikar. Bununla birlikte HDP’nin parti olarak seçimlere girerek AKP iktidarını devirecek bir güç olarak gösterilmesi, hatırlanacağı üzere bazı uluslararası çevreleri de içerecek şekilde önemli bir destek almıştı. Türkiye siyasetinde oluşan bazı boşluklara yerleşmeye çalışan bu yaklaşım, kendi sınırlarını zorlayan ve belli oranda aşan bir zemine oturdukça müzakere masasının aslında iki taraf açısından da çok bir önemi kalmadığı öngörülebilir.
Bunun üzerine iki değerlendirme yapılması mümkün.
Birincisi, 7 Haziran seçimlerinden zaferle çıkan HDP’nin, inisiyatifi kaybetmesi ile birlikte, Kürt siyasi hareketinin demokratik özerklik yolunda emin adımlarla ilerlemesi. Hatip Dicle’nin röportajda farklı dayanaklar üzerinden açıkladığı inisiyatif kaybının kökeninde bu tür bir sürecin yaşanmış olması muhtemel.
İkincisi ise sıkışma olarak tarif edilecek süreç. Sıkışmanın Türkiye içerisinde çok yüksek düzeyde yaşanıyor olması, devlet ile Kürt siyasetinin şu an Türkiye dışında askeri anlamda karşı karşıya gelemiyor oluşları olarak değerlendirmek mümkün. Dolayısıyla devlet masa başında sürekli kaybeden bir görüntü vermek yerine çatışmalı bir süreci tercih etmiştir. Hendek siyaseti ise burada bir kurtuluş yolu olarak ortaya konulduğu andan itibaren bu büyük sıkışmanın temel argümanı haline gelmiştir. Yine röportajda hissedilen sıkışmanın temel sebebi bu olarak değerlendirilebilir.
Hendeklerin kazılarak kent merkezlerinde silahlı mücadelenin yükselmesinin de yine iki sebebi olabilir: Ya 7 Haziran seçimlerinde kazanılan zafer son noktaya taşınmak istenmiştir ya da tasfiyeye karşı direniş mantığıyla yapılmıştır. Ancak sonuçları itibariyle aynı sıkışma tablosu ortaya çıkmıştır. Çünkü çok uzun yıllardır başta Abdullah Öcalan olmak üzere Kürt siyasi hareketi açısından ayrı devlet ve bağımsızlık gündemden düşmüştü. Daha doğrusu müzakere ve çözüm masasının kurulmasının temel başlıklarından biri bu idi.
Çok uzun yıllardır legal Kürt siyasetinin merkez ismi olarak değerlendirilebilecek Hatip Dicle’nin röportajda yaptığı çıkış, gelinen noktada yaşanan sıkışmanın kendileri açısından önemli bir inisiyatif kaybı olduğunun beyanı olarak da değerlendirilebilir. Röportajı bir de bu gözle okumak faydalı olacaktır.