ANALİZ | Rusya-ABD anlaşması: Suriye'de "büyük barış" mı?
Şubat'tan Eylül'e yenilenen "ateşkes" kalıcı olabilir mi?
ABD ve Rusya uzun bir süredir konuşulan “çözüm anlaşması”nın temelini Cuma akşamı açıkladılar. John Kerry ve Sergey Lavrov, uzun süren diplomatik görüşmelerin ardından dört maddelik kısa vadeli, “güven arttırıcı” ve hedeflerini “ortaklaştıracak” bir yol haritasını açıkladılar.
Daha önce de 27 Şubat’ta yürürlüğe giren “saldırganlıkların durdurulması” anlaşması, özellikle Şam, Hama, Humus gibi kentlerin çevresindeki kuşatılmış bölgelerde sınırlı bir başarı yakalasa da, Suriye’deki cihatçı terörist çeteler aradan geçen sürede bin 200’e yaklaşan ihlalleriyle fiilen bu anlaşmayı işlemez hale getirdiler. Yine de anlaşma sayesinde Humus, Derayya, Madamiye gibi yerlerde sivil halk ve silah bırakan teröristlerin bu bölgelerden geçici olarak tahliyesi ve diğer teröristlerin İdlib’e geçişine izin veren anlaşmalar hayata geçirilebildi.
Şubat’tan Eylül’e “ateşkes”
Yeni anlaşmayla, Şubat’ta yürürlüğe giren “saldırganlıkların durdurulması” anlaşmasının ötesinde yeni bir yol haritası çıkartılıyor. Dört maddelik anlaşmada, ilk adım, Suriye Hava Kuvvetleri’nin belirlenen bölgelerde muhalif gruplara karşı hava saldırılarını tamamen sonlandırması olacak. Suriye, esasında Şubat ayındaki anlaşmayla belirlenen “muhalif” gruplara yönelik hava saldırısında bulunmayacak. Ancak bu yasak, Nusra Cephesi ve IŞİD ile müttefiklerini kapsamıyor. Öte yandan, bunun Türkiye’nin uzun yıllardır dile getirdiği “uçuşa yasak bölge” uygulamasının çok gerisinde olduğu da anlaşılıyor.
İkinci adım, hava operasyonları ile birlikte çatışmaların da azaltılmasını öngörüyor. 12 Eylül’de günbatımıyla birlikte başlayacak Kurban Bayramı süresince tüm ülkede ateşkes ilan edilmesi olacak. Bunu, Lavrov, bunu iki ayrı 48 saatlik ateşkes ile somutladı. Devamında ise ateşkesin sürdürülmesinin hedeflendiğini söyledi. Bu sağlandığında ABD ve Rusya’nın Nusra Cephesi’ne karşı birlikte operasyonlar düzenleyeceği söyleniyor.
ABD ve Rusya’dan “ortak uygulama merkezi”
Üçüncü adımda, Halep başta olmak üzere kuşatma altında olan ve ulaşımın zor olduğu bölgelere insani yardımın ulaştırılması olacak. Gerek Suriye devleti gerekse “muhaliflerin” bu bölgelere insani yardım ulaşması ve sivil ve ticari seyahatlerin başlaması için engel çıkartmaması kabul edildi. Bunun bir parçası olarak Halep’in kuzeyindeki Kastello Yolu’nun açılması askerden arındırılması ve güneyindeki Ramuse koridorunda da mutlak bir ateşkesin sağlanması isteniyor. Her iki bölgenin de Halep’in doğu ve batısına erişim için taraflarca açık tutulması zorunlu tutuluyor.
Son adımda ise, 12 Eylül’de Rusya ve ABD arasında bir “ortak uygulama merkezi” kurulması için hazırlıklara başlanacak. Bu hazırlıkların ilk adımı Nusra Cephesi ve diğer terörist çetelerin ellerindeki bölgelerin sınırlarının belirlenmesi olacak. Yukarıdaki tüm adımların başarıya ulaşmasıyla ise “ortak uygulama merkezi” kurulup haritaların daha da ayrıntılandırılması ve Nusra Cephesi ile IŞİD’e karşı ortak operasyonların başlaması öngörülüyor.
“Meşru muhalefete” mesafe ayarı
Kerry, anlaşmanın “güven” üzerine kurulmadığını söylerken Suriye’de siyasal çözümün bunun ardından geleceğini de sözlerine ekledi. Ayrıca “meşru muhalefet” dediği çetelerin Nusra Cephesi’nden kendilerini ayırabildikleri kadar ayırmalarını gerektiğini de ekledi. Lavrov ise anlaşmayla ilgili Suriye hükümetinin bilgisi olduğunu ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getireceğini ifade etti.
Anlaşmanın en önemli yanının, yeni adı Şam’ın Fethi Cephesi olan El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin ilk defa “hedef” haline gelmesi ve “meşru muhalefet”in kendisini Nusra Cephesi’nden ayrımasının istenmesi denilebilir. Ancak zaten bugüne kadar yaşanan anlaşmazlıklarda da en temel noktayı “muhalifler” içinde Nusra Cephesi ile diğer cihatçı çeteler arasında farkın hiç de açık olmaması oluşturuyor.
“Meşru muhalefet” nedir?
Örneğin, Fetih Ordusu içerisinde Nusra Cephesi ile birlikte Ahrar üş-Şam da bulunmaktaydı. Bu koalisyonun Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan tarafından desteklendiği de biliniyordu. Yine bu iki cihatçı terör örgütünün Ensar el-Şeria koalisyonunda da yer aldığı biliniyor.
Öte yandan Halep Ordusu koalisyonu içerisinde Ahrar üş-Şam’ın yanında bu kez Sultan Murat Tugayı gibi Türkmen çeteleri ile geçtiğimiz günlerde 12 yaşında bir çocuğun kafasını keserek infaz etme görüntüleri yayınlanan Nureddin Zengi Hareketi de bulunuyor. Tüm bu terör örgütlerinin Halep’in Fethi koalisyonunda da yer aldığı biliniyor.
Yine Suriye’de savaşan cihatçı çetelerden İslam Ordusu’nun da Nusra Cephesi ile ittifakı olduğu biliniyor. İslam Ordusu’nun kurucusu Zehran Alluş’un 2015 sonunda bir hava saldırısında öldürülmesinden sonra Türkiye’de AKP yandaşlarının adeta yas ilan ettiğini de hatırlamak yararlı olur.
Cihatçı çetelerin ilişkileri üzerine bu çok küçük kesit bile Suriye’de ilişkilerin ne denli karmaşık olduğunu gösteriyor. ABD’nin hala daha Ahrar üş-Şam’ı terör örgütü olarak kabul etmediği ve Nureddin Zengi Hareketi’nin 12 yaşındaki çocuğu infazına ilişkin görüntülere “bir kereden bir şey olmaz” dercesine yaklaşımı düşünüldüğünde “mesafe koyun” çağrısının hayattaki karşılığının belirsiz olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Fetih Ordusu komutanlarını kim öldürdü?
Öte yandan, geçtiğimiz gün Nusra Cephesi’nin Halep komutanı Hacer el Homsi, Nusra emiri Ebu Müslim el Şami ve Fetih Ordusu’nun kurucularından olan Ebu Ömer Sarakibi’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda komutan ve militanın öldürüldüğü haberleri basına yansımıştı. Hava saldırısının Batılı kaynaklarda ABD tarafından gerçekleştirildiği yazılırken Suriye kaynakları ise Suriye Hava Kuvvetleri’nin Nusra Cephesi’ni vurduğunu yazdılar. Pentagon herhangi bir operasyon düzenlemediğini söyleyerek iddiaları yalanlarken Fetih Ordusu ise ABD’den intikam alma yeminlerini yayınlıyor.
Bu operasyonun ABD tarafından yapılmış olması olasılığı, Suriye’deki çatışmalarda yeni bir dönemin ilk işareti olabilir. Bu durumda, Suriye’de siyasi bir çözüm için dengelerin nasıl oturacağını da beklemek gerekecek. Yeni anlaşmanın bu operasyonun hemen ardından gelmesi de bu anlamda dikkat çekici kabul edilmeli. Yine Kerry’nin basın açıklamasında Nusra Cephesi ile savaşılmasının bir “taviz” olarak değerlendirilmesine kızması da ABD’nin bir biçimde pozisyon “değiştireceğini” gösteriyor.
Emperyalizm “günahlarından” kaçabilir mi?
Suriye’nin 5 yıldır yaşadığı yıkımda kuşkusuz en büyük suçlu emperyalizm. ABD başta olmak üzere “Arap Baharı” adıyla bölgeyi yeniden yapılandırmaya kalkan emperyalistler, Suriye halkının onurlu direnişini kıramadıkça savaşı da şiddetlendirdiler. Bu yıkımı Esad’ın “varil bombalarına” bağlayarak kendini temize çıkartmak isteyen Kerry’nin çözümden anladığının dünyanın geri kalanıyla aynı olamayacağı açık.
Bu noktada Demokratların seçimlerden önce dış politikada bir başarı öyküsü çıkartmak istediklerini de göz önüne almak gerekiyor. ABD seçimlerinde Trump’ın bir sürpriz yapmasına karşı “dış politika” gündemlerinin ayırt edici kılınmaya çalışılacağı anlaşılıyor.
Suriye’de bugüne kadar olduğundan çok da farklı bir dengenin oluşması için bir neden bulunmuyor. Ancak ABD’nin de çatışmaların uzamasındansa Sünnilere hukuki statüsü ne olursa olsun bütünlüğü olan bir toprak parçası sağlayarak planlarını bir noktada gerçekleştirme imkanını kullanmak istemesi “akılcı” kabul edilebilir. Bu durumda, Suriye’nin fiilen bölünmesi tehdidinin değişmesi için hiçbir neden olmadığı görülüyor.
Suriye’de barışın daha uzun süre aranacağı anlaşılıyor.