#Ankara'da bombayı kim patlattı?
Türkiye'nin bombalarla şekillendirildiği ortada. Bu son bombalı saldırının sonuçlarını ve Türkiye'nin nasıl şekillendirildiğini de göreceğiz.
Dün Ankara’da adeta “devletin kalbinde” bombalı araçla düzenlenen intihar saldırısında şu ana kadar yapılan açıklamalarda 28 kişi hayatını kaybetti, 61 kişi de yaralandı. Ankara’da, İnönü Bulvarı’nı Dikmen Caddesi’ne bağlayan Merasim Sokak’ta askeri servis araçlarının geçişi sırasında meydana gelen patlama Türkiye’nin istihbarat ve güvenlik kurumlarının tam ortasında gerçekleştirildi.
Saldırının olduğu yer merkez alınıp birkaç yüz metrelik yarı çapındaki bir alana dahi baktığınızda, Genelkurmay Başkanlığı ve tüm kuvvet komutanlıklarının, Emniyet Genel Müdürlüğü, Başbakanlık ile birlikte İçişleri ve Milli Savunma Bakanlığı başta olmak üzere neredeyse tüm bakanlıklar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi binalarını bulabiliyorsunuz.
Öte yandan bugün ABC gazetesinde yer alan bir haber saldırıya ilişkin daha çarpıcı bir noktayı ortaya çıkarttı. ABC gazetesi tarafından ulaşılan “Gizli” ibareli ve “Gerçekleşmesi muhtemel eylemler ve alınması gereken tedbirler” konulu istihbarat raporu, Hava Kuvvetleri Komutanlığı da dahil olmak üzere 20 Ocak 2016 tarihinde bütün kuvvet komutanlıklarına ve emniyet birimlerine gönderilmiş. Bu çok önemli istihbarat raporunda, IŞİD’in Ankara ve İstanbul’da saldırı gerçekleştirebileceği belirtiliyor.
AKP yayın yasağı getirirken ve faili açıklamakta çok hızlı
Bu durum açık bir güvenlik ve istihbarat zafiyeti yaşandığını hiçbir kuşkuya da yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var.
Sultanahmet saldırısında daha olayın üzerinden birkaç saat geçmişken olay yerinde bulunduğu iddia edilen kopmuş bir parmaktan elde edilen parmak izi üzerinden saldırganın kimliği ilan edilmişti. Buna karşın Almanya yetkilileri bu kişinin saldırgan olup olmadığının bilinmediğini ısrarla vurgulamışlardı.
Şimdi de Ankara’da askeri servis araçlarına yönelik saldırının faili olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yapılan açıklama ile, “Bu intihar saldırısını gerçekleştiren Salih Neccar isimli Amûde 1992 doğumlu. Amûde, Kuzey Suriye’de bir şehir. Saldırının doğrudan YPG irtibatı ortaya konmuştur. 9 kişi gözaltına alınmıştır. Soruşturma derinleştirilerek sürdürülmektedir. Bütün unsurlar tek tek çıkarılacak ve adalete teslim edilecektir. Bu YPG, PYD mensubunun bölücü terör örgütü ile birlikte onların koordinasyonunda bölücü terör örgütünün Türkiye içindeki unsurları ile birlikte Kuzey Irak’tan da bu anlamda bir şekilde destek alan organize bir suç işledikleri artık kesinleşmiş durumdadır” denildi. Salih Neccar’ın kimliği olay yerinde bulunmuştu.
PYD lideri Salih Muslim bu açıklamayı yalanlasa da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ısrarla “Gerek PYD ve gerekse de PKK’nin başları her ne kadar bu işle ilgilerinin olmadığını söylüyorlarsa da istihbarat örgütlerimizden gelen bilgi ve belgeler ortaya çıkmıştır. 14 kişi şu anda gözaltındadır. Bunun gerisi de gelecektir. Bu işin uzantıları çevre ve dışarıda olduğu görülmüştür, görülmektedir ve bu sürecin, uluslararası camiada, özellikle dostlarımız açısından bugüne kadar Suriye’nin kuzeyindeki PYD ve YPG ile bağlantısını, Türkiye’deki PKK ile ne denli güçlü olduğunu söylediğimiz halde inandıramadığımız dostlarımızın herhalde bu olay karşısında bu işi daha da iyi anlamalarına bu vesile olacaktır.” açıklamasında bulundu.
Deliller tam da istenen yerde
Son iki intihar saldırısında Suriye yurttaşı olduğu söylenen saldırganların kimliklerinin bu kadar kolay belirlenebilmesi ancak bu kişilerin takip edilmesi ihtimalinde mümkün olabilir. Bu takibin fiziki olması gerekmemekle birlikte bu kişilerin kimliklerinin bu kadar kolay belirlenmesinin “nereye bakılacağı” bilinmeden mümkün olamayacağı söylenebilir. Ancak bu durumda saldırıların neden engellenemediği gibi daha büyük bir soru ortaya çıkıyor.
Dahası, hemen bulunan ve değerlendirilen bir kopmuş parmak ile 3 otobüsten geriye sadece demir yığınlarının kaldığı olay yerinde kolaylıkla tespit edilebilmiş bir kimlik gerçek olamayacak kadar uygun tesadüfler olarak görünüyor. Gerçek olamayacaksa gerçek değildir diyebiliriz.
Bir diğer ilginç nokta ise, Salih Neccar’ın Suriye devleti ile bağlantılı olduğu iddiasının hem AKP’liler hem de PYD kaynakları tarafından dillendirilmeye başlanması. Aynı Suriye devleti ile bağlantılı olma iddiası, Sultanahmet’teki saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen Nabil Fadlı için de söylenmişti. Gazeteci Hüsnü Mahalli’nin akrabası olduğu da ortaya çıkan Fadlı hakkındaki iddiaların arkası ise getirilmemişti.
Hakan Fidan ve MİT ne yapar?
Tüm bunların ardından iki olayı hatırlamakta yarar var. İlki, 2014’te ortaya çıkan ses kayıtlarında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş çıkartırım” sözleri. İkincisi ise, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın programına geceyarısı eklenen ve Ankara’daki saldırıyla çakışan güvenlik toplantısı.
Türkiye’nin bombalarla şekillendirildiği ortada. Bu son bombalı saldırının sonuçlarını ve Türkiye’nin nasıl şekillendirildiğini de göreceğiz. Ancak, sorumluluğu dayanaksız hikayelerle ve amatörce başkalarına yıkmaya çalışan AKP hükümetinin arkasında bıraktığı katliamlar artıyor.
Bu kadar tesadüfün tek yönlü işlemediğini ve Hakan Fidan’ın sözleri ile dünkü güvenlik toplantısının da “gerçek olamayacak kadar” uygun birer tesadüf olmaları hiç mi mümkün değildir sizce?