Antibiyotikler olmadığında: İnsanlığa en yakın tehdit

Bu "kıyamet" senaryosu çok gerçek ve çok yakın...

Antibiyotikler olmadığında: İnsanlığa en yakın tehdit

Kapitalizmin kar hırsının neden olduğu kaos, küresel iklim değişiklikleri, açlık, savaşların yanı sıra bir de piyasalaşan sağlık hizmetleri ve ilaç endüstrisi üzerinden insanlığı tehdit ediyor. Yanlış ve aşırı antibiyotik kullanımı ile yeterince karlı gözükmemesi nedeniyle yapılan eksik yatırımlar insanlık için en gerçek ve yakın “kıyamet” senaryosunun ortaya çıkması ihtimalini güçlendiriyor.

Antibiyotiklerin altın çağı, yüzyıllarca insanlar için en sık görülen ölüm nedeni olan enfeksiyonların yerini kanser ve kardiyovasküler hastalıkların almasına neden olmuştu. Şimdi de, son geliştirilen antibiyotik grubu olan kolistinlere karşı dirençli bir kaçı dışında pek çok enfeksiyonu antibiyotiklerle tedavi edebiliyoruz. Ancak tarih bize bunun değişeceğini gösteriyor. Hatta Çin ve ABD’de şimdiden kolistinlere karşı direncin de gelişmeye başladığı biliniyor.

Antibiyotik direncine karşı mücadele eden yeni araştırmalar için ödüller veriliyorken, çiftçiler hayvanlarda aşırı antibiyotik kullanımına karşı sertçe uyarılıyor, doktorlar gereksiz reçete yazmamaları için paylanıyor ve ilaç şirketleri yeterince yatırım yapmadıkları için eleştiriliyor.

Bu sırada, yeni antibiyotik buluşları ise hiç yok değillerse de oldukça ender görülüyor ve heyecan uyandıran yeni yöntemler ise pek çokları tarafından “kıyamet günü”nü engellemek için yeterli görülmüyor. Bazıları teknolojinin ve hatta eski tedavi yöntemlerinin bizi kurtarabileceğine inanıyor. Ancak diğerleri kendimizi kurtarmak için bugün ne yapmamız gerektiğini şimdiden ortaya koyuyorlar.

antibiyotik-direnci

En yakın “kıyamet” senaryosu

Henüz antibiyotik sonrası dönemde değiliz ama hiçbir antibiyotiğin olmadığı bir dünyanın nasıl olacağı sorusunun cevabı oldukça ürkütücü. Sadece 70 yıl önce, 1940’lar ile 1960’lar arasındaki antibiyotik buluşlarının “altın çağı”ndan hemen önce bulaşıcı hastalıklar insan ölümlerinin en önemli sorumlusuydu. Bu hastalıklar hala varlar ve bazıları, özellikle bizim aşırı kullanımımız başta olmak üzere çeşitli etkenlerle evrimleşen çoklu antibiyotik direnci nedeniyle eskisinden daha tehlikeliler.

Ancak, toplum antibiyotik öncesi günlerden bu yana değişti. Artık daha fazla sayıdayız ve şehirler büyüyüp insanlar kırlardan kentlere göç ettikçe daha da iç içe yaşıyoruz. Daha fazla insan daha temiz bir toplumda yaşıyor ve bu ironik bir biçimde onları hastalıklara karşı daha duyarlı yapıyor.

Yeni hastalıklar ve yeniden ortaya çıkan bazıları son bir kaç on yıl içinde önemli bir etkiye sahip oldu. Lejyoner hastalığı, laym hastalığı, Weil hastalığı, bağırsaklarımızda yaşayan bir dost olmakla birlikte ne büyük düşmanımız olabilecek yüksek derecede hastalık yapıcı E. Coli bakterisi. Bunlar zamanla antibiyotiklere karşı daha dirençli olacaklar.

Antibiyotikler olmadan, bugün en kötüler listelerine girmeyen eski ve iyi bilinen hastalıklar sessiz katillerimiz olarak geri dönecekler. Verem ölçülemeyecek şekilde artacak. Zatürre, özellikle yaşlılar ve zayıflar arasında ama belki de herkes için yeniden kitlesel bir katil olacak.

Organ nakli ameliyatları, vücudumuzun nakledilen organları kabul etmesi için gerekli olan bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar antibiyotikler olmayınca bizleri yaşamımızı tehdit eden hastalıklara karşı savaşamaz hale getireceğinden neredeyse imkansızlaşacak. Apandisit ameliyatları dahi, septisemi baskın hale gelirse tüm ameliyatlar için olacağı gibi yeniden tehlikeli olacak.

Antibiyotik direnci yok olmayacak

İronik olarak bu durumda artık antibiyotik direncinden endişelenmemize gerek kalmayacak çünkü işlemedikleri için kimse antibiyotik kullanmayacak. Daha az antibiyotik kullanımının direnci azaltacağı söylenmekle birlikte antibiyotiklerin hiç olmaması halinde direncin tamamen ortadan kalkacağını düşünmek ise tamamen yanıltıcı olur. Antibiyotikler olmadığında olacağı gibi milyonlarca ve belki de milyarlarca insanın ölebileceği tahmin ediliyor.

Ancak etkisiz antibiyotiklerin kullanılması halinde de benzer öngörülerde bulunulduğu için bu öngörüyü yok saysak da bakteri nüfusunda dirence neden olan genler tamamen ortadan kalkmayacak. Antibiyotiklerin kullanımı tekrar güvenli hale geldiğindeyse bu genler yeniden ve eskisinden de hızlı bir şekilde yaygınlaşarak direnci geri getirecekler. Toprak, su ve bir bütün olarak doğa her zaman direncin geri dönmesi ve antibiyotiklerin etkisiz kalması için bir havuz işlevi görecek.

Karar zamanı

Peki antibiyotik sonrası dönemde toplum nasıl değişecek? İnsanlar birbirlerini yine sarılarak ya da el sıkarak mı selamlayacak yoksa herkesin birbirinden şüphelendiği ve birbirine yakınlaşmadığı bir toplum mu olacak? Aynı havayı devridaim eden ve enfeksiyonların küresel olarak yayılmasında bilinen bir yol olan uçaklarla seyahat etmeyi sürdürecek miyiz? Her zaman maskeler mi takacağız ya da biyolojik yalıtım elbiseleri mi giyeceğiz? Uyumlu olanlar ile daha az uyumlu olanlar arasında toplumsal yapıları değiştiren koruyucu bir ayrımcılık mı ortaya çıkacak? Bize zarar verecek eğlencelerden uzak duracak mıyız? Ya da ortak bir düşmana karşı, yeni tedavi yöntemleri bulmak için kapitalizmden kurtulup yaratıcı bir şekilde birleşecek miyiz?

Bu sorulara ve en önemlisi kapitalizme doğru bir cevap vermezsek yakın gelecekte insanlığın sonunun hiç beklemediğimiz bir yerden gelmekte olduğunu görebiliriz.