Azez – Cerattepe hattında yeni bir şey yok!
Cerattepe’deki direnişe sabah erken saatlerde atılan gaz bombalarının fotoğrafını görmüşsünüzdür. Tıpkı Türk topçusunun Azez’i bombalama fotoğraflarını andırıyor. AKP iktidarı içeride ve dışarıda düşmansız yaşamadı, yaşayamıyor. Bugünlerde de benzeri bir dönemden geçtiğimizi söylemek yanlış olmayacak. Suriye’de cihatçılar tamamen yolun sonuna gelmeseler de, gerek Rus taarruzları gerek Suriye ordusunun harekatları sonucu epey büyük bir darbe aldıkları açık.... View Article
Cerattepe’deki direnişe sabah erken saatlerde atılan gaz bombalarının fotoğrafını görmüşsünüzdür. Tıpkı Türk topçusunun Azez’i bombalama fotoğraflarını andırıyor.
AKP iktidarı içeride ve dışarıda düşmansız yaşamadı, yaşayamıyor. Bugünlerde de benzeri bir dönemden geçtiğimizi söylemek yanlış olmayacak.
Suriye’de cihatçılar tamamen yolun sonuna gelmeseler de, gerek Rus taarruzları gerek Suriye ordusunun harekatları sonucu epey büyük bir darbe aldıkları açık. YPG’nin de bu esnada açılan alanlarda kimlik kazanması, mücadelenin özellikle askeri boyutunda öne çıktığı da ayrı bir doğru.
Yazımızın konusunu ise Ortadoğu’daki öznelerin değerlendirmesi oluşturmayacak. AKP iktidarını nasıl alt ederiz, gerici, sömürücü ve işbirlikçi bir iktidardan nasıl kurtuluruz, onun arayışındayız.
Kara harekatı zaten yapmayacağız ama Halep bizim için onur meselesi diyen bir iktidarın, emperyalistlerin “aman yapmayın” uyarılarına rağmen, sınır ötesini top atışına tutmalarının bu iktidarın sürekli yanlışlanan ve revizyona tabi tutulan dış politikası ile epey yakından bir ilişkisi bulunuyor. Bu noktada dış politikada kaybeden bir iktidarın doğrusal olarak hemen düşüşe geçeceğini düşünmek kolaycılık olacaktır. Ancak bu yol nasıl açılacak, esas tartışma konusunu bu oluşturacak gibi görünüyor.
Son günlerde özellikle savaş çığırtkanlığı ve militarizmin yükseldiği bir ortamda, ülkemizdeki sağ ve sağa yatkın kesimler açısından en yanlışı da olsa AKP politikaları prim yapacak gibi görünüyor. Bunun içerisine AKP’nin ve özellikle Tayyip Erdoğan’ın sahte anti-Amerikancılığını da ekleyebilirsiniz. Tarihe bakın, ülkemizde burjuva iktidarlar içeride milliyetçiliği arttırdıkları politikalar geliştirdikleri zamanlarda, ülke dışında hep “yırtıcı” oldular. Yabancı düşmanlığını kullanarak sahte “anti-emperyalist” söylemler geliştirdiler. İçeride düşmanlığı körükleyerek dışarıda kimlik kazanmaya çalıştılar.
Bugün, “Ey Amerika sen niye PYD’nin tarafındasın?” diye Tayyip Erdoğan bir soru sorduğunda bunu kimse sorgulamayacak zannediyorlar. Ya da tersinden Türkiye solunun anti-emperyalizm ile Kürt düşmanlığını aynı potada eriten Türkiye’deki millici cephenin bir parçası olacağını düşünüyorlar. Oysa ki öyle değil. Türkiye solu gerçek anti-emperyalist ve savaş karşıtı hattın tutarlı savunucusu olmaya devam ediyor. İhtiyacımız biçimsel değil, gerçek toplumsal bir örgütlenmenin ve tavır alışın önünü açmaktır. Çünkü anti-emperyalizmin özü milliyetçilik değil, gerçek yurtseverlik ve halkların kardeşliğine dayalıdır.
Temel ezberimiz, Türkiye kapitalizminin ve bunun sınıfsal/siyasal sahiplerinin ya da temsilcilerinin, Türkiye’yi emperyalizmin uç jandarma karakolu olarak şekillendirmek gibi bir görevi olduğudur. Sosyalizmin olmadığı bir dünyada ve coğrafyada biçim değişmiş olabilir ancak içerik değişmemiştir. ABD, Almanya ya da Fransa istedikleri kadar “bombalamaya son” desinler, diğer bir taraftan içten içe bu duruma sevinmektedirler.
Diğer bir tarafta İsrail, Suriye’deki savaşa müdahil olabileceğini açıkladığı günlerde, Türkiye ile İsrail arasındaki Mavi Marmara anlaşması imzalanmaktadır. Yine benzeri anlarda Almanya aslında AKP’ye can simidi olacak “güvenli bölge mutlaka kurulmalı” açıklamalarını eksik etmemektedir.
Daha devam edebiliriz isterseniz. Ancak ülkenin içi kan ağlarken, fırsattan istifade ederek dışarıdaki efelenmelerinin bir sınırı olduğunu bilelim ama AKP iktidarının saldırganlığını içeride ve dışarıda dengelemek gibi bir niyeti olmayacağını da bir tarafa yazalım.
Efkan Ala, dün itibariyle Artvin Cerattepe’de ortaya çıkan direnişi “yıkın geçin” derken kafasında herhalde, direnişçi arkadaşlarımızı Türkiye’yi bölmeye çalışan gayri-milli ve gayri-sünni unsurlar olarak, çevik kuvveti Fırtına obüslerini kullanan tankçı yüzbaşılar olarak, biber gazlarını ise obüslerin attığı top mermileri olarak tasarlıyor olmalı.
Ülkemizdeki emekçilerin en büyük düşmanı olan ve bunu daha öncesinde aleni olarak küfürlü bir şekilde dile getiren Cengiz Holding’in patronunun çıkarlarını devletin çıkarları ile ortaklaştıran bu zihniyet tam da yenilmeye ve yıkılmaya mecbur olan bir zihniyettir.
Tayyip Erdoğan’ın da, Efkan Ala’nın da akıl hastası olmadığını ve bunları bayağı bilinçli bir şekilde yaptıklarını biliyoruz.
Ancak ne olursa olsun, gerici sermaye iktidarının içteki ve dıştaki düşmanlar yalanı elbet kırılacaktır.
Türkiye solu bu yalanı kırabildiği oranda, iktidarın gücünü de kırabilme olanağı kazanmaya başlayacaktır.