Pek çok insan “bağımsız” olmayı ister. Bağımsızlıktan anlaşılan genelde ekonomik bağımsızlık olsa da, sosyal bir varlık olan insanın kendi içinde bulunduğu toplumsal düzenden kaynaklı sorunlarını yenme çabasıdır “bağımsız” olma isteği. Öte yandan, gene sosyal bir varlık olarak insanın toplumla bütünleşmesi ancak ve ancak kendini bağımsız hissedebildiği bir ortamda mümkün. Böylesi bir ortamda insanın özgürleşmesi ve “sıkıntı verici” durumlardan kurtulabilir.
Benzer bir durum ülkeler ve toplumlar arası ilişkide de mevcut. Gerek tarihsel gelişim süreci içinde, gerekse de farklı coğrafyalarda topluluklar arası bağımlılık ilişkisi hep oldu. Günümüzde bu ilişkinin hiyerarşi içeren ve belirleyici ilişkiler taşıyan formu emperyalist-kapitalist sistem. Bu sistemin doğası gereği bağımlılık ilişkisi var ve eşitsizlik doğuruyor.
Yazılanlar iyi bilinen bazı gerçekler. Ancak son günlerde yürüyüp giden bir dizi tartışmadan ötürü böyle bir girizgâh yapma ihtiyacı ortaya çıktı. Özellikle yandaş basın çevresinde sürüp giden tartışmalarda “bağımsızlık” vurgusunun ön plana çıktığını görüyoruz.
Bu tartışmanın en güzide örneklerini ise yandaş basının devşirmeleri ortaya seriyor. Örneğin yıllar boyu emperyalizmi yalamaktan kalemi ve beyni keçeleşen “Ardıç kuşu” bir anda mevcut durumu “İkinci kuva-i milliye hareketi” olarak değerlendiriyor. Ardıç kuşunun açtığı ortaya altın kuşağın en nadide örneği hizmetlerinden olan “Altınok Uşaklık Hizmetleri A.Ş” gelişine vuruyor. AKP’nin günümüzde emperyalizme karşı mücadele ettiği savunan Altınok, Erdoğan karşıtlarının emperyalizmin lehine çalıştığını söylüyor.
Peki, bu aymazları bugün bağımsızlık lehine yazmalarına neden olan şey nedir? Yazılar ortada duran tastamam bir gerçeklikle alakalı ve bu yazarların “bağımsızlık” arzusu ile yakından uzaktan bir alakası bulunmuyor. Esasen sorun Türkiye’nin zorlanan egemenlik çerçevesi ve bu durum düzeni oldukça dar bir çerçeveye sıkıştırıyor. Doğal olarak düzenin aktörleri, başta yandaşlar olmak üzere, sahte bir bağımsızlık vurgusuna sarılıyor.
***
Bağımsızlık olgusu ise yerli yerinde duruyor. Bugün ülke insanın yaşadığı pek çok sorunun kaynağında düzenin kendisi yatmakta ve düzenin kendisi karşıya alınmadan “rahat nefes” alma imkânı bulunmamakta. Öte yandan, bağımsızlık olgusu yalnızca emperyalist-kapitalist düzenden kopuş ve yeni bir rejimin kurulması ile sınırlandırılamaz. Bağımsız bir ülke, eşitlikçi bir toplum ve laik bir düzenin kaynağını sağlayacak şey düzenden siyasal-ideolojik bir kopuş ve işçi sınıfının siyasal bir hareket olarak bu düzeni kuşatmasıdır.
Bu durumun sağlanabilmesi için ise işçi sınıfının “bağımsızlık” kazanması gerekli. Sınıfın bağımsızlık kazanması kişilik kazanmasından geçmektedir. Bugün temel mesele sınıfın bir varlık halinden öteye geçerek kendi örgütsel birikimini yeni bir aşamaya taşımadır. Mevcut siyasal, ekonomik vb.. pratiklerin mutlak suretle “bağımsız” bir gücün yaratılma hedefine bağlanması ancak bir sonuç sağlayabilir.
Bu açıdan bakıldığında bugün sınıfın önünde önemli bir gündem duruyor. Metal işçilerinin Elektro-Mekanik Sanayi İşverenleri Sendikası (EMİS) ile yürüttüğü Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmeleri tıkandı. İşçilerin örgütlü olduğu Birleşik Metal ile EMİS arasında yürütülen görüşmeler 26 işyerini ve 2 binden fazla işçiyi kapsıyor. EMİS iki yıl önceki metal grevinde Metal Eşya Sanayicileri Sendikası (MESS)’den ayrılan yabancı tekeller tarafından kurulmuş bir sendika. Uzlaşmazlık yabancı tekellerin ülke ekonomisindeki durgunluğu bahane ederek işçilere esnek çalışma ve hak kaybını dayatmasından kaynaklanıyor.
Öte yandan Birleşik Metal’in iki yıl önce MESS’i bölerek elde ettiği başarıdan geri adım atmaya niyeti bulunmuyor. Son iki yılda sektörde işçilerin ardı ardına gelen grev, direniş ve iş bırakma eylemlerinin içinde yer alan sendika, elde ettiği mevzileri daha ileri taşımaya çalışıyor. EMİS ile yapılacak sözleşme, geçen yıl metal direnişinde işçilerin sarı sendika Türk-Metal’den kopardığı Renault’daki sözleşmeyi de etkileyecek.
***
Metal işçilerinin yerli-yabancı tekelleri karşıya alan, örgütsel deneyim birikimini sağladığı her türlü pratik doğal bir sonucu oluşturuyor; işçi sınıfının bağımsız bir güç haline dönüşmesi. Ancak bu durumun tek bir sektör ve sendikal alanla sağlanamayacağı çok açık bir biçimde görülmeli. Ülkenin ihtiyaç duyduğu bağımsızlığı sağlayacak siyasal atmosferi eğer işçi sınıfının öncülüğünde yaratılacaksa; işçi sınıfının da siyasal bir güce ihtiyacı var.
Bugünkü baskı, gericilik ve piyasacılık atmosferinde yukarıda ifade edilen olanakları göz ardı etmeden, ancak bu olanakları siyasal alana tahvil eden bir mücadele hattının yaratılması gerekli.
Bu mücadele hattının ağırlık kazanabilmesi, önümüzdeki dönem siyasal-ideolojik bağımsızlığın kazanılmasından geçmektedir.
Ülkenin ve insanımızın ihtiyaç duyduğu “bağımsızlık” ancak böyle sağlanabilir.
Hiç usanmadan bunları savunanların yolları birleşmektedir.
Aramıza hoş geldiler, sefa getirdiler…
Bu haber en son değiştirildi 10 Kasım 2016 23:42 23:42
CHP Antep Milletvekili Hasan Öztürkmen, Milli Savunma Bakan Yaşar Güler’e sarıklı amiral Mehmet Sarı'nın akıbetini…
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik "Türkçe okuduğunu anlama konusunda özürlü…
Önceki dönem Tuzla Belediye Başkanı AKP’li Şadi Yazıcı'nın yerel seçimleri kaybetmesinin ardından açığa çıkan “hayali…
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, DEM Parti'nin Abdullah Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı'na verdikleri dilekçeye…
Almanya eski Başbakanı Angela Merkel, piyasaya çıkan "Özgürlük. Anılar 1954-2021" adlı kitabında AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'la…
Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, belediyelere bağlı şirketlerin vergi ve SGK borcu idare payından kesilebilecek.