İnsanın kuzenleri
İnsanın evrimine yönelik ilk değerlendirmeleri ile yeni köşe yazarımız Bahar İzdal'ın yazısı
BAHAR İZDAL
İnsanlık tarihinden bahsederken ilk yazıda, hikayemizin başladığı Afrika’ya, kültürlerin oluşumundan çok önce biyolojik evrimimize de biraz değinerek başlamak gerektiğini düşündüm. Evrimi tanımlarken sürecin aralıksız bir dizi merdiven gibi, bir türün çeşitli seçme/seçilim durumlarına maruz kalarak evrimleştiği düşüncesinden sıyrılıp, durumu bir çalılık olarak düşünmek, aynı dönemlerde farklı insan türlerinin yaşamış olduğunu bilmek ve sürecin yavaş işlediğini bilmek başlangıçta faydalı bir ayıntı olacaktır. Evrimsel süreçte çok sayıda insan türü bulunmaktadır ancak yazımızda bunlar arasından bugünkü insana en yakın olanlardan, yakın kuzenlerimizden bahsederek başlayacağız.
İnsan özelliklerinin toplanmaya başladığı tür olarak bilinen, günümüzden 3.9 ila 2.9 milyon yıl önce yaşayan Australopithecus afarensis, Homo sapiens‘in doğrudan atası olarak düşünülmektedir. Bu türün en meşhur olanı da, günümüzden 3.2 milyon yıl önce yaşamış olan Lucy isimli bireydir. Türe ait fosiller genel olarak Kuzey Afrika’da Laetoli, Hadar, Afar, Omo, Maka, Fejej, Belohdelie ve Koobi Fora’da bulunmaktadır. A. afarensis türünün diğer insansı maymunlara göre körelmiş azı ve ezici dişleri vardır. Ancak buna rağmen bu dişler, hala bizlerdekine göre çok daha iridir. Beyin hacmi 380-430 cc kadardır. Ayrıca iki ayak üzerinde yüryebilen bir tür olması (bipedal), beyin evrimini tetikleyen önemli parametrelerden biridir. Lucy ve benzeri bireyler incelediğinde cinsel çiftbiçimlilik, erkeklerin dişilerden iri olmaya başladığı görülmektedir.
Bir başka Australopithecus türü olan ve Australopithecus ile Homo arası geçişi başlatan ve en ileri noktaya taşıyan tür olarak tanımlanan Australopithecus sediba 2008 yılında Malapa, Güney Afrika’da bulunmuştur. 1.9 milyon yıl kadar önce yaşadıkları tespit edilen türün kafatası, dişleri ve kalça kemiği insanınkine çok yakındır. Türün muhtemelen bizlerin bir zamanlar olduğu gibi savanalarda yaşadığı düşünülüyor ancak ormanlardan çok da uzaklaşmışlar. Dolayısıyla, besin ihtiyaçlarını özellikle meyveler açısından ormanlardan karşılayabiliyorlar. Bazı fosillerin dişleri çok iyi korunmuştur, hatta dişlerdeki yemek artıklarının kalıntılarını ayırt etmek bile mümkün olmuştur. Türün el yapısı, beyin hacmi ve vücut yapısına bakıldığında, muhtemelen Australopithecus türleri arasında alet yapımında en başarılı bireylerdir. Tüm bunlara ragmen maymunsu özellikleri kemik yapısında ve sertliğinde görülebilmektedir.
Evrimsel süreci bir çalılığa benzetmiştik ve sürecin yavaş ilerlediğini söylemiştik. Bu noktada bu durumu hatırlamakta fayda var çünkü tarihler ve türler birbiri içine geçebilir. Türler farklı ortamlarda, farklı hız ve özelliklerde gelişim gösterebilir, Homo habilis de bunlardan biridir. 2.33 ile 1.4 milyon yıl kadar önce yaşamıştır. Australopithecus’lara pek çok yönden benzer ve insan türleri arasında insana en az benzeyen türlerden biridir. Ancak yapısal olarak beyni insana çok benzer. Yapılan analizler sonucunda Homo habilis’in bazı anlamlı sesler çıkarabildiği ve konuşmanın temellerini atacak evrimsel değişimlerin bu süreçte başladığı görülmektedir. Türe ait Olduvai Gorge (Tanzanya) ve Koobi Fora (Kenya) bölgelerinde çok sayıda fosil kalıntısı bulunmuştur. Homo habilis türünün Olduwan türü taş aletler ürettiği de bilinmektedir. Bu aletler sayesinde, önceki primatların yaşayamayacağı kadar zor koşullarda hayatta kalmayı ve çeşitlenmeyi başarabilmiştir.
Darwin’in 1859 yılında yayınladığı “Türlerin Kökeni” adlı kitabından etkilenen araştırmacı Eugene Dubois, 1891 yılında Endonezya’nın Java adasında bazı fosiller buldu. Bulunan fosile “Java Adamı” adı verildi. O dönemde insana pek de benzemeyen bu fosile Pithecanthropus erectus adı verildi. Daha sonra 1921 yılında David Black tarafından Çin’de başka bir örnek daha bulundu ve fosile Sinanthropus pekinensis adı verildi. Yıllar sonra yapılan araştırmalar ve eldeki örnekler kaşılaştırıldığında aynı tür olduklarına karar verilen fosillerin Homo erectus olduğu anlaşıldı. 1.9 milyon yıl ile 100.000 yıl öncesine kadar varlığını sürdürmüş, çok başarılı bir insan türü olan H. erectus’un 100.000 yıl kadar önce, Homo sapiens ile birlikte yaşamış olma ihtimali bulunuyor. Türe ait çok sayıda fosil yıllar içinde Dünya’nın çeşitli bölgelerinde (Turkana Gölü, Gürcistan, İspanya, Endonezya, Vietnam, Çin ve Hindistan) bulundu. H. habilis ve tüm Australopithacus’lar yalnızca Afrika’da bulunmuşken, H. erectus‘un Afrika, Asya ve Avrupa’da bulunmuş olması, Afrika’dan dışarıya doğru ilk göçlerin başladığını ve epey bir yol kat edildiğini göstermektedir Bu da, H. erectus‘un çok daha rahat yürüyebildiğini ve yayılabildiğini göstermektedir. Anatomisine bakıldığında, dik bir şekilde rahat yürüyebilmesi sebebiyle “dik adam” anlamında Homo erectus adını alması, ateşi kullanması ve taş aletler yapabiliyor oluşu türün diğer insan türlerinden daha başka bir yerde değerlendirilmesine neden olmuştur.
Neandertaller ile modern insanın yaşamış son atası olduğu bilinen Homo heidelbergensis, günümüzden 600.000-400.000 yıl önce yaşamıştır ve türün ilk örnekleri 1.3 milyon yıl kadar önceye dayanmaktadır. Son bireylerinin günümüzden 250.000 yıl kadar öncesine kadar gelebildiği bilinmektedir. İlk fosil 1907’de Almanya Heidelberg’te bulunmuştur ve ismini buradan almaktadır. Kafatası yapısı (1100-1400cc) nerdeyse insanınkinin ortalamasıyla (1350cc) eşittir. Ölülerini gömen ilk Homo türü olmasının yanında konuşma ve mızrak gibi av aletleri yapabilme becerisi olan türün, Homo neanderthalensis ve Homo sapiens’e nasıl evrildiği tam olarak bilinememektedir.
Biyolojik olarak en yakın olduğumuz, insanla çiftleşebilen bir tür olan Homo neanderthalensis, günümüzden 600.000 yıl öncesinden 30.000 yıl öncesine kadar yaşamıştır. H. heidelbergensis‘in Avrupa’ya göç eden kolunun bir devamı olarak, özellikle bugünkü Almanya ve Fransa’nın kuzey bölgelerinde evrimleşmiştir ve geniş bir bölgeye yayılmıştır. Türe ait ilk fosiller 1829 yılında, Belçika’da Philippe-Charles Schmerling ve 1848 yılında Forbes’ Quarry Gibraltar tarafından bulunmuştur. O günden bu yana, 400 farklı Neandertal bireyinin fosillerine ulaşılmıştır. Yok oluş tarihleri ve sebepleri tam olarak bilinmemektedir. Neandertaller karmaşık aletleri üretmişler ve Mousterian türü aletlerin örneklerini sunmuşlardır. Kültürlerinin gelişimine paralel olarak ürettikleri aletler de nesiller içerisinde çeşitlenmiştir (Chatelperronian, Aurignacian ve Gravettian). Ayrıca yaptıkları aletler içerisinde mamut dişlerinin, pençelerinin, bacak kemiklerinin kullanıldığı bilinmektedir.
Beyin hacmi modern insanlardan biraz daha büyüktür ve ortalama 1450 cc kadardır. İlginç bir şekilde, Rusya ve Suriye’de bulunan Neandertal çocuk fosilleri üzerinde yapılan analizlerle, Neandertaller’in doğum sırasında beyin hacminin insanların doğumundakiyle aynı olduğu; ancak yetişkinliğe geçilirken Neandertaller’in beyninde ciddi bir büyüme olduğu anlaşılmıştır. Türün yüzünün orta kısmı, H. erectus ya da H. sapeins’de bulunmayan bir şekilde çıkıntılıdır ve bu da soğuk ortama adapte olabildiğinin göstergesidir. Bir başka anatomik özellik omuzlarındaki çıkıntılar ve pelvis üzerindeki cinsel organa yakın kemiklerdir. Kalın ve ağır kemik yapılarından güçlü kaslara sahip oldukları belli olmaktadır. Erkekleri 164-168 cm boyunda ve ortalama 77 kg ağırlığında, dişileri ise 152-156 cm boyunda ve ortalama 67 kg ağırlığındadır. 2007 yılında yapılan genetik bir araştırmada, Neandertaller içerisinde kızıl saçlı ve açık ten renkli bireyler olduğu anlaşılmıştır. Beslenmeleri diğer insan türlerinin aksine, neredeyse tamamen et üzerine kuruludur.
Homo sapiens türü, yaklaşık 200.000 yıl önce, Doğu Afrika’da evrimleşmiştir. Afrika’dan çıkan türümüz, 60.000 yıl kadar önce Avrasya kıtasına ulaşmıştır. Bir grup, Hint Okyanusu’nun sınırlarını takip ederek Asya’nın içlerine kadar göç etmişken, diğer bir grup bu koldan ayrılarak Orta Asya’ya ulaşmıştır. Orta Asya’ya göç eden bu kol, daha sonradan Kuzey ve Orta Asyalı insan gruplarını (Moğollar), Kafkasyalılar’ı ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika popülasyonlarının büyük bir çoğunluğunu meydana getirmiştir. Günümüzden 45.000 yıl kadar önce bu gruplar Avrupa’ya ulaşmışlar ve Neandertaller ile etkileşime geçmişlerdir. Günümüzden 20.000 yıl kadar önce ise, Batı Avrupa’nın Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ulaşmışlardır. Cro-Magnon insanları, Avrupa’da farklılaşan bir grup insanın genel adıdır ve Türkçede genellikle “mağara adamı” olarak anılırlar. Bilimsel literatürde ise Avrupalı Erken Modern İnsanlar (AEMİ) olarak bilinirler. Esasında Cro-Magnon bir tür adı değildir; sadece insanların evrimsel sürecindeki bir zaman dilimine işaret etmektedir. Cro-Magnon, aslında ilk olarak Afrika’da evrimleşen Homo sapiens popülasyonlarına değil, bunların sonradan Avrupa’ya göç eden örneklerine verilen isimdir. Ancak bu grubun, Homo sapiens türünden belli başlı farklılıkları da vardır.
Cro-Magnon insanları, düz uzuvlara ve Neandetaller’e göre uzun bir boya sahiptir. 166-171 cm boylarında oldukları düşünülmektedir. Genel olarak uzun ve göreceli olarak alçak bir kafatası yapısı, geniş yüzleri, çıkıntılı burunları bulunmaktadır. Göz yuvaları, günümüzdeki yapının aksine yuvarlak yerine dikdörtgenimsidir. Cro-Magnon insanları, muhtemelen günümüzdeki insanlar gibi konuşabilmektedir.
İri beyinleri sayesinde oldukça gelişmiş bir sosyal yaşantı ve kültürel algı düzeyine sahiptirler. Duvar çizimleri yapmışlar, kemik, denizkabuğu ve dişler kullanarak çeşitli aletler üretmişlerdir. Neandertaller gibi çoğunlukla avcılık yaparak yaşamışlardır. Ancak Neandertaller’e göre diyetlerinde daha fazla bitki bulunmaktadır.
Cro-Magnon insanları, Homo sapiens‘in yükselişini simgeledikleri için önemli bir yerde bulunmaktadır. Daha sonradan gelen H. sapiens akımları içerisinde eriyerek özelliklerini yitirmişlerdir; ancak gen havuzları, günümüzdeki birçok genetik özelliğin oluşmasını sağlamıştır.
İnsan türleri içinde Homo sapiens‘i bugüne kadar getiren, vücut büyüklüğüne oranla çok büyük olan beynidir. Bu beyin sayesinde etrafını algılayabilmiş, doğa içerisindeki neden-sonuç ilişkilerini çözüp manipüle edebilmiş ve yararına kullanabilmiştir.
KAYNAKÇA
- Antón, S. C. (2003), Natural history of Homo erectus. Am. J. Phys. Anthropol., 122: 126–170. doi:10.1002/ajpa.10399
- Augusti, Jordi; Lordkipanidze, David (June 2011). “How “African” was the early human dispersal out of Africa?”. Quaternary Science Reviews 30 (11–12): 1338–1342. doi:10.1016/j.quascirev.2010.04.012.
- Bogucki, P., İnsan Toplumunun Kökenleri, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2013
- Heng HH (May 2009). “The genome-centric concept: resynthesis of evolutionary theory”. BioEssays 31 (5): 512–25. doi:10.1002/bies.200800182. PMID 19334004.
- Johanson, D.C. (2009). “Lucy (Australopithecus afarensis)”. In Michael Ruse & Joseph Travis. Evolution: The First Four Billion Years. Cambridge, Massachusetts: The Belknap Press of Harvard University Press. pp. 693–697.
- Klein, Richard. 2009. “Hominin Disperals in the Old World” in The Human Past, ed. Chris Scarre, 2nd ed., p. 108.
- Mounier, Aurélien; Marchal, François; Condemi, Silvana (2009). “Is Homo heidelbergensis a distinct species? New insight on the Mauer mandible”. Journal of Human Evolution 56 (3): 219–46. doi:10.1016/j.jhevol.2008.12.006. PMID 19249816.