Başkanlık rejimi istemiyoruz, peki ne istiyoruz?
Yazarımız Ahmet Yenil Başkanlık tartışmalarından hareketle emekçilerin mücadelesinin yöntemlerini ve hedefini yazdı.
Elbette sosyalizm istiyoruz, ancak bu şekilde kestirip atabilir miyiz? Tartışmanın yeniden alevlendiği bu dönemde sosyalistler nasıl bir yol izleyecekler? Yeni bir hattı, yeni bir mücadele yolunu nasıl örecekler? İşin bu kısmı oldukça önemli.
Ortada bir rejim sorunu bulunmaktadır ve tezler bu ciddiyetle ele alınmalıdır. AKP’nin geriletilmesi ve Tayyip’in ipinin çekilerek saf dışı bırakılacağına dair beklentilerle (iki kardeş tez) kurulan eksen yanlışlanmıştır. Kâh Kürt siyasi hareketinden medet umulmuş, kâh emperyalist merkezlerdeki tartışmaların gücüne bel bağlanmıştır. Unutulan emekçi halkımızın gerçek bir mücadele içerisinde örgütlenmesidir. Yeni bir Cumhuriyetin pozitif bir dille propaganda edilmesidir.
Gerici, emek düşmanı ve işbirlikçi bir sistem olarak AKP rejimi ciddi bir sıkışma içerisine girdi. Burada elbette ülkemizin içerisinde yer aldığı bölgedeki fay hatlarının kırılması özel bir öneme sahip. Yıkım ve kuruluş bir arada işliyor. Arap Baharı ile başlayan süreçte sınırların, toprakların ve iktidar mekanizmalarının emperyalizmin örgütlediği darbe ve müdahaleler ile değiştiğini görüyoruz.
Yıllardır yine İslamcı bir yapılanma olan Cemaat ile birlikte örgütledikleri devlet mekanizması çözülüyor. Yerine hem burjuva devlet mekanizması kurmak, hem de yeni bir ideolojik tutkal ile toplumu bir arada tutmak durumundalar. Aksi durum bir dağılma halidir ve bir kuralı unutmuyoruz: Egemen sınıf kendi iktidarını tüm toplumun iktidarı gibi sunmayı becerdiği oranda ayakta kalıp, yönetebilir. Buna bir de ülkemizin yalnızca yüzde 5’ini oluşturan asalak zengin sınıfın kâr oranlarının artışını garantilemelerinin gerekliliğini ekleyelim.
Baskı ve zor aygıtlarının bir gün geri çekileceği ve ‘normalleşen-demokratikleşen’ bir ülke beklentisini bir köşeye bırakalım. Şu an görünen şey, başkanlık sisteminin AKP rejimi açısından tek çıkış yolu olduğu. Yukarıda bahsedilen devlet mekanizmasının yeniden kuruluşu buraya bağlanmaya çalışılacak. Meclisin, kuvvetlerin önemsizleştiği, partilerin silikleştiği, erkin tek adama-diktatöre bağlandığı bir sistem. İsteyen ABD seçimlerinde Hillary Clinton ve Donald Trump arasındaki ‘mücadeleye’ bakabilir. Sahi bu vatandaşların üyesi bulunduğu Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin program ve hedefleri neydi? Önemsizdir veya magazindir.
Bam teli burasıdır. Türkiye sosyalist hareketi dahil bu tartışmalarda hiç kimsenin aklına ‘Halkın Devlet Yönetimine Katılımı’ gelmemektedir. Formülasyon Lenin’e daha doğrusu tarihteki ilk işçi devletine aittir. Formülasyonda dikkat ederseniz demokrasi, sivil toplum, yerel inisiyatifler, zinde güçler vs… bulunmamaktadır. İşçilerin birliği, yasama ve yürütmenin birliği, örgütlü bir toplum, imtiyazsız kurumlar, kamulaştırma, üretim araçlarındaki özel mülkiyetin son bulması, şeffaf olmak ve bürokratik hegamonya yerine emekçi halkın devlet yönetimine katılması.
Sosyalizmi tarif ediyoruz. Evrensel niteliktedir ve başkanlık-diktatörlük tartışmalarında en önemli avantajımız olacaktır. Korkarak, ürkerek, geri çekilerek, en geniş bilmem ne cephesinin destekçisi mi olacağız, bağımsız sosyalist bir hattın kimliğini mi kuracağız? Soru budur ve artık cevaplanmalıdır.
Çok açık ki emperyalizm çağında artık geriye dönüş mümkün değildir. Yani kimse burjuva devletin en gelişkin biçimi olan ‘parlamenter demokratik cumhuriyete’ dönüşü beklememelidir. Sosyalistler artık güncel mücadelenin sıcaklığında unuttukları kapitalizm sonrası toplumsal formasyonu dillendirmeli ve onun yönetim biçimini propaganda etmelidir.
Demokrasi, eskinin deyimiyle çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak, gelişkin bir sivil toplum. Bunlar mı hedefimiz olacak? Son seçimlerde oy kullanma oranının yüzde 85’lerde olması katılımı ifade etmiyor. Hele ülkemizde yönetimin AKP’nin istediği zaman seçimlere başvurarak oluşturulduğunu hep birlikte görüyoruz. Sonrası 15 Temmuz darbe girişimi ve ‘demokrasi şöleni’. Bunlar şaka değil, gerçek. Emekçi halkımızla ve aklımızla oyun oynanmaktadır.
Hiçbirimizin elinde sihirli bir değnek ve formül bulunmuyor. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, bağımsızlık ve laiklik. Birbirinin karşısına konmadan, refleksleri kuvvetli, ancak biriktirerek örgütlenen bir mücadeleyi bu topraklara yazmalıyız. Tarihte şimdiye kadar oluşturulmuş en ileri katılım biçimi; sosyalizmin yönetim biçimini içeriğinden ve niteliğinden koparmadan propaganda etmenin tam zamanıdır.