Baskın çıkmak isteyenler: Liberaller
Liberaller burjuva unsurlar dışında herhangi bir siyasi ya da toplumsal hattın şemsiyesi altına girmezler ve liberalizm ile milliyetçilik düşman kardeşlerdir. Eninde sonunda uzlaşır ve kapitalist sistemin bekası için birlikte mücadele ederler.
Akademisyenlerin imza metni ile birlikte başlayan siyasal tartışma dün Baskın Oran’ın yaptığı müdahale ile birlikte ne gibi mecraya kayacak hep birlikte göreceğiz. Bugün itibariyle AKP iktidarına ve Tayyip Erdoğan’a “bak gördün mü PKK’ye de laf ediyoruz aslında” diye propaganda edilen bu dört maddelik bildiri görünüşünün ötesinde bir değer taşıyor olabilir.
Baskın Oran’ın yaptığı müdahale diyoruz çünkü sanıyorum ki imzacılar listesinde bulunanların bile habersiz kaldığı bir hamle olmuş. “Yetmez ama evet”in önde gelen isimlerinden Oran’ın, bir taraftan isminden feyz alarak “baskın basanındır” mantığı ile hareket ettiği düşünülebilir. Doğrudur. Buna “ama hocam yaptığınız hiç demokratik bir yaklaşım değil” denilerek geçilebilir. Ancak bu zevatın geçmişten geleceğe olan misyonu gözden kaçırılmazsa önümüzdeki sürece dair liberal cenahın çok daha güçlü girdiler yapacağını ya da inisiyatifi ele almaya çalışacaklarını mutlaka öngörmemiz gerekir.
İmza metninin içeriği ve talepleri üzerinden başlayan tartışma artık başka bir düzleme taşınmıştır. Ya da başka bir deyişle taşınmak zorundadır. İktidara geldiği 2002 yılından beri emekçilere çok yönlü bir saldırı içerisinde bulunan AKP iktidarı ve sermaye devleti gelinen noktada topyekün saldırı mantığından vazgeçmiş değil. Bu esnada süreç boyunca ve hatta özellikle 2007’den sonra ülkemizdeki liberallerin gericilik ile nasıl kol kola girebileceğini ve ittifak içerisinde davranabileceğini görmüştük.
Dolayısıyla bugünkü tablo kimseyi kandırmamalı ve “bu yetmez ama evetçiler de AKP’ye karşı olmuş” dedirtmemelidir.
Tüm bunları aklımızda tutarak, atılan adımı, büyük boy liberallerin özellikle Çınar’da yaşanan katliam ile birlikte yaklaşan felaketi gördükleri için erkenden hamle yapmaları olarak değerlendirebiliriz. Selahattin Demirtaş, Çınar konusunda “özür dilenmesi gerekir” diyerek HDP üzerindeki PKK basıncından kurtulmaya çalışırken, Radikal gazetesinde Oral Çalışlar da “Böyle gitmez” diyerek imdada şöyle yetişiyor: “Evet zorlanıyoruz. Düne kadar makul bir yerde duran, toplumsal kamplaşmanın etkisiyle olaylara nesnel bakabilme yetisini korumaya çalışan bir çok insan; sonunda rüzgara kapılıp gitti, kutuplara bölündü.”
Ülkemizde siyasetin yasalarından birisi olsa gerek. Liberaller burjuva unsurlar dışında herhangi bir siyasi ya da toplumsal hattın şemsiyesi altına girmezler ve liberalizm ile milliyetçilik düşman kardeşlerdir. Eninde sonunda uzlaşır ve kapitalist sistemin bekası için birlikte mücadele ederler. Araları özellikle Haziran direnişi döneminde bayağı açılmıştı. Türkiye solu için büyük bir fırsat anlamına gelen bu dönem değerlendirilemedi, sol sistematik olarak önce CHP’ye, sonra da HDP’ye yedeklenerek siyaset sahnesinin dışına itildi. Daha önce de çok yazılıp çizildi. İşçi sınıfının bağımsız hattını temsil eden, yurtsever, laik bir sol hareket bu dönemi çok güçlü karşılayabilir ve tabloyu değiştirebilirdi.
Özellikle bunları veri alarak Baskın Oran’ın AKP karşıtlığı içeren bugünkü çıkışına aldanmamak gerekiyor. Liberalizme karşı mücadele en geri çekildiği dönemlerde bile ne kadar elzemse, bugün de o kadar elzem. Bugün baskın çıkmak isteyenlerin hevesini kursağında bırakacak temel güç ya da bu konudaki temel sorumluluk da solun üzerinde.
AKP iktidarının ve sermaye devletinin akademisyenlere ve Türkiye’nin aydın insanlarına dönük her türlü baskısına karşı çıkmayı işin bir tarafına koyalım. Gelinen noktada yapılan saldırılara, göz altılara ve haksız uygulamalara karşı durmak önemli. Bundan kaçmaya çalışmak anlamsız.
Ancak şunu da görmekte fayda var. Liberaller, uzun süredir fazla yer bulamadıkları siyaset sahnesine dönüş için bu krizi fırsata çeviriyorlarsa vay halimize. Ya da gerçekten ve saf anlamıyla savaş yüzünden ölen çocuklar için bildiriye imza veren ilerici insanların verili pozisyonları veya bakışlarıyla bu dalgayı tersine çevirme, meseleyi doğru düzgün bir eksene çekme şansı bulunmuyor.
O yüzden görev dün olduğu gibi bugün de solun üzerindedir demekteyiz.
Ve tekrar yazıyoruz: Bu tabloyu ancak sol tersine çevirebilir. Milliyetçiliğe ve liberalizme karşı ikirciksiz bir duruş önümüzdeki günlerde solun tekrar ayağa kalkıp emekçiler için umut olmasının anahtarı olarak görülmelidir.
Not: Konu ile bağlantılı olarak Kurtuluş Kılçer’in 15 Eylül 2015 tarihinde gazetemizde çıkan “Milliyetçilik ve Liberalizm” adlı yazısını okuyabilirsiniz. (http://gazetemanifesto.com/2015/09/15/milliyetcilik-ve-liberalizm/)