Sosyalist Cumhuriyeti kuracak Ahmet Celâl’lere bin selam!
Yazarımız Cengiz Kılçer Cumhuriyet'in 93. kuruluş yıldönümü ile ilgili yazdı.
“Şimdi ne görüyorum? Anadolu… Düşmana akıl öğreten müftülerin, düşmana yol gösteren köy ağalarının. Her gelen gasıpla bir olup komşusunun malını talan eden kasaba eşrafının, asker kaçağını koynunda saklayan zinacı kadınların, frengiden burnu çökmüş sahte sofuların, cami avlusunda oğlan kovalayan softaların türediği yer burasıdır.” Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” adlı romanındaki bu paragraf ne kadar da bugüne benziyor değil mi?
Yaban’ın yayınlanma tarihi 1932 yılıdır ve pek şaşırılmayacak biçimde Kadro Dergisi’nde yayımlanır.
Yakup Kadri de Kadro Dergisi’nin yazarları arasındadır çünkü. Yaban’daki olay örgüsü Cumhuriyetin ilan edilmesinden bir yıl önce 1922 yılında geçmekle beraber o yıllarda ayrıntıları bir yana her sınıftan insanıyla Türk halkı Kuvâ-yi Milliye öncülüğünde emperyalizme karşı bir kurtuluş mücadelesi vermektedir.
Yaban romanı için “edebiyatımızın en önemli eleştirmenlerinden” biri sayılan Berna Moran, “Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1” kitabında şöyle bir tespitte bulunur: “Aydın ile köylü arasındaki uçurumu içtenlikle dile getirdiği, bu yarayı cesaretle deştiği ve Anadolu köylüsüne ait gerçekleri bütün çıplaklığı ile gözümüzün önüne serer.” Yine Berna Moran’a göre “Yaban’da vurgulanan temayı köylünün yalnızca olumsuz yönlerinin sergilenmesini ve yaratılmak istenen boğucu atmosferi ancak Karaosmanoğlu’nun ideolojisinin gereği olarak açıklayabilir ve diyebiliriz ki, romandaki köy gerçek Anadolu’yu temsil etmez; 1930’lardaki yönetici sınıftan bir aydın bürokratın kafasındaki Anadolu’nun simgesidir.” Ve tam da burada Moran zurnanın deliğine zırt dedirtir, zira “Karaosmanoğlu’nun ideolojisin”e ani ve keskin bir “darbe”yi beklenmedik anda indirmiştir. Romanın içine ideoloji girmiştir.
Vasatlar ülkesi olan bu topraklarda Moran’nın görüşüne katılan vasatların sayısı hiç de az değildir, birçok kişi tarafından paylaşılır, yazılır söylenir. Aydınlar ile halkın arasındaki çatışma, yabancılaşma ve uyuşmazlık ve bunların bütün trajik yönleri sürekli ve insanı kusturacak bir biçimde yinelenir. Sanki hepsi Yaban romanı üzerine ağız birliği etmişler gibidir. Siz bakmayın üzerinde ittifak edilen doğruluğu bu su götürür tespitlere. Zira bu bakış açısı nesnellikten, tarihsellikten kopuk, taraflı, sağcı, apolitik, ideolojik ve dogmatik bir yorumlar toplamı ve pespayeliğidir.
Olay sadece Yaban’ın kahramanı Ahmet Celâl’in Birinci Dünya Savaşının cehenneminde kolunu kaybettikten sonra İstanbul’dan hicret edip Haymana Ovası’ının Porsuk Çayı kenarındaki köyüne gelmesi değildir.
Olay Ahmet Celâl’in geldiği köyde köylüler tarafından yadırganarak dışlanması, köylülerin Ahmet Celâl’i yaban olarak görmeleri ya da Ahmet Celâl’in köylüye benzeme gayretinin ve bunun sonuçsuz kalması da değildir.
Mesele Ahmet Celâl, Mustafa Kemal Paşa, Mehmet Ali, Bekir Çavuş, Hasan, Süleyman, Emine, Türk Askerleri, Emeti Nine ile ulusal kurtuluş savaşçılarına karşı işbirlikçi Salih Ağa, İsmail, Şeyh Yusuf, Muhtar, İmam, Cennet ve elbette işgalci emperyalist kuvvetler arasındadır.
Berna Moran’ların ve diğer zevatın hiçbir zaman anlayamayacağı şey romandaki Ahmet Celâl ile Bekir Çavuş arasında şu geçendir:
“-Biliyorum beyim sen de onlardansın emme.
– Onlar kim?
– Aha, Kemal Paşa’dan yana olanlar…
– İnsan Türk olur da nasıl Kemal Paşa’dan yana olmaz?
– Biz Türk değiliz ki, beyim.
– Ya nesiniz?
– Biz İslamız, elhamdülillah… O senin dediklerin Haymana’da yaşarlar.”
Bugün 29 Ekim Cumhuriyetin ilanın 93. Yılı…
Kabul etmek gerekiyor. Daha önce söylenmişti tekrar etmekte fayda var.
“Cumhuriyet, kurucu kadrolarının sınıfsal tercihlerinin bedelini ödedi. Bu tercihlerle yolunu çizdi ve yıkıma direnemedi.
Cumhuriyet, halkın büyük bölümünün sömürülmesiyle zenginleşen azınlığın açgözlülüğüyle baş edemedi.
Cumhuriyet, emperyalizme hizmet yarışına giren siyasi iktidarların işbirlikçilikte sınır tanımamasına boyun eğdi.
Cumhuriyet, gericiliği halk uyanışına karşı bir güvence olarak gören zihniyetin açtığı kapılardan giren yobazlığa teslim oldu.”
Bu ülkenin komünistleri, devrimcileri, yurtseverleri kuracağımız Sosyalist iktidar için, Sosyalist Cumhuriyetimiz için şunu bilmelidir: “Eğer bize zafer nasip olursa bile kurtaracağımız şey, yalnız bu ıssız topraklar, bu yalçın tepelerdir. Millet nerede? O henüz ortada yoktur ve onu, bu Bekir Çavuş’lar, bu Salih Ağa’lar, bu Zeynep kadınlar, bu İsmail’ler, Süleyman’larla yeni baştan yapmak gerekecektir.”
1923 yılında kurulmuş Cumhuriyet’in bir daha geri gelmemek üzere yıkıldığı bir ortamda Sosyalist Cumhuriyeti kuracak Ahmet Celâl’lerin iddiasına, inancına, iradesine sahip komünistlere selam olsun!