Walter Benjamin ve Asja Lacis ve Komünist Partililik
Yazarımız Cengiz Kılçer sanatçıların geçmişte ve günümüzdeki yanlış konumlanışlarını eleştiren bir yazı yazdı.
Sadece ülkemizde mi? Hayır. Sanat da onu yapan sanatçılar da ahlaki temeller açısından tam bir ölüdür. Sessizdir. Suskundur. AKP’nin uygulamalarındaki zalimlik, barbarlık yüzünden de haysiyetini yitirmiş durumdalar…
Sanatçının tüm sorunu sanatını özgürce yapamamasında değil, isyan refleksini yitirmesinde.
Bakmayın siz ağlak sümsük hallerine, onun gözü yaptığı resim en yüksek fiyata satılmasındadır, yazdığı kitabı ne kadar satmıştır, sergiledikleri oyunun gişesindeki satış rakamıdır asıl olan.
William Shakespeare’in sonelerindeki soytarılardan daha onurlu değiller. Sermayenin köpekleştirdiği, bayağılaştırdığı herhangi bir şeyler.
Dünya görüşleri sadece ve sadece budur: Satış!
Yine dünya ve memleket yıkılıyordur, insanlık onurunu yitirmiştir ama onları hiç ilgilendirmez. Bütün olan bitenler sanatları için bir malzemedir. Yabancılaşmanın dik alasıdır.
Peki ya sanatseviciler? Onların hiç mi günahı yok?
Sonuna kadar suçlular ve aynılar, hep beraber ele ele tutuşmuş narsist eblehlik uçurumun kenarında sanatçılarla beraber olmanın sonsuz hazzını yaşıyorlar. Ha bir resim sergisinde, ha bir imza gününde kuyruktadırlar bir imza onları sonsuza dek mutlu edecektir. Sanatçıları gibi onlar da özel olacaktır.
Yazarlar tutuklanır cezaevine konulur tüm tepkilerini imza kampanyalarına hapsederler.
Uluslararası yazar derneklerinden medet umarlar.
Tüm bunları yaparlarken de kendi isimlerini parlatmaktan geri durmazlar.
Bu sanatçılar asla bir siyasal partiye üye değildirler. Olmazlar. Komünist partiler de dâhildir buna.
Ağlaktırlar, sümsüktürler.
Bırakın değişimi sanattan yana, insan onurundan yana bir tercihte bulunmazlar. Piyasacıdırlar.
Eşitlikten, özgürlükten yana taraf, Sosyalizmden yana tavır alan sanatçılar tarihe mal olacak kadar azlar.
Walter Benjamin’i, bilirisiniz, herhalde dünyada bilmeyen yok ya da Almanca konuşulan ülkelerde pek tanıyanı var mıdır şüpheli ama Türkiye’mizin solcusu bir Almandan daha çok tanıyordur kendisini.
Onun kadar ünlü olmasa da Asja Lacis’i de bilirler.
Benjamin, Asja Lacis’le 1924 Martında Capri’de tanışırlar. Walter Benjamin mektuplarında Asja Lacis’ten “Riga’dan gelen, Letonyalı bir Bolşevik kadın” ve “radikal bir komünizmin güncelliğini tüm yoğunluğuyla kavrayışı” bağlamında, “Rigalı bir Rus devrimcisi; tanıdığım en mükemmel kadınlardan biri” olarak ifade eder.
Ve elbette o süreçte Asja Lacis, kendisine tutkuyla bağlı olan Walter Benjamin’in komünist partiye üye olması için yoğun çaba sarf eder.
İkisi arasındaki şu diyalog o gün olduğu kadar bu günde geçerli ve tazedir. Asja Lacis, kendinden bir örnek vererek Walter Benjamin’e şunu sorar: “Okumuş bir insansın, akıllısın, uzman olduğun bir alan var – ve maddi bir güvencen yok.” Walter sustu. Bense sözümü sürdürdüm: “Riga’dayken, benim maddi durumum da iyi değildi: Peki neden? Çünkü burjuva devletine karşı mücadele ediyordum, yoksa çok para kazanabilirdim. Peki, ama sen nerede duruyorsun, Kültür Üstadı? Kardeşin Komünist Partisi’nin üyesi. Sen neden değilsin?”
Bıktırıcı olabilir ama yinelemek zorundayız Feuerbach Üzerine Tezler, Karl Marx`ın 1845`de yazdığı on bir kısa felsefi nottan oluşuyordu. 11’inci tezi şuydu: “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.”
Walter Benjamin de filozof, yazar, aydın sanatçıydı, dünyayı çeşitli biçimlerde yorumlamıştı ama asıl sorunun onu değiştirmek olması ve gerekliliği onu hiç ilgilendirmemişti.
Narsist eblehlik uçurumun kenarında sanatçılara şu soruyu sormalı: “Peki, ama sen nerede duruyorsun, Kültür Üstadı? Kardeşin Komünist Partisi’nin üyesi. Sen neden değilsin?”