Darbe, demokrasi, sosyalizm...

Darbelere ve sahte demokrasiye karşı sosyalizmin örgütlenme zamanı...

Ülkemizde darbe çocukları denilince kimlerin akla geldiği bellidir. Son darbe girişimi sürecinde de ismi fazlasıyla zikredilen kişiler, tarikatlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları vb… aslında hepsi aynı yerden çıkmışlardır.

Elbirliğiyle bu ülkeyi karanlığa sürükleyenler bugün halkın karşısında büyük bir hesaplaşma içerisine giriyorlar.

Amerikancı cemaatçiler darbe girişiminde bulunuyor, siyasi geçmişleri ve gelecekleri işbirlikçilik ile bezenmiş diğerleri onlara karşı büyük bir mücadele verdiklerini söylüyorlar.

Bu noktada duralım ve meseleyi biraz da kişilerden çıkartmaya çalışalım.

Bugün karşımızdaki esas ve temel mesele Türkiye kapitalizminin son ve bu büyük krizinin faturasının emekçilere nasıl kesileceğinin arifesinde olduğumuzdur.

Çünkü ister darbeci olsun, ister demokrasi havarisi olsun geçmişleri halk düşmanlığı ve Amerikancılık ile tescilli olanlardan emekçilere hayır gelmez. Zaten son beş altı gündür bunu açık bir şekilde görmekteyiz.

Darbe konusunda komplo teorileri yazmaya gerek yok. Süreç bellidir. İşbirlikçi bir tarikat, geçmişten beri parçası olduğu bir iktidara karşı darbe girişiminde bulunmuş, girişim esnasında aslında ne kadar halk düşmanı olabilecekleri açığa çıkmış, bunun karşısında kendini koruma refleksine giren AKP ise tüm bunları katmerleme fırsatı yakalamıştır.

Darbenin arkasında aslında AKP vardı gibi tezlere pek itibar etmenin anlamı bulunmuyor. Tayyip Erdoğan’dan anti-Amerikancı, “millet iradesinden” yurtseverlik, demokrasi mücadelesinden ise darbe karşıtlığı çıkartmanın alemi de yoktur. Eğer darbenin işbirlikçi karakterini ve emperyalizmin Türkiye üzerindeki rolünü önemsiz hale getirmeye çalışırsanız esas o zaman Tayyip Erdoğan’ın anti-emperyalist olduğunu savunmak zorunda kalırsınız.

Tayyip Erdoğan’ın yurtseverler tarafından ele geçirildiğini iddia eden Doğu Perinçek ve şürekası, daha geçtiğimiz hafta NATO zirvesi esnasında Erdoğan’ın “NATO Ortadoğu’ya daha fazla müdahale etmeli” sözlerini hasır altı etmeye çalışsa da, ülkemizdeki sahte anti-amerikancılığın oyuncağı olmaya devam etmek zorunda. Seçimlerle olamıyor belki ama gelecek dönem devlet içerisindeki görevlerinin karşılıklarını alacaklardır.

Bir kere daha yüksek sesle söyleyelim. Amerikancılıkla bezeli bu darbe-demokrasi sürecinin arka planında gericilik ve piyasacılık bulunmaktadır.

Bu iki büyük kolon olmadan, darbe girişimini de, ona karşı yaratılan demokrasi şöleni yalanını da anlamak zordur. Örneklemek için biraz geriye gidelim isterseniz. Fetullah Gülen’in kayıtsız şartsız emrine girdiği 12 Eylül darbesinin öncesindeki yıllarda DPT müsteşarlığı döneminde imam hatiplerin önünün açılması için önergeler veren Turgut Özal’ın, IMF ve CIA ile ilişkilerini, 24 Ocak kararları konusunda nasıl büyük bir çalışma içerisinde olduğunu, 12 Eylül olduğu zaman darbeciler tarafından hemen görev başına çağırıldığını ve ABD’nin dayattığı ekonomik programın hayata geçirilmesi için nasıl canla başla çalıştığını hatırlatmak sanıyoruz ki yeterli olacaktır. İşte darbeci cemaatçiler de, faşist sahte demokrat AKP’liler de hep birlikte bu karanlığın içinden çıkmışlar ve temsilcisi olmuşlardır.

İşte bu darbelerin piyasacı, gerici evlatları bugün karşımızdalar. Bir tarafta yıllarca devlet tarafından korunup kollanarak, kendi ekonomik rant mekanizmalarını yaratan ve emekçi çocuklarını kandırarak 12 Eylül’ün gerici piyasacı rejiminin içerisinde kendine yer açan bir tarikat, diğer tarafta ise onun yaptığı operasyonlarla bugünlere gelmiş bir AKP iktidarı.

Birbirlerine borçları fazla olduğu için, kestikleri hesaplar da bu kadar kanlı oluyor.

Ancak emekçi halkımız bunun parçası olmak durumunda değildir. AKP’nin önümüzdeki döneminde birkaç başlık ön plana çıkacaktır. Bunları açık bir şekilde tespit etmek gerekmektedir.

Birincisi, sokakta AKP yandaşı olarak bulunan kitleleri canlı tutmaya çalışmak, kendine kalkan olarak kullanmaya ve AKP’ye, sermaye düzenine muhalif olanlara tehdit olarak göstermeye devam etmek. Bunun için devletin bütün olanaklarını kullanmak.

İkincisi, darbecilerle uzaktan yakından alakası olmayan ancak AKP iktidarı ile asla uzlaşmayacak olan kitlenin sokaktan ve siyasetten uzak tutulması. En kötüsü genel demokrasi havasının içerisine hapsedilmesi. Son çıkarılan OHAL kararı operasyonları ilerletmek dışında tam da burayı paralize etmek gibi bir amaç taşıyor örneğin.

Üçüncüsü, olası bir ekonomik krizi de savuşturabilmek adına işçi sınıfının üzerindeki baskının arttırılması, emek düşmanı yasaların ivedilikle çıkartılması ve krizin faturasının emekçilere kesilebilmesi için uygun bir ortamı sağlanması.

Bizim yapmamız gerekenler ise şu şekilde:

Birincisi, korkmayacağız örgütleneceğiz.

İkincisi, doğrularımızdan, emperyalizme ve gericiliğe karşı duruşumuzdan, sermaye diktatörlüğüne olan nefretimizden vazgeçmeyeceğiz, örgütleneceğiz.

Üçüncüsü, darbeleri ve sahte demokrasiyi tarihin çöplüğüne gönderecek olan emekçilerin gerçek kurtuluş yolunu yani sosyalizmi örgütleyeceğiz.