Demirtaş: Ekim ayında milletvekillerimizi tutuklama hazırlığı var
HDP lideri Selahattin Demirtaş, belediyelere kayyum, Cerablus operasyonu ve IŞİD ile mücadelekonuarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hükümetin Ekim ayında bazı milletvekillerini tutuklamaya dönük hazırlık içinde olduğunu öne sürdü.
İmralı’da bayram öncesi gerçekleşen görüşme, belediyelere kayyum atamalarının ardından sıranın milletvekillerine geldiği yönündeki tartışmalar ve Türkiye’nin Cerablus’u işgal harekatı ile HDP heyetinin Federal Kürdistan Bölgesi’ne gerçekleştireceği ziyarete ilişkin açıklamalarda bulundu.
Demirtaş, hükümetin bazı HDP’li milletvekillerine dönük tutuklama hazırlığında olduğunu söyleyerek “Muhtemelen Ekim ayı itibariyle milletvekillerine dönük zorla getirme ve tutuklama operasyonları başlayacak” ifadelerini kullandı.
DİHA‘ya konuşan Demirtaş’ın açıklamalarından bir bölümü şöyle
Öcalan’ın mesajı
Sayın Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla mesajlarını kamuoyuna aktardı. Aslında görüşmenin özü yapılan açıklamada ifade edilmiş durumda. Bunun dışında özel bir bilgi paylaşımı ya da sürecin yeniden başladığı ya da başlayacağına dair herhangi bir aktarım söz konusu değil.
Fakat kamuoyuna açıklanan mesajda da Sayın Öcalan, çözüm konusunda şimdiye kadar nerede duruyorsa pozisyonunu koruyor. Yani halen diyalogdan, müzakere masasının yeniden kurulmasından ve savaşın şiddetsiz çözümünden yanadır. Ölümlerden ızdırap duyduğunu ifade ediyor ve kişisel olarak da ölümlerden rahatsızlık duyduğunu açıklamaktan da çekinmiyor. Bu çok insani ve ahlaki bir duruş olarak hep kamuoyuna yansıdı. Sadece Kürt halkı değil, Türkiye halkları da Öcalan’dan gelecek mesajı her zaman önemsedi. Şimdi bir insani görüşme ve bayram vesilesiyle yapılmış bir görüşmede Sayın Öcalan bir kez daha önemli bir mesajı paylaşmış oldu.
Bu mesajdan şunu anlıyoruz; devlet ve hükümet yeniden müzakere masasının kurulması konusunda bir isteğe sahip değil. Sayın Öcalan’ın durduğu yer aynı, fakat Erdoğan’ın ya da devletin ve hükümetin durduğu yer 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı öncesi yer değil. Devlet barış noktasında durmuyor. Devlet halen ısrarla bir teslim alma politikası yürütüyor. Bu İmralı ve İmralı dışındaki her yer için de geçerli. Sayın Öcalan da onurlu bir barış konusundaki ısrarlı tutumunu koruyarak aslında bu tasfiye girişimlerine karşı bir direniş ortaya koyuyor.
Verilen mesajlardan yeni bir çözüm sürecinin başlamak üzere olduğu şeklinde bir bilgi değildir. Böyle olsaydı bunu kamuoyu ile paylaşmaktan mutluluk duyardık.
“Kayyumlarla işbirliğinde olan herkes itibarını kaybedecek”
“Kayyım atamaları ile ilgili zaten kanun, hukuk ve uluslararası mevzuatlar ayaklar altına alınmış durumda. Hiçbir şekilde hiçbir mevzuata uymayan gasp yöntemiyle, demokratik siyaset tarzına da uymayan bir gasp yöntemiyle halkın elinden alınarak devlete ve AKP’ye teslim ediliyor. Bunun genişleyeceğini anlaşılıyor. Mevcut durumda 24 DBP’li belediye ile yetinilmeyecek. Kendilerince irade kırma noktasında müdahale edebilecekleri her belediyeye bu şekilde müdahale etmek isteyeceklerdir. Fakat kayyımların çalışamayacağı, iş yapamayacağı başından beri belliydi. Biz de zaten çağrımızı yapmıştık. Halk kayyımı normal bir seçimle iş başına gelmiş bir yönetici gibi saygın bir tutumla karşılamayacaktır. Bu bizim yaptığımız çağrı, zaten kayyımın bir darbeci anlayışla halkın iradesine el koyan anlayışla yönetime getirilmesine karşı aslında en örgütlü tepkidir. Kayyımlar halk nezdinde itibarı olmayan iradelerdir. Bizim ataması yapılan kayyımların şahsı ile ilgili bir sorunumuz yok. Bizim tepkimiz şahsiyetlere değil o zihniyetleredir. O zihniyet halk ve partilerimiz tarafından tanınmayacaktır.
Kayyımla çalışmayı doğru gören STÖ’ler de halk nezdinde itibarlarını kaybederler. Kayyım bir darbeci değilmiş gibi kayyımla el ele iş yapan herkes, halk nezdinde itibarını kaybeder. Herkesin kayyıma karşı tutum alması lazım.”
“Bazı milletvekillerimizi tutuklama hazırlığı var”
“Bazı milletvekillerimizin de tutuklanma hazırlığı içerisinde olduklarını biliyoruz. Özellikle İçişleri Bakanı’nın 22 ilin valisini olağanüstü bir şekilde çağırıp bir güvenlik toplantısı yapması, gün boyunca planlama yapması biraz bu yönlüdür. Muhtemelen Ekim ayı itibariyle milletvekillerine dönükte zorla getirme ve tutuklama operasyonları başlayacak. Buna karşı da sert güvenlik tedbirleri alınması konusunda da bir hazırlık olduğu anlaşılıyor. Demokratik siyaset yerelden genele kadar, kadından gençliğe kadar bütünlüklü bir savaş konsepti çerçevesinden ezilmeye çalışılıyor. Hükümetin hazırlığı budur. Bir görüşme ve müzakere hazırlığı değildir.”
“Güney’de Kürtler arası birlik için temaslarda bulunacağız”
“Güney Kürdistan’daki bütün siyasi partiler ile bir araya geleceğiz. Temel amacımız; Kürtler arası diyalogu ve işbirliğini geliştirmek, güçlendirmektir. Ulusal Kongre hazırlıkları sekteye uğradı ve maalesef bir toplanma durumu gerçekleşmedi. Tabi bu konuyu bir kez daha muhataplarımız ile konuşmak istiyoruz. Ulusal Kongre hazırlıkları tekrar yapılabilinir mi diye? Fakat bundan önce Kürt hareketlerinin, Kürt partilerinin, Kürt siyasi liderlerinin birbiriyle aralarındaki diyalogu da geliştirmemiz lazım. Yani Kürt siyasi hareketleri ve Kürdistani partileri, birbiriyle sadece basın üzerinde konuşan ve kırıcı, incitici bir üslupla birbirlerine dönük bu tarzı bırakmalılar. Bu bütün Kürt hareketleri için geçerlidir. Kürtler arası birliğe hizmet edecek yeni bir süreci başlatmak zorundayız.”
Biz HDP olarak Kürdistan’daki bu ziyaretimizin buna vesile olması için uğraşacağız. Bu tarihi süreçte tarihi dönemde geçerken, partisel çıkarları bir tarafa bırakıp ulusal çıkarları ön plana çıkarabilecek bir siyaseti hep birlikte yapabilmek şeklinde bir hedefimiz var.
Bu çerçevede Süleymaniye’de bulunan bütün siyasi partiler ile Sayın Mesut Barzani, Sayın Neçirvan Barzani ile görüşmelerimiz olacak. Hakeza Süleymaniye’ye geçtikten sonra sağlık durumu el verirse Sayın Celal Talabani ve YNK Politbüro yetkilileri, Goran Hareketi ve Komela yetkilileri ile de bir araya gelip, bütün bu görüşlerimizi onlarla da paylaşacağız.
Cerablus operasyonu
“Şimdi çok büyük bir manipülasyon operasyonu var. Ordunun 15 Temmuz sonrası kırılmış itibarını, zedelenmiş onurunu telafi etmek için adeta bir sipariş operasyona giriştiler ve sanki gerçekten Türk ordusu bir anda Şam dahil, Halep’te dahil her yeri bir anda kurtarabilir veya ele geçirebilir gibi bir hava yarattılar. İşin aslı Türkiye’de ordunun çökmüş olan moralini halk nezdinde bitmiş olan itibarini yeniden tazeleme operasyonudur. Bununla birlikte fiili olarak da tanklar ve ordu güçleri ile oraya girerek, Kürtlerin oradaki ilerleyişini durdurmak da hedeflendi. Ama bugün havuz medyasının anlattığı gibi değildir durum, sahada öyle bir ilerleme yok.
Tabi ki Türk ordusu zayıf bir ordu değil, çaresiz bir ordu değil. Bölgenin en güçlü ordularından biridir. Fakat günümüzde belli bir savaşı kazanmak ordunun güçlü olmasıyla ilgili bir durum değildir. Yani haklı olmak, meşru olmak, doğru olmak, ittifaklarını doğru kurmak ve doğru bir siyasi hat üzerinde ilerletmek önemlidir.
“Türkiye en ağır faturayı ödeyen ülke olur”
Türkiye burada kaybediyor ve bizde şunu söylüyoruz; yani Erdoğan ve AKP gerçekten saf değiller ise bir kez daha kandırılıyorlar. Yani 14 yıllık tarihleri boyunca gelen onları kandırdı, giden kandırdı. Her seferinde dönüp dolaşıp ‘Kandırıldık, kandırıldık’ diye hayıflandılar. Görünen o ki, gerçekten saf değillerse bir kez daha kandırılıyorlar ve Suriye bataklığına çekiliyorlar. Suriye’deki bütün fatura Türkiye’ye çıkarılır. Tek kaybeden Türkiye olur. Türkiye’yi öylesine bir açmazın içerisine sokarlar ki bu Bab’ı aldık, Rakka’yı aldık, Şam’ı aldık gazı altında Türkiye gerçekten de savaşın en ağır faturasını ödemiş bir ülkeye dönüşür.
Hali hazırda zaten Suriye’deki savaştan Suriye’den sonra ikinci düzeyde en fazla zarar gören ülke Türkiye’dir. Görünen o ki, Türkiye’yi bu hataya sürüklüyorlar. Bu hatadan çıkışın tek yolu Kürtler ile işbirliğidir. Yani bunu HDP Eş Genel Başkanı ve bir Kürt olarak ifade etmiyorum. Makul bir akli seçenek şu anda Ortadoğu bataklığında işbirliği yapabilecek yegâne ilerici gücün, Kürtler olduğunu görebilir. Normal bir zeka ile bunu anlayabilirsiniz. Umut ediyorum ki kısa sürede yaptıkları hatanın farkına varırlar.
Cerablus’ta “IŞİD ile anlaşma” iddiası
Çünkü orada Cerablus altında ilerleyen IŞİD’tir, Türkiye değildir. Cerablus hattında aslında ÖSO gömleği altında aslında Ehrar-u Şam ilerliyor bir yandan da IŞİD ilerliyor. Medyanın verdiği gaz başkadır, şu anda pratikte yaşananlar başkadır. Orada hiç kimsenin masadaki hesabı çarşıda, pazarda veya savaş meydanında birebir tutmaz. Bunu herkes biliyor. Öz gücü, sahadaki gücü yani kendine ait gücü kontrol altında tutan oradaki gidişatı belirler şu anda. Demokratik Suriye Güçleri, PYD, Kürt güçleri öz güce sahip, dinamik en güçlü örgütlü güç olarak görülüyorlar. Onun dışında oradakiler sipariş üzerine oraya gitmiş olanlardır. Kesinlikle kazanma şansları yoktur. Eğer ÖSO gerçekten de güçlü bir iradeye, orduya, siyasete ve savaş bilincine sahip olsaydı, altı yıldır neden ilerlemiyor? Bu kadar koalisyon desteğine kendisine sunulmuş, bu kadar silah, para, eğitim yardımına, istihbarat yardımına rağmen ÖSO neden bir adım dahi ilerleyemedi ve sürekli kaybetti. PYD ve Kürt güçleri rahatlıkla ilerleyebildiler. Burada önemli olan işte öz güçtür. Kürtler o öz güce sahiptir ve Suriye’de kazanacak olanlar onlardır. Türkiye de Kürtlerin yanında yer alarak, kazanan tarafta yer almalı diyeceğim, en doğru politika budur.