Demokratik blok ya da “diplomatik” muhalefet

Kurtuluş Kılçer, düzen muhalefetinin demokrasi cephesi girişimlerine karşı, gerçek sol odağın oluşturulmasının aciliyetini yazdı.

AKP iktidarının “özgün şartları” çözümlenmeden bugün Türkiye siyasetinde ciddi bir muhalefet hareketinin ortaya çıkması beklenmemelidir. Bu açıdan Birinci Cumhuriyet’in referanslarıyla muhalefet ederek Türkiye’nin bu karanlık tablosunun değişmesi mümkün değildir. “AKP yüzünü batı ülkelerine değil  Afrikaya dönüyor” yollu eleştirilerle ne sermaye iktidarının ihtiyaçlarını ve tercihlerini anlayabilir ne de tam bu yüzden AKP iktidarının arkasındaki güçleri görebilirsiniz. Türkiye’de yeni bir rejim kurulmuş, bu rejimin dayandığı toplumsal zemin farklı parametrelerle siyasallaşmıştır.

***

Birinci Cumhuriyet’in solu, İkinci Cumhuriyet rejiminin arkaik ve müzmin itirazcılığıdır. Erdoğan’ın diplomasının olup olmadığı üzerinden bir muhalefetin bugün emekçiler gözünde AKP iktidarına bir alternatif haline gelmesi mümkün değildir. 14 yıldır iktidar olan, 2 yıldır cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan, gelecek dönem başkanlık için fırsat kollayan bir zatın varlığının yarattığı fiili duruma karşılık “aslında diploması yoktu, bizi kandırdı” demek, yalnızca Erdoğan zihniyetin yalan ve dolan üzerine kurulu olduğunu anlatmak içindir. Ancak AKP’ye karşı ciddi bir muhalefet yaratılması bu yolla mümkün değildir. Düzen muhalefetinin iki kanadının “diploma” üzerinden bir söylem geliştirmesi Türkiye emekçileri ile dalga geçilmesidir. Bu muhalefet tarzı diploma-tik muhalefettir. Benzer bir söylemin, “eskiden mayomuzu giyer denize girerdik, haremlik-selamlık yoktu, plajlar bizimdi” minvalli satırların sol siyaset içinden yazılır olması daha da acıdır. Beğenmeme ve burun kıvırma hali ile muhalefet edilemez. Bugün milyonlarca emekçinin algısında plajlar değil iş ve yoksulluk vb. gibi olgular vardır. Muhalefetin seslerinden Cumhuriyet ve Odatv’nin diploma üzerinden ürettiği magazinel haberlere bel bağlanamayacağı bir kez daha görülmüştür. Gerçek siyaset, üretir, basın arkasından gelir.

***

AKP iktidarını ayakta tutan özgün şartlar gözardı edilerek, emperyalist merkezlerin yönelimlerinden ibaret bir süreç okumak eksiklidir. Emperyalist dünyanın yönelimleriyle uyumsuz bir iktidarın Türkiye gibi bağımlı bir ülkede geleceğinin olmayacağı açıktır. Ancak bugün AKP iktidarının bütün ipleri kopardığına dair bir tezin mantıki olarak gündeme getirilmesi söz konusu değilse “AKP iktidarı gitti gidiyor” totoculuğu ile siyaset yapılamaz. “Darbe olacak, ipi çekildi, ölüyor, AKP bölünüyor, kaosla götürecekler, Davutoğlu’nun görevden alınması çok önemli” deyip üç gün sonra “Bu mesele bu kadar da önemli değil.” diyenlerin, AKP gitmiyorsa “Gitti gidiyor” diyen herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekmektedir. Birinci cumhuriyetin parametrelerinden müteşekkil fikriyatın vesayeti ortadan kalkmadan Türkiye’de yeni bir devrimci siyasal çıkış yaratılamaz.

***

AKP iktidarı varoluşsal koşularına rağmen sıkışmış bir iktidardır. Dış politika, Kürt sorunu, emperyalizmle ilişkiler ve Türkiye’nin ilerici birikimi ile uyumsuzluk, bu sıkışma başlıklarının bazılarıdır. AKP iktidarı, Davutoğlu tasfiyesi ile son kozunu oynamış, Erdoğan büyük bir risk almıştır. Bununla birlikte Türkiye’nin ilerici birikimi asla belli bir kalıba girmiyor ve AKP tarafından dayatılan rejime sağından solundan sıkıştırılsa da sığmıyor. Liseli gençliğin son dönem ortaya koyduğu tepki, sokakta gündelik yaşamın herşeye rağmen “alışkanlıklarını” değiştirmemesi, gericiliğin bütün olanaklara rağmen arıza vermesi ve teklemesi, AKP’nin varoluşsal koşullarına koşut bir gerçeklik olarak da karşımızdadır. Mesele bu gerçeklikleri tutacak bir siyasal odağın şekillenmesi, AKP’nin dayandığı temel zemine müdahale edecek bir ciddiyetin ortaya konulmasıdır.

***

Türkiye’deki psikolojik üstünlüğün sürekli el değiştirdiği bir kesitten geçiyoruz. Erdoğan’ın kadınlara yönelik sözleri üzerine ortaya çıkan tepki, yaşanan bombalama eylemleriyle birlikte tersine dönmektedir. Bugün AKP iktidarı, İkinci Cumhuriyet rejiminin devlet partisi olarak görülmelidir. Dünya dengeleri yeniden değişirken, iki kutuplu dünyadan emperyalist odakların çekişmelerine sahne olan bir tabloda Türkiye sermaye devleti yeni oluşacak dengeler üzerinden kendi varlığını ve devamlılığını düşünmektedir. Ortadoğu’daki gelişmelere bakarken Türkiye’nin bölünmeden süreci atlatması devlet aklının asgari programıdır. Suriye politikası bu açıdan çöken AKP iktidarı, asgari bir programa “gelmiş”, ordu-devlet kurumları çizgisine çekilmiştir. PKK ve Cemaat bugün düzen açısından iki iç düşman olarak tarif edilmiş geçici bir koalisyon kurulmuştur.

***

AKP iktidarının geleceğini, bu koalisyonun asgari programının aldığı yol ve emperyalist sisteme entegrasyon dinamikleri belirleyecektir. AKP’nin varoluşsal koşulları bugün güncel olarak yukarıda bahsedilen dinamikler tarafından belirlenmektedir. Düzenin bu fay hatları son kertede düzen kurumları arasındaki faylardır. Fay hatlarındaki kırılmaların nelere yol açabileceğini iyi gözlemlemek durumundayız. Ancak bu fay hatlarını analizden ibaret bir siyaset üretimi ve siyaset yapma tarzı Türkiye’de gerçek bir sol odağı ortaya çıkarmayacaktır. Bugün düzenin cemaat-liberalizm-Kürt siyaseti bloku ile devlet-gericilik-milliyetçilik bloku arasında bir çekişme siyaseti mevcuttur. Ama bloklar arasında keskin sınırlar yerine geçişken bir tablo bulunmaktadır. Emperyalizmle ilişkiler ve Kürt sorunu tartışma başlıkları olarak öne çıkmaktadır. Her iki blok da emperyalizmle işbirliğini merkeze koymakta, gericilik konusunda neredeyse aynı paralelliktedir, sermayeye bakışta ise hiç fark bulunmamaktadır. CHP’nin bu tabloda arada kaldığı aşikardır. Bu denge uzun süre sürmeyecektir. Suriye savaşı bu dengenin kurulmasındaki zamanı uzatmaktadır. Devlet açısından önemli olan süreklilik ve güvenlik politikalarıdır ki, son kertede belirleyici olacak olan NATO konseptidir. Kimse Türkiye’nin Rusya-Çin-İran eksenine kayacağını düşünmesin.

***

Böylesi bir tabloda “demokrasi cephesi” adıyla ortaya sürülen proje düzenin ihtiyaçları bağlamında ele alınmalıdır. Bu gelişmelere sırt çeviren siyaset tarzı üretmek yerine düzenin sıkışmalarından devrimci çıkışlar yaratmanın yolları bulunmalıdır. Bir kez daha düzen soluna, sosyalist hareketi yedekleyecek bütün girişimlerden uzak durulmalıdır. Sanıldığı gibi buradan daha düzen karşıtı bir sol , büyüme, çevre kazanma gibi olgular çıkmayacaktır, tam aksine sürüklenme ve düzenin kendi sıkışmışlığından kurtulmaya soldan meşruiyet katma çıkacaktır. Türkiye devrimi, bugün yaşanan bloklaşmanın dışında ele alınmalıdır. Emperyalizm olgusu, Kürt sorunu ve ülkenin bölünmesi sosyalist hareketin veri alacağı emekçi kesimlerde önemli sayılması gereken siyasallaşma parametreleridir, örneğin. Bu açıdan laiklik ekseni üzerinden bir mücadelenin toplumsal bir zemini “kesinliklie olmakla birlikte”, laiklik mücadelesini “paralize eden” başka parametler de veri kabul edilmelidir. Sosyalist hareket laiklik gibi anti-emperyalizmi ve sermaye karşıtlığını merkeze koyacak bir siyasal ataklığı sergilemek zorundadır. AKP’nin dayandığı milliyetçi zemini, liberalizmin sahte AKP karşıtlığını buradan karşıya almak gerekmektedir.

***

Öne çıkarılması gereken siyasal başlıklardan iki noktanın altı çizilmelidir.  Birincisi milliyetçiliğe karşı amansız duruştur. Bu önsel bir konumlanış olarak ele alınmalıdır. İkinci olarak ise liberalizmin etkisi bu sürece damga vuracak, sol, liberalizm tarafından kuşatılacak ya da sol adına liberal tezler ortaya çıkacaktır. Son kertede liberalizmin siyasal mabedi emperyalizmdir. HDP ve CHP içindeki liberal kanatların yakın dönemde daha da ağırlık kazanacakları gözükmektedir ve önümüze düzenin “asli” blokuna karşı ortak bir siyasal güç olma önerisini gündeme getireceklerdir. Türkiye’nin emperyalist entegrasyonda edineceği yerin öznesi olarak bugün devlet-AKP çizgisinin kabul edilmesi, Türkiye’deki siyasi güç dengesi ve toplumsal ağırlık noktaları itibariyle sermaye sınıfı açısından daha avantajlı gözükmektedir.

***

Gerçek bir sol odağın yaratılması için şartlar uygundur. Bunun için Türkiye sosyalist hareketi, bağımsız bir sol odağın şekillenmesini gündeme getirmeli, bu yönde güçbirliği-ortak mücadele gibi seçenekleri masaya koymalıdır. Programında laiklik, emek ve anti-emperyalizm yazan bir mücadele hattı ile yeni bir bağımsız odak-güçbirliği yaratılmalıdır.