Mirabel Kardeşler ve diktatörlerin sonu
Derin Demir 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle bir yazı kaleme aldı.
Diktatörlerin sonunun nasıl bittiğini çoğumuz biliyoruz. İntihar edenler, beyin travması geçirenler, öldürülenler…
Yıllarca halkı boyunduruk altında tutsalar da, halkın onlara boyun eğdiğini düşünseler de, diktatörlüğün sonu halkların tarihinin yeniden yazılmasına vesile oldu. Diktatörlük sürecinde yaşanılanlar çoğu zaman utanılan ve insanlık dışı uygulamaların gerçekleştiği bir dönem olarak akıllara kazındı.
İşte bu dönemleri yaşatanlardan biri de her 25 Kasım’da akla gelen, askeri darbe ile başa gelmiş olan bir diktatördü: Rafael Trujillo… 31 yıl boyunca “yönettiği” Dominik Cumhuriyeti’nde birçok katliamın sahibi olan Trujillo’nun, 50 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğu biliniyor.
Elbette devletin basına geçmesi ve yıllarca iktidarda olmasının en temel nedeninin Amerika’nın verdiği destek olduğu biliniyor. Trujillo’da, yandaşlarını zengin edip, parçası olduğu burjuvaziye hizmet etmenin hiçbir zaman sonu gelmedi. Hırsızlıkların, cinayetlerin, yolsuzlukların üstü hep kapatıldı.
Öyle bir diktatördür ki, kendisine muhalif olan herkesi ya öldürtür, ya hapse tıkardı. Ancak bu durum bir süre sonra, artık olanlara sessiz kalamayan Dominik halkına çok önemli bir şeyi hatırlattı: Örgütlenmek!
Turjillo diktatörlüğüne karşı illegal, legal alanda küçüklü büyüklü örgütlenme seferberliği başladı. Bu seferberliğin tek amacı diktatörü devirmek ve insanca yaşayabilmek içindi. Bunun için örgütlenen halk, ölümü göze almıştı.
Mirabel Kardeşler, mevcut tabloyu şu cümlelerle tarif edecekti:
“Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.” (Maria Teresa Mirabel, 1936)
“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü.” (Minerva Argentina Mirabel, 1926)
“Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da.” (Patria Mercedes Mirabel, 1924)
Clandestina Hareketi’nin öncülerinden olan bu üç kız kardeş (Mirabel Kardeşler), Trujillo’yu oldukça rahatsız etmeye başlamış, öyle ki Mirabel Kardeşler, ‘ülkenin bütünlüğünü bozmaya çalışmak’ suçundan defalarca tutuklanmış, işkence görmüş, evlerine, arsalarına devlet tarafından el konulmuştu. Trujillo yaptığı bir konuşmasında; “Ülkenin en büyük iki sorunu Kilise ve Mirabel Kardeşlerdir” diyerek onları öldürülmeleri için hedef göstermişti.
Ölümün geldiği gün başlayan doğum: 25 Kasım 1960
Mirabel Kardeşler, halkın özgürlüğü için yaşamları boyunca kararlılıkla mücadele etti. Hapishanedeki eşlerini ziyarete gittikleri sırada arabalarından zorla indirilerek, Trujillo’nun adamları tarafından tecavüz edildikten sonra işkenceyle katledildiler.
25 Kasım 1960 tarihinde, Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kardeşin cesedi bulundu. Bu katliam, iktidar yanlısı basına “araba kazası” olarak geçti.
Diktatörlüğe karşı verdikleri mücadelede bir adım dahi geri adım atmayan Mirabel Kardeşlerin öldürülmeleri, Dominik Cumhuriyet’inde büyük tepki uyandırdı. Halk, örgütüne, Mirabel Kardeşlere sahip çıkarak, ölümlerinin hesabını sormak için sokaklara döküldü, direnişe başladı. Bu direniş, mücadele ülkenin her tarafına yayılarak devam ederken, ABD, her zamanki gibi kaybedeceğini bildiği için Trujillo rejimine desteğini çekmişti. Ardından 30 Mayıs 1961’de Trujillo’nun, suikast ile öldürülmesi ile diktatörlük düşmüştü.
2000 yılında ise kardeşlerin cenazeleri kadın örgütleri tarafından doğdukları köye taşındı.
Önce 1981’de Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda Mirabel Kardeşlerin öldüğü gün olan 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü olarak kabul edildi.
1985 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi için Uluslararası Mücadele Günü olarak kabul edilen 25 Kasım, en son 1999’da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak resmileşti.
Kadınların dünyanın birçok yerinde verdikleri mücadele Mirabel Kardeşlerde de görüldüğü üzere toplumsal, siyasal mücadeleye içkin olmuştur ve birçoğu da kazanımla sonuçlanmıştır. Tıpkı 25 Kasım’ı yaratan Mirabel Kardeşlerin diktatörlüğe karşı verdiği özgürlük mücadelesi gibi, 8 Mart’ı yaratan, ABD’li 40 bin kadın dokuma işçisinin greve gitmesi ve 1917’de Rusya’da kadınların ekmek ve barış talebiyle sokağa çıkıp Büyük Ekim Devrimi’nin ilk kıvılcımını atması gibi, tıpkı MS 415’te ölümü göze alarak gericiliğe savaş açan, bilimi savunan Hypatia gibi… Tıpkı 1976’da “Evlat acısına son” diyen İKD gibi, TARİŞ’te, TEKEL’de, Cerattepe’de… ve bugün laiklik için mücadele eden ve koca bir tarihi sırtlanarak yoluna devam eden İlerici Kadınlar Derneği gibi…
Dolayısıyla kadın mücadelesine bakarken ekseni doğru belirlemeniz gerekir. Bugün Mirabel Kardeşlerin ölümü ile her 25 Kasım’da sokağa çıkan kadınlar bilmelidir ki, bu gün diktatörlüğe karşı verilen bir mücadelenin adıdır. Tam da bu yüzden mesele sadece bedensel, psikolojik olarak kadının şiddet görmesi değil, siyasi bir kavganın verilmesi gerekliliğidir. Tecavüzü meşrulaştırmak üzere adım atanlar, işçi ölümleri için “fıtratında var” diyenler, kendilerine muhalif insanları hapishanelere gönderenler, eğitimi bilimsellikten tamamen uzaklaştıranlar aynıdır ve şiddetin her türlüsünü reva görerek kendi yaratmak istedikleri diktatörlüğe zemin hazırlamaktadır.
Bu zemin yok edilecekse ve tarih diktatörlerin sonunu belirlemişse kadınlara bu tarihi yazmak düşer!