“EGO’ya” sahip çıkmak

EGO işçilerinin direnişiyle bir kez daha gündeme gelen, işçi sınıfının örgütlü mücadelesini değerlendiren köşe yazısı

Daha ilk cümleden itiraf etmekte fayda var. Bu bir psikoloji yazısı değildir. Zaten bu satırların yazarı da öyle bu işin biliminden, bilgisinden filan pek anlamamakta…

Baklayı dilimizden çıkartalım ve satırlarımızı başlamakta olan bir işçi direnişine çevirelim. Pazartesi günü sosyal medyaya, eskiden ajanslara şeklinde ifade edilirdi, düşen bir haber yüreklerimizi öfkelendirdi. Çorlu’da bulunan bir fabrikadaki işçiler seçtikleri temsilciler tanınmadığı ve 28 arkadaşları “sendikal faaliyetlerinden ötürü” işten atıldığı için şalter indirdi.

Üretimi durduran işçilerin çalıştıkları fabrikanın adı EGO, hayatımızda sıkça kullandığımız ve genelde sevmediğimiz insanları nitelendirmek için belirtilen “egosu yüksek biri” cümlesinde geçen ego değil. Almanya merkezli olan, 16 farklı ülkede 6 binden fazla çalışanı olan bir firma olan EGO, Çorlu’da uzunca bir süredir faaliyet gösteriyor. Yaklaşık 600 işçinin bulunduğu fabrikada işçiler uzunca bir süredir sarı ve güdümlü sendikacılığın bir numaralı temsilcisi Türk Metal’den geçtiğimiz aylarda kurtulmuştu.

Mayıs ayında başlayan metal direnişinin önemli somut kazanımlarından biri olan ve o dönemde de birliklerini korumayı başaran EGO işçileri, bugün de benzer bir biçimde harekete geçti. Fiili-meşru mücadele anlayışını benimseyen ve “birlik” hallerini asla bozmayan işçiler önemli bir avantaja sahip. Bu avantaj, işçilerin mücadele deneyimden gelmektedir.

İşte “sınıf tavrı” olarak adlandırdığımız şey; tam da budur!

***

EGO işçilerinin başlattığı direniş güçlü yanları kadar, zayıf yanları da içinde barındırıyor. Bu zayıf yanlar direnişi zorlayıcı hale gelecek. Ancak bütün bunlar açıktır ki bir doğumun sancılarıdır. Elbette sadece bir direnişin, tek bir havzada ortaya çıkan sarsıntının etkilerinin sınırlı olacağı gün gibi ortadır. Öte yandan, metal direnişinin yarattığı sarsıntı ve açığa çıkarttığı enerji şimdi teste tabi tutulmaktadır.

EGO işçilerinin arkasındaki güç tam olarak burada bulunmaktadır ve Renault’da başlayan sürecin bir devamıdır. Şimdi, esas olarak EGO’ya sahip çıkarak, buradaki hareketlenmenin hakkını vermek gerekiyor.

Bu hakkı verdikten sonra esaslı bir biçimde oturup düşünmek gerekiyor. Geçmişte aynı havzada Daiyang-SK işçilerinin yaşadığı sorun fiili-meşru mücadelenin diğer mücadelelerden yalıtık kalmasıydı. Neredeyse tüm işçi direnişlerini etkileyen bu hazin son, sınıfa güç vermek bir yana onu güçsüzleştiren ve etkisizleştiren bir içeriğe sahip. Ancak her temas iz bırakır ve bu izleri takip etmek sınıf mücadelesinin olmazsa olmazıdır.

Bu açıdan bakıldığında bize birkaç sonuç çıkmaktadır:

1- Bugün diğer tüm mücadele alanlarında gördüğümüz şey; işçi sınıfı mücadelesi açısından da geçerlidir. Fiili-meşru mücadele zemini bir direnişi güçlendiren ve “zafere kavuşturacak” yegâne yoldur.

2- Yeni işçi havzaları mücadele birikiminin en zayıf ama en sert geçtiği yerlerdir. Bu açıdan bakıldığında ön plana çıkacak yerler eski havzalar bir yana Çorlu benzeri yerler olacaktır. Bu havzalar kültürel, siyasal ve ideolojik iklim olarak sağa bırakılamaz.

3- Bütün bu olanlar daha önemlisi sosyal ve ekonomik mücadele, siyasal mücadelelerden asla koparılamaz. Dolayısıyla sınıf sendikacılığının esas manası bu iki farklı kanal arasında güçlü bir köprü görevi görmektir.

***

Bütün bu sonuçlara baktığımızda bizim için tek görev yılın başlangıcıyla birlikte belirmiş durumda. Manifesto’muzda yazanların gerçeğe bürünmesi, yaşama geçmesi hiç zor değildir ve kâh Mersin’de kâh Bursa’da ya da Çorlu’da karşımıza çıkmaktadır. Bugünkü mesele bu direnişlerle karşımıza çıkan siyasal başlıkları birleştirmek ve yeni bir dönemin kapısını açmakta yatmaktadır.

Yolumuzun uzun olduğu ve “sabır işçileri” olarak yola çıktığımız bilinen gerçekler. Sabır işçilerinin içinden geçeceği bu test sınıf tavrının da gerçeğini işaret edecektir.

Sabır işçileri hazır olsunlar; karşılarında engin denizlerle çevrili yeni bir dönem açılmakta. Bu dönemi iyi kavrayan kazanır.

Kavrayamayan ise ne olur?

Ziyanı yok, onlara da hayat bu dönemi kavratır.