12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen anayasa değişikliği referandumunda ortaya konan siyasi tavırlar şunlardı: Hayır, boykot, evet, yetmez ama evet. Bakmayın siz üç ve dördü ayrı ayrı saydığımıza, her ikisi de aynı halt. Ayrı sayılmalarının tek nedeni işlevlerinde yatıyor.
“Evet” diyenlerin çok büyük bir bölümü AKP’nin yıllardır değişmeyen, sormayan sorgulamayan, görmeyen, duymayan, inanmayan, iyiye de şükreden kötüye de şükreden klasik seçmeniydi.
“Yetmez ama evet” diyenlerse bu klasik seçmene pek benzemiyorlardı. İçlerinde koca koca akademisyenler, yazarlar, sinemacılar, gazeteciler, sanatçılar, siyasetçiler vardı ve güya önlerine gelen pakete beğenmez bir tavırla onay veriyorlardı: “Paket eksik ama, destekleyelim bari, en azından iyiye gidiş var…”
2010 referandumunda “evet” diyenler önlerine konulan her şeye iknaydılar, “yetmez ama evet” diyenlerse bunların dışında kalanları ikna etmekle görevli. Tayyip Erdoğan meydanlarda şovunu yapıp, Erdal Eren’i, Necdet Adalı’yı şovunun birer enstrümanı olarak kullanmaya çalışırken, “Yetmez ama evet” diyenler saha temizliğini yapıyorlar, meydanı Erdoğan’ın şovuna hazırlıyorlardı. Nasıl mı ikna edeceklerdi? Kendi ağızlarından sıralayalım:
Osman Can: “12 Eylül’de yapılacak anayasa referandumunda neyi oylayacağız? Parti kapatmaları, inançların baskı altında tutulmasını, yargıçlar oligarşisini, cezalandırıcı yargı sistemini.”
Doğan Tarkan: “Önemli olan anayasa paketinin maddeleri değildir, önemli olan 12 Eylül’le hesaplaşmaktır.”
Lale Mansur: “12 Eylül, 27 Mayıs 1960 darbesinin devamıdır; eğer sandıktan ‘hayır’ çıkarsa bu 27 Mayıs’ın onaylanmasıdır.”
Atilla Aytemur: “Sivil diktatörlük iddiası: Bir toplum bundan fazla aptal yerine konamaz. Arkasına orduyu almayan bir diktatörlüğü nerede gördünüz?”
Yücel Sayman: “Ben ‘evet’ diyorum, sadece iki madde bunu zorunlu kılıyor: Askeri yargının yetkilerinin sınırlandırılması, sivil yargının yetkilerinin artırılması ve HSYK’nın yapısının değişmesi. Bunlar hayatımızda çok şeyi değiştirecek.”
Liste uzatılabilir, biz onların yerine özetleyelim. “Yetmez ama evet” diyenler referanduma sunulan anayasa değişikliklerinin bir 12 Eylül hesaplaşması olduğunu savunuyor, bunun için de yargı reformları ve temel hak ve özgürlüklerle ilgili reformlar önerdiğini söylüyor, değişiklikle birlikte askeri vesayetin zayıflayacağını/ortadan kalkacağını iddia ediyordu.
Referandumda “hayır” mı diyorsunuz, öyleyse ya bu çok “özgürlükçü” arkadaşların “demokratik” lincine maruz kalacaktınız (madem “hayır” diyorsunuz o halde 12 Eylül’le hesaplaşmak istemiyorsunuz; madem “hayır” diyorsunuz yargının bağımsızlığına karşısınız; madem “hayır” diyorsunuz askeri darbeleri destekliyorsunuz; madem “hayır” diyorsunuz ülkedeki iç savaştan hoşnutsunuz; madem “hayır” diyorsunuz …..) ya da iki arada bir derede kalıp “bunlara ben de karşıyım, ama…” deme tuzağına düşecek ve kamuoyunda “madem karşısın, gereğini yap” basıncıyla karşılaşacaktınız.
Nitekim 2010 referandumu bu açıdan AKP’nin ve “Yetmez ama evet”çilerin başarısı olarak tarihe geçti (*).
Gelelim bugüne…
2010 referandumu üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçti.
2010’dan bu yana yaşananlar kabaca böyle ve bu tablo içerisinde “Yetmez ama evet” diyenler son zamanlarda tekrar seslerini yükseltmeye başladılar. Önce 4 maddelik “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi, sonra 34.sü yapılan Abant Toplantısı sonucunda 11 maddelik bir sonuç bildirgesini yayınladılar. Bunlara paralel şekilde bazı “yetmez ama evet”çiler kendi kişisel açıklamalarını yaptılar. Ümit Kıvanç köşesinde “Çünkü ben aptalım” başlıklı bir yazı yazarken, Adalet Ağaoğlu “Enayilik etmişim” şeklinde bir açıklamada bulundu mesela. Yukarıda bahsettiğimiz bildirilerde ise yeni anayasa yapmanın mümkün olmadığı, tek adam otoritesinin kurulduğu, iktidarın etnik ve dinsel ayrımcılık yaptığı, yargının bağımsız olmadığı vb. tespitler yapılıp bu durumdan ancak hukukun üstünlüğüyle, demokrasiyle çıkılabileceği söyleniyor.
“Günaydın” mı demeliyiz?
Adalet Ağaoğlu ya da Ümit Kıvanç gerçekten samimi olabilirler. Gerçekten AKP’ye inanmış ve bu yüzden yanılmış da olabilirler. Ama bunun pek bir önemi yok. “Yetmez ama evet” sloganıyla ifade edilen politik tutum alışın tekil bireylerin ötesinde bir anlamı var çünkü. Çünkü, bu tutumun sahibini ve bu tutumla mücadele edilmesi gerektiğini iyi biliyoruz. Bunların emperyalist ülkelerle olan ilişkilerini (örneğin AB’ye olan aşklarının başka bir çok şeyin yanında kelimenin birincil ve ikincil anlamıyla “duygusal” olduğunu), AKP’ye olan aşklarını, sosyalizme olan düşmanlıklarını unutmadık. İşçi diyene, sömürü diyene, emek diyene, laiklik diyene, kamuculuk diyene gösterdikleri tahammülsüzlüğün yerini tarikatlardan, zorunlu din derslerinden, türbandan, özelleştirmelerden, özerkleştirmeden bahsedildiğinde empatinin, hoşgörünün, demokratik anlayışın aldığını görüyoruz. İşte tam bu yüzden “yetmez ama evet”çilerin bugünkü vaveylalarına inanmak, onlarla empati kurmak büyük bir safdillik olacaktır.
Günah çıkarabilirsiniz, ama hesap vereceksiniz
“Yetmez ama evet” tutumu liberal solun somut bir başlıkta sergilediği tutumun ifadesiydi. Liberal solu o kadar iyi özetliyordu ki sonraki yıllarda ana akımı da ifade etmek için kullanılır oldu. Fakat adları ne olursa olsun, ister liberal solcular, ister “yetmez ama evet”çiler, artık bunların solda bir kafa karışıklığı yaratmalarına, günah çıkarıp, bir sonraki görevlerine kadar, temizlenmelerine izin verilmemeli. O nedenle çerçeveyi bir kere daha çizmekte fayda var:
(*) Liberal solun 2010 referandumundaki “Yetmez ama evet” operasyonunun daha öncesinde yaptığı 2007 seçim operasyonu unutulmamalıdır. “Meclise Ufuk gerek” sloganıyla bağımsız milletvekili seçilen Ufuk Uras Meclis’teki çalışmalarıyla hiç de bağımsız olmadığını, tam tersine AKP’ye oldukça bağımlı olduğunu fazlasıyla göstermiştir. Bu tablo başka bir açıdan da okunmalıdır: Yıllarca kıyıda kenarda kalmış ve 2007 seçimleriyle ilk defa Meclis’te tekrar sosyalistlerin olacağına inanmış onbinlerce insanımız bir kez daha yenilgi psikolojisine sokulmuş, mücadeleyle sıcak bağ kurmaları engellenmiştir.
Bu haber en son değiştirildi 16 Mart 2016 20:51 20:51
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…