Erdal Eren'in anısına saygıyla: Emekçilerin ellerinde yükselecek sosyalizmi bu topraklara getireceğiz
Sinan Aydın yazdı: "Erdal Eren'in anısına saygıyla: Emekçilerin ellerinde yükselecek sosyalizmi bu topraklara getireceğiz"
13 Aralık 1980 tarihi 12 Eylül faşist darbesinin 17 yaşında idam ettiği genç bir devrimcinin aramızdan ayrılışının tarihi. Dün 36. ölüm yıldönümü vesilesiyle bir kere daha andığımız Erdal Eren’in mücadelesinin bugünlere taşıması önem arz ediyor.
Sinan Aydın
“Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor olsa da bu tür duygusal yönleri bir tarafa bırakmanızı istiyorum. Sizin binlerce evladınız var.
Zavallı ve çaresiz biriymişim gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Hepinize özgür ve mutlu bir yaşam diliyorum.
Oğlunuz Erdal.”
Bu sözler bundan 36 yıl önce 1980 darbesinin idam sehpasına gönderdiği Erdal Eren’in, daha doğrusu bize göre hep aynı yaşta kaldığı için Erdal kardeşimin ailesine yazdığı son mektubundan…
Gencecik yaşta gözünü dahi kırpmadan kendini ülkesinin bağımsızlığına adayan, 1980 faşist darbesine karşı durmaktan bir adım dahi geri düşmeyen 17 yaşında idam sehpasına gönderilen bir gencin ardında bıraktığı son cümleleri bunlar.
ODTÜ’lü Sinan Suner’in, MHP’li faşist bir bakanın koruması tarafından öldürülmesini protesto eden eylemde Er Zekeriya Önge öldürüldü. Bu eylem sonrasında 24 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında daha sonrasında üzerine şarkılar, şiirler yazılacak olan Erdal da vardı…
Yargılanma süreci aslında bir hukuksuzluk süreci olarak sürdürüldü. Sonuç olarak Erdal’ın Zekeriya Önge’yi öldüren kişi olmadığı bir çok bilimsel bulguyla açıklansa dahi “Ne zamandır kimseyi asmıyoruz asalım bu çocuğu ibret olsun” denilerek iddia edilen suç işlenirken 17 yaşında olan Erdal idam sehpasına gönderildi. Erdal’ın hayatını, mücadelesini ve onu idama götüren süreci şüphe yok ki hepimiz biliyoruz. Ancak Erdal’ın ölüm yıldönümünde yalnızca onu andığımız bir yazı yazmak bana göre Erdal’a ve verdiği mücadeleye en hafif tabiriyle ayıp olur. Onun için yalnızca onu andığımız bir tarih olarak değil, her sene yeniden sözünü verdiğimiz, yükselttiğimiz bir mücadelenin adı olmalıdır bu tarih.
Aslına bakarsanız günümüz bir çok anlamda 1980 dönemini hatta onu aşan bir tabloyu ifade ediyor. Abartı gelebilir. Siyasi partilerin feshedildiği, siyasetçilerin tutuklandığı, birçoğu çok genç yaşta olan insanın faili meçhuller ile sokak çatışmaları ve idam ile öldürüldüğü bir dönemden söz ediyoruz. Siyasi her türlü faaliyetin yasaklandığı, cezaevlerinin tıklım tıklım dolduğu ve tutukluların akıl almaz işkencelere maruz kaldığı bir dönem…
Bugüne bakarak yine de “şükür” denilebilir. Bizden daha büyük abilerimiz neler gördük neler diyerek yaşadıklarını anlatmaya başlayabilirler. Ancak burada bir nokta koymaya ihtiyacımız var. Çünkü bu hikayeler, deneyimler çok değerli olsa dahi aslolan geleceğin nasıl şekilleneceğidir. Geçmişimizi unutmayacağız ama önümüze bakacağız. Bugün Erdalların, Denizlerin, Harunların ve Mahirlerin verdiği mücadele ancak böyle gerçek anlamını bulabilir.
* * *
15 Temmuz darbe girişimi sonrası AKP’nin kendi darbesine soyunduğu bir gerçek. Cemaat ile mücadele adı altında haksız tutuklamalar, hukuksuz operasyonlar, KHK’lar ile işten atılan solcu akademisyenler, kapatılan dernekler… Liste uzayıp gider. Gelinen son nokta ile beraber AKP ne kadar 1980 darbesi ile benzer bir süreç yaşatsa dahi günümüz bir çok krizi de beraberinde getiriyor.
En genel anlamıyla sömürü düzeninin adı olan sermaye diktatörlüğü önünde hiçbir engel kalmadan çarklarını döndürmek istiyor. Daha fazla sömürü, daha fazla gericilik ve daha fazla emperyalizm uşaklığı… AKP tam da bunlar için görev başında ve ülkemizi her geçen gün daha büyük bir karanlığa sürüklüyor. Dolayısıyla, önümüzde iki yol bulunuyor. Ya daha fazla dibe batılacak ya da karanlıklar aydınlığa çıkacak.
Peki ama nasıl?
AKP son dönemde MHP ile anlaşıp meclise getirdiği Yeni Anayasa ve Başkanlık ile 2.Cumhuriyetin krizlerini aşmakta önemli bir adım atacağını belki de tüm kriz başlıkları bu süreç ile beraber geride bırakacağını umut ediyor. Ancak ya karşılarında beliren kriz başlıklarını atlıyor ya da başkanlığın her derde deva bir aşı olduğunu düşünüyor.
AKP’nin ne yapıp ne yapamayacağı ilerideki günlerde kendini daha da belli edecek gibi gözüküyor.
Gelelim bize… Sosyalist hareket bu süreçte ne yapacak?
Baştan söyleyelim umut odağı olacak, alternatif olacak. Tekil tekil bir çoğumuzun umutsuz olduğu bu tabloda sosyalizm umut olabilecek tek gerçek aşıdır. İnsanların patlayan bombalar, süren operasyonlar ve tutuklamalar ile korkutulduğu, liberal siyaset ile toplumsal muhalefetin bir şekilde teslim alındığı bu süreçte ancak bağımsız sosyalist hat umut olabilir.
Gerçek olacağız!
Gerçekleşmesi imkansız bir ütopyadan değil yeni bir dünyadan, yeni bir insandan bahsettiğimizi anlatacağız. Emekçilerin kuracağı yeni bir ülkenin nasıl olacağını hayal ettireceğiz. Hayal edeceğiz ve hayal ettireceğiz… Düşlerimizi gerçekleştirmenin ilk koşuludur bu.
Nasıl mı?
Alacağız elimize sosyalizm programını gerekirse kapı kapı gezeceğiz. Kampüslerde, mahallelerde, fabrikalarda anlatacağız derdimizi. Anlatacağız ki Erdal’ın düşlediği özgür ve mutlu yaşamı kuracağız. Anlatacağız ki emekçilerin ellerinde yükselecek sosyalizmi bu topraklara getirelim…
Erdal Eren’e saygı ve özlem ile…