Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

Esir bir toplumun silkinişi ve Türkiye

Reklam

Son günlerde edebiyatın bu denli gündemde olması şaşırtıyor. Bir medya ünlüsünün Sabahattin Ali’nin eseri olan “Kürk Mantolu Madonna” ile ilgili söylediği cehalet dolu sözler sosyal medyayı sarstı. Sosyal medyada bu cehalete ateş püskürülürken, edebiyatımızın yüz aklarından olan Sabahattin Ali’nin eserleri bir anda gündem konusu oldu.

Bu “edebiyat aşkına” üzülecek değiliz, aksine bize hatırlattıkları üzerinden yeni bir tartışmanın kapısını aralamak gibi bir derdimiz var.

Sosyal medyada başlayan tartışmayla beraber başka bir edebi eserin bugüne dair ne denli yol gösterici olduğu hatıralara geldi. Siyasal duruşundaki bulanıklığı ve dalgalı hali bir kenara bırakacak olursak, diğer bir toplumcu gerçekçi yazarımız olan Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları üçlemesinde kitaptaki karakterler üzerinden yapılan tespitler bugünkü toplumsal yapıyı da çağrıştırıcı unsurlar taşıyor.

Kitapta ulusal kurtuluş mücadelesi yıllarına ve işgal edilen İstanbul’da toplumsal yapının ruh haline odaklanılırken, özellikle karakterleri aracılığıyla işgalin ne anlama geldiği sorgulanır. İşgal altındaki İstanbul’da inançsızlık, boşvermişlik, erdemsizlik oldukça yaygındır. Dost düşman birbirine karışmıştır ve Kemal Tahir bunu şöyle ifade eder: “Oysa işgal altındaki bir şehirde, dost kim, düşman kim bilinmez!”[1]

Kitabın anlatısını bir yana bırakacak olursak belki de günümüzde toplum açısından en büyük problemlerden birini açığa çıkartmış oluruz. Toplumsal açıdan bakıldığında düzenin yarattığı sorunlar dizisi ve bunların boyutu öyle bir aşamaya gelmiştir ki; dost-düşman ayrımı birbirine karışmıştır. İnançsızlık hat safhadadır ve umut başka diyarlara kaçmakta aranmaktadır. Toplum esaret altındadır.

* * *

Bu durum hep böyle sürer mi?

Tıpkı kitapta olduğu gibi, bu durumun sürdürülemez olduğu ve başka bir noktaya doğru evrileceği açık. Düzenin yaşadığı sıkışmaların ve bu sıkışmalara verdiği yanıtların, içinden geçilen son bir haftadaki Musul operasyonu ve başkanlık tartışmalarında olduğu gibi, bir bütünlük taşıdığı çok net görülmektedir.

Bu bütünlükten süzülen şudur: düzenin sahipleri belirli bir mantık silsilesi içinde kendilerine yeni bir konum ararken, bu konumun dışında kalanlar açısından düzenin “esaret altına alma hamleleri” karşı konulmak zorunda olan salvolar haline dönüşmüştür. Dolayısıyla eski bir doğa kanunu olan “her etki kendi tepkisini yaratır” ilkesi toplumumuz açısından da bir doğa kanunu göstergesine çıkmış durumda.

Öte yandan, sözlerden “büyük bir tepki dalgası yükselmektedir, birikmektedir” gibi yüzyıllık beklentimize hâsıl olan bir tezin okuyucuya el altından verilmeye çalışıldığı sonucu çıkartılmamalı. Ancak her türlü anlık ve güncel tepkiselliğin tam da yukarıda ifade edilen doğa kanuna bağlı olarak ortaya çıktığını görmek gerekiyor. Örneğin bugün ardı ardına haberi gelen işçi grevlerinin tek başına sektörel ya da işyeri bazlı sorunlardan kaynaklandığı düşünülmemeli.

Düzenin yaşadığı sıkışma ve bu sıkışmanın doğurduğu “istikrarsızlık” hali ekonomik açıdan bir sarsıntıya neden olduğu sadece muhalif bir gözlükle Türkiye’yi okumaktan kaynaklanmıyor. Sermayedarlar açısından dahi mevcut durum “kaygı uyandırıcı” olarak nitelendirilirken, ekonomik göstergeler durumun vahametini de ortaya seriyor. 2016 yılında sadece turizm sektöründe değil, aynı zamanda imalat sanayinde de ciddi bir gerileme yaşandı. Bu durum büyüme beklentilerini aşağı yönlü bir biçimde çekerken, geçen yıla göre sanayi üretimi, birçok büyük sektörde dâhil olmak üzere, yüzde 4’lük bir küçülme yaşadı. [2] Sorunun anlık bir dalgalanmadan daha çok yapısal sorunların birikmesinden kaynaklandığı sermaye çevreleri açısından da teyit edilirken, hükümet tarafından sorunun geçici çözümü olarak “tüketim harcamaların yükseltilmesi” ve “finansal genişleme” önümüze konuluyor.

Gerçek bir kısır döngü… Ancak gene de sermayenin ciddi koruma duvarlarının olduğu ve bu koruma duvarlarının aşamalı olarak devreye sokulacağı gözden kaçırılmamalı.

* * *

Bu notu bir kenara yazdıktan sonra ardı ardına patlak veren grev haberlerinin de benzer bir içerikten kaynaklandığı görülmeli. Özellikle 2017 yılının başta metal sektörü olmak üzere toplu sözleşme yılı olduğu göz önünde bulundurulursa çetin bir yılın bizi beklediği görülmektedir. O nedenle bugünlerde açıklanan Ferrero, Cem Bialetti, Bakırköy vb… grev dalgaları ciddiyetle ele alınmalı ve tek başına işyeri odaklı-toplu sözleşme dönemi ürünü eylemliliklere dönüştürülmemeli.

Her dönem için bu bakış açısının doğruluk taşıdığı ve bunun bir yenilik içermediği bu tez için söylenebilir. Haklı olmakla beraber, bugün siyaset denilen vaka her başlıkta böylesi bir yalınlığa, sadeliğe ve “ezbere” dayanmalıdır. Dolayısıyla bakış açısının etkisi aynı zamanda doğrultulan ucun sivriliğiyle doğru orantılıdır.

Burada ucun bir kısmını, siyaset stratejisi olarak okunabilir, sivrileştirirken, diğer dokunulan ucu da unutmamak gerekiyor. Her bir eylemliliği bir yerelliğe sıkıştırmak için kırk takla atan sendikal çevreler bu durumun tersini yapmalarını beklememek gerekiyor. Örneğin bugün DİSK yönetimi açısından tüm “muhalif” tonlar toplu sözleşme yapılana kadardır. Bu yapıldıktan sonra AKP’li bir bakanın ya da CHP’li-HDP’li bir siyasetçinin yanında “tören” düzenleyebilir, kendi konfederasyonunuza bağlı sendika başkanının “şaka malzemesi” haline çevrilmesine göz yumarsınız.

Bu durumdan utanç duyulmamalı, aksine mücadele edilmelidir. Mesele kişilerin bugünkü şu ya da bu muhalif konumları değil, aksine net bir bakış açısına sahip olup olmadığıdır. Toplumun esaret altına alındığı bir dönemde net bir doğrultuya sahip olmayanlar, aracı amaçlaştıranlar yenilmeye mahkûmdur.

Öyleyse bu durumun tersini yapmak isteyenler kendi amaçlarını yaratmak için araçlarını da yaratmayı bilmelidir. Aksi durumda Esir Şehrin İnsanları’nda ifade edildiği gibi kim dost, kim düşman karıştırmaya devam edeceğiz.
[1] Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, Adam Yayınları, s.171, 1995

[2] http://www.dunya.com/ekonomi/dev-sektorler-buyume-hedefini-asagi-cekiyor-haberi-334153

Bu haber en son değiştirildi 21 Ekim 2016 11:17 11:17

Reklam

Önceki Haberler

Hamas: İsrail’in saldırılarını durdurması en önemli önceliğimiz

Hamas yöneticilerinden Sami Ebu Zuhri yaptığı açıklamada en önemli önceliklerinin İsral saldırılarının durdurulması olduğunu ifade…

25 Kasım 2024 00:41

İliç’teki heyelana ilişkin ÇED’i kapsayan yeni bilirkişi raporu: Bakanlık yetkilileri kusurlu değil

Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeni sahasında 13 Şubat'ta meydana gelen heyelanda 9 işçinin hayatını kaybettiği…

25 Kasım 2024 00:33

Tunceli Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan serbest bırakıldı

İçişleri Bakanlığı’nca kayyum atanan Tunceli Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan, savcılık sorgusunun ardından tutuklama talebiyle…

25 Kasım 2024 00:22

Narin cinayeti: Salim Güran’ın tutuklanmasına sebep olan raporun detayları ortaya çıktı

Narin Güran cinayetinde amca Salim Güran ve baba Arif Güran'ın araçlarının içinde bulunduğu 5 araç…

24 Kasım 2024 23:44

RTÜK Başkanı Şahin: RTÜK sansür kurumu değildir

Şahin, " Bilinmelidir ki RTÜK sansür kurumu değildir. Anayasamız net bir hükümle sansürü yasaklar" ifadelerini…

24 Kasım 2024 22:43

Saadet Partisi’nin yeni genel başkanı belli oldu

Dokuzuncu olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi'nde genel başkanlık için Kayseri milletvekili Mahmut Arıkan ile İstanbul…

24 Kasım 2024 20:09
Reklam