Gecikmeli bir Stalin yazısı*

Josef Visaryonoviç Cugaşvili’nin, “çelik” anlamına gelen lakabıyla bildiğimiz Stalin’in, 5 Mart günü ölüm yıldönümüydü.

Josef Visaryonoviç Cugaşvili’nin, “çelik” anlamına gelen lakabıyla bildiğimiz Stalin’in, 5 Mart günü ölüm yıldönümüydü.

Ölümünden sonra bile çeşitli argümanlarla hala saldırılsa da, 1927-36 yılları arasında sosyalist kuruluşun inşasını başarıyla gerçekleştirdiği herkes tarafından teslim edilmelidir. Harap olmuş bir ülkeyi, büyük ve önemli bir planlama ve askeri güç haline getirmek, içerde ve dışarda yaşanan tüm zorlukların üstesinden gelebilme ve tüm bunlarla beraber sosyalizmde ısrar etme ve sürdürme çabası Stalin’de vücut bulmuştur. Stalin’in planlı ekonomiye geçiş, tarımda kolektivizasyon ve sanayileşme hamleleri, SSCB’de köklü dönüşümlerin gerçekleşmesini sağlamıştır.

Ancak yazımızın konusu Stalin döneminde yapılanlar değil, bizzat bunları düşünen, planlayan, uygulayan bir kişinin bilim ile ilişkisi.

Stalin ve Bilim

Stalin hakkında yazılan (çarpıtılmamış) kitapları okuduğunuzda, onun, ortaya çıkan sorunları bilimsel bir yaklaşım içinde değerlendirerek yalın bir dille çözmeye çalıştığını fark edersiniz.

Stalin erken yaşta diyalektik, materyalizm ile tanışır ancak Parti’ye girdikten sonra “pratik”, “teknik”, “strateji uzmanı” gibi özellikleri daha öne çıktığı için onun bilime, felsefeye, edebiyata yatkınlığı çok bilinmez. Oysa ki Stalin’in bilime olan merakı, kurduğu hayallerin sınırını zorlamış, sosyalist bir ülkenin inşası için ciddi bir yaratıcılığı, elbette kuruculuk misyonunu, diğer taraftan planlamayı beraberinde getirmiştir. Stalin, tüm bunları hayata geçirirken sırtını tarihe yaslamış, ayaklarını bilime basmış, gözlerini Marksizme dikmiştir. SSCB’de bilimsel gelişmelerin temeli tam da bu dönemlerde atılmıştır.

Dilbilimi tartışmalarında Holopov’a şunu söyleyecektir:

”Marksizm, doğanın ve toplumun gelişimini yöneten yasaların bilimidir: Ezilen ve sömürülen yığınların devriminin, bütün ülkelerde sosyalizmin zaferinin, yeni komünist bir toplum inşa etmenin bilimidir. Marksizm bir bilim olarak yerinde sayamaz; gelişir ve ilerler. Marksizmin, gelişimi içinde, yeni deneyim ve yeni bilgilerle kendisini zenginleştirmesi kaçınılmazdır- dolayısıyla onun çeşitli formülleri ile yargılarının zorunlu olarak değişmesi; yerlerini, yeni tarihsel görevlere uygun düşen yeni formül ve yargılara bırakması kaçınılmazdır. Marksizm tüm çağlar ve dönemler için zorunlu, değişmez yargı ve formülleri kabul etmez. Marksizm, her türlü dogmatizmin düşmanıdır.”

Kadehler bilime kalkarken…

Stalin, 1936 Mayısında, yükseköğrenim işçilerinin bir toplantısında kadehini bilim için kaldırdı:

“Bilimin serpilip gelişmesine! Kendisini halktan ayırmayan, halktan uzak durmayan, halka hizmet etmeye, tüm başarılarını halkın hizmetine sunmaya hazır olan, zoraki değil gönüllü olarak, seve seve halka hizmet eden bilime…

Gelişim boyunca bilim, her türlü engellemeye ve güçlüğe karşın, eskiyi parçalayıp yeniyi kurabilen birçok cesaretli insan tanımıştır. Galileo, Darwin ve yaygın olarak tanınan diğer pek çoğu, bu türden bilim insanlarıdır. Böylesi bilim Corythaeus’larından birini burada anmak isterim; o aynı zamanda modern bilimin en büyük insanıdır; öğretmenimiz, yol göstericimiz Lenin…”

Stalin’in bilime verdiği önem toplumda ciddi ilerlemeler sağlar. O, bir taraftan bütün halkların politik, teknik ve ekonomik yaşamını en yüksek ve eşit bir dağılım sağlayacak şekilde planlamaya çalışırken, diğer taraftan kültürlerin yaşaması için gelişime her zamankinden daha fazla önem verecektir. Elbette bütün bunların insanın sınırını zorlaması ile, saf bir yaratıcılığı öne çıkarılması ile olabileceğini bilir ve bunun için öncelikli olarak toplumun eğitimini zorunlu kılar.

Şöyle der:

”Ayrıca, toplumun üyelerinin mesleklerini özgürce seçebilmeleri ve tüm ömürleri boyunca tek bir mesleğe bağlı kalmamaları için genel, zorunlu, politeknik eğitimin başlatılması gerekmektedir.” (SSCB’de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları)

“Uzun yolculuklar, ancak büyük gemilerle mümkündür”

Bu yazının kurgusunu yaparken hiçbir sorun yaşamadım. Stalin gibi bir insana dair yazacak o kadar çok şey vardı ki, yeni notlar aldım, geçmiş yılların notlarına baktım ve ne yazacağımı bilerek bilgisayar başına oturdum. Ancak ve maalesef internet bazen çok acımasız olabiliyor. Stalin hakkında bir küçük bilgiye bakmak için arama yaptığımda karşıma liberal bilimkurgu yazarı H.G. Wells’in 1934 yılında Stalin ile yaptığı bir röportaj çıktı. Okumadan geçemedim ve bittiğinde sadece Stalin’in verdiği cevaplar gözümün önüne geliyor, aklımda uçuşuyordu.

Dolayısıyla buradan sonra belki bir başka yazıda tekrar konuyu ele almak üzere kesip, röportajın çok küçük bir kısmını paylaşıyorum:

Wells: Ama çok farklı türden kapitalistler var. Sadece kârı, zengin olmayı düşünenler var. Bir de fedakârlık yapmaya hazır olanlar. Morgan’ı ele alalım. O sadece kârını düşündü, bir parazitti. Sadece servet biriktirdi. Ama bir de Rockefeller var. O müthiş bir örgütçü, petrol sevkiyatının örgütlenmesi konusunda örnek almaya değer bir iş çıkardı. Veya Ford. Elbette Ford bencil. Ama onun tutkulu rasyonel üretim modelleri, sizin de ders almanız gereken modeller değil mi?

Bana öyle geliyor ki, bu şartlar altında, iki dünya arasındaki karşıtlığı ön plana çıkarmak yerine, bütün yapıcı hareketleri birleştirmeye, tüm yapıcı kuvvetleri mümkün olduğunca tek bir hatta buluşturmaya çabalamalıyız. Sanırım ben sizden daha soldayım Bay Stalin; eski sistemin sonunun, sizin düşündüğünüzden daha yakın olduğunu düşünüyorum.

Stalin: Bana öyle geliyor ki Bay Wells, siz siyasi iktidar meselesini epey önemsiz görüyorsunuz, çünkü algılamanızın tamamen dışında görünüyor. İstedikleri kadar iyiniyetli olsunlar, iktidarı ele geçirme ve elde tutma sorusunu ortaya atmayanlar, ne yapabilirler ki? En iyi ihtimalle, iktidarı alan sınıfa yardımcı olabilirler, ama dünyayı tek başlarına değiştiremezler. Bu sadece, kapitalist sınıfın yerini alarak egemen olacak büyük bir sınıf tarafından yapılabilir. Bu sınıf da işçi sınıfıdır.

Elbette, teknik aydının yardımı kabul edilmelidir ve ona da yardım edilmelidir. Ama teknik aydınların bağımsız bir tarihsel rol oynayacağını düşünmemeliyiz. Dünyanın dönüşümü büyük, karmaşık ve acılı bir süreç. Bu büyük görev için, büyük bir sınıf gerekir. Uzun yolculuklar, ancak büyük gemilerle mümkündür.

Wells: Evet, ama uzun yolculuklar için bir kaptan ve dümenci şarttır.

Stalin: Bu doğru. Ama öncelikle gereken, büyük bir gemidir. Gemisiz bir dümenci aylak bir adamdan başka nedir ki?

Wells: Büyük gemi bir sınıf değil, insanlık.

Stalin: Bay Wells; belli ki siz, her insanın iyi olduğu varsayımıyla yola çıkıyorsunuz. Oysa ben, pek çok kötü adam olduğunu unutmuyorum. Burjuvazinin iyi olduğuna inanmam.

(Röportajın tamamı için: http://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/270-sayi-165/736-joseph-stalin-ve-hg-wells-tartisiyor-marksism-ve-liberalizm)

 

* Yazıyı Manifesto’nun yayın kuruluna göndermek üzereydim ki, Yordam Kitap’ın sosyal medyada yaptığı Stalin paylaşımını kaldırdığına dair açıklamayı okudum. Yazık… Stalin’i daha fazla okuyup tartışmak ise kuşkusuz bizim sorumluluğumuz. İyi ki yaşadın Stalin Yoldaş…