Röportaj: Merve Bahtiyar
Türkiye son birkaç yılda gündemin hızla değiştiği günlerden geçiyor. Türkiye’nin gündemine gelen konularda uçlarda yaşanan tartışmalar ve uygulamalar, gündemin hızıyla birlikte siyasetin olağan işleyişini de etkiliyor.
Yine böyle bir dönemde birkaç haftada bir patlayan bombalarla şekillendirilen bir ülkede, Gazete Manifesto olarak Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Merkez Komitesi Üyesi Kurtuluş Kılçer ile bir röportaj gerçekleştirdik.
İki bölüm halinde yayınlayacağımız bu uzun röportajın ilk günkü bölümünde, Kurtuluş Kılçer komünistler açısından patlayan bombalar ile Türkiye, emperyalizm ve Ortadoğu’da ortaya çıkan tablo, üzeri çizildi çiziliyor denilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “geleceği”, yeni anayasa süreci, Kürt hareketi ve sosyalist solun ilişkileri üzerine sorularımızı yanıtlıyor.
“Emperyalist-kapitalist sistem kaos yaratarak toplumu pasifize ediyor”
-Bugün ülkemizdeki siyasal gelişmelere dair bir kaç soru sormak isteriz. Bombalarla birlikte ülkemizde bir kaos yaşanıyor gibi. Sizin daha farklı bir bakışınız oldu. Kaos değil “psikolojik harp” dediniz. Bunu biraz daha açar mısınız…
-Kurtuluş Kılçer: Bugün ülkemize, Avrupa’ya ve hatta Suriye’ye bakarsanız, belirsizlik, kargaşa, korku ortamı görürsünüz. Bunu büyük fotoğraf olarak kaos şeklinde açıklayabilirsiniz. İşin bir boyutu bu.
Ancak biz marksistlerin bir işi, “görünen biçim”in ardındaki özü açıklamak olmalıdır. Kaldı ki, emperyalist-kapitalist sistemin tam da amacı budur, kaos yaratarak toplumu pasifize etmektir. Ancak bu siyasi güçler açısından bir kaos yoktur ve aslında bu ortamı bilinçli bir şekilde yaratırlar. İşte bu gerçekleri bizim ifşa etmemiz gerekiyor.
Açıkçası tablo şudur. Emperyalizmin, AKP iktidarının, Kürt siyasi hareketinin, bölgesel güçlerin aktör olarak devrede olduğu bir savaş süreci yaşanmaktadır. Her savaşta olduğu gibi bu savaşın da ‘psikolojik harp’ yöntemleri devreye girmektedir. Bombalar birileri tarafından ya da yol verilerek patlatılmaktadır. Bu yüzden düzen, bütün kurum ve aktörleriyle, bu alçaklığın bir parçasıdır. Emperyalizm ve sermaye düzeni bu gerçekliği ile görüldüğünde emekçi halkın gözü açılacaktır.
“Karşımızdaki aktörlerin politikası halkımıza katliam olarak dönmektedir”
-Bu yaşananlardan sorumlu olarak bir tarafta Erdoğan’ın “saray çetesi”ni diğer tarafta ise emperyalizmi ve “piyonlarını” görenler var. Mesele böyle ele alınabilir mi?
-KK: Bütün parametreleri yerli yerine oturtmak gerekiyor. Her şeyi “saray çetesine” bağlarsanız, Kürt siyasi hareketinin bugün siyasal yanlışlarını göremezsiniz, ya da emperyalizmin asıl derdinin ne olduğunu… Yine aynı şekilde her şeyi emperyalizme bağlarsanız, bu da toplumsal ve siyasal dinamikleri yok saymak anlamına gelir.
Oysa ki gerçekte sınıflar mücadelesi vardır ve siyasi güçlerin emekçi halklara saldırıları ve birbirlerine karşı mücadelesi. Karşımızdaki düşman güçler ya da siyasi güçler bilinemez filan değildir. Tersine bütün bu güçlerin niyet, hedef ve adımlarını net olarak ortaya koyup ifşa edeceğiz, emekçilere doğru yolu göstermek için.
Bütün bu denklemin özünde Suriye ve Irak’ta emperyalizm tarafından yeniden şekillendirilen parçalama siyaseti vardır. Bu objektif durumu pragmatist olarak yorumlayan Kürt siyasi hareketinin savaş politikası bulunuyor, bunun yanında bu savaşı yükselterek kendi iktidarını milliyetçilik kalkanıyla sürdürme arayışında bulunan AKP’nin başkanlık hedefi bulunmaktadır. İşte karşımızdaki bu aktörlerin politikası bizlere, halkımıza katliam olarak dönmektedir. Öğleyse bu sorumlulardan hesap soracak bir mücadele hattını örmemiz gerekiyor.
Söylediklerimiz açık ve bu açıklık siyasal tutum almada netlik sağlamaktadır.
-Önümüzdeki döneme dair siyasal gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin Erdoğan gidiyor mu gitmiyor mu diye bir tartışma var. Sizce Erdoğan gidici mi, bu sürece dair bakışınızı sorsak…
Bu eksende bir sağlıksızlık var. O yüzden bu konuya dair uzunca şeyler söylemem lazım.
Öncelikle AKP iktidarının ve bu iktidarın gerici ve işbirlikçi karakterinin tartışma götürmez bir tepki yaratması Türkiye açısından çok önemli. AKP’nin emperyalizmin oluru ve desteği ile Türkiye’de iktidar yapıldığı herkesin malumu. AKP tek başına bir parti değil, aynı zamanda ülkemizde karşı-devrimci dönüşümün kurucu aktörü. Mücadelemizin bu gerici dönüşüme karşı olduğu açık.
Türkiye’de AKP’ye yönelik halk tepkisini gören sadece biz değiliz. Aynı zamanda emperyalizm de bu tepkiye bugün oynamaktadır. Amaç emperyalizm açısından kendi çıkarlarını, özellikle Ortadoğu’da hayata geçirmektedir. Burada temel kriz başlığı Kürt sorunudur ve bu sadece AKP’nin değil bir sermaye devleti olarak Türkiye’nin ya da başka bir deyişle İkinci Cumhuriyet rejiminin karşılaştığı önemli kriz başlığıdır. Emperyalizmle açıyı tam olarak buraya yerleştirmek gerek, yoksa Suriye politikasında emperyalizmle uyumsuzluğu açının-sorunun ana kaynağı olarak tek başına değerlendiremeyiz.
“ABD’den medet ummak, Gül’den umut beslemek, emekçi halkımız için ölümlerden ölüm beğenmektir”
İkinci olarak düzen siyasetinde, Erdoğan karşıtı tepkinin, “restorasyoncu” alternatif arayışlar ortaya çıkardığını da görmemiz gerek. Yani Erdoğan tepkisine karşılık olarak düzen alternatifler çıkarabiliyor.
Liberalizm tarafından belirlenen CHP ve HDP tam da bu fay hatlarına oynamaktadırlar bugün. Ya da AKP içinde Gül versiyonu olarak karşımıza çıkmaktadır bu durum. Kısacası ABD’den medet ummak, Gül’den umut beslemek, tıpkı Erdoğan gibi ölümlerden ölüm beğenmektir emekçi halkımız için.
Bu konuda mutlaka sağlam bir duruş içinde olmamız gerek, yoksa siyaset yapayım derken düzen siyasetinin bir parçası haline gelmek işten bile değildir. Bu tuzağa emekçi halkımızı düşürmememiz gerekir, bizim bir işimiz de budur.
Özellikle Erdoğan gitsin de ne olursa olsun politikası yanlış politikadır. Erdoğan ve gerici AKP’ye karşı çıktığımız gibi İkinci Cumhuriyet olarak kodladığımız bu işbirlikçi ve gerici düzenin bütün alternatiflerine de karşı durmamız gerekiyor. Hele emperyalizmin yöneliminde liberal bir odak devreye sokulmak isteniyor ise…
-Ama dönem dönem Erdoğan gidiyor tartışmasının bu kadar görünür olmasının bir dayanağı yok mu?
-KK: Şimdi mesele şu; tartışma eksenimizi, ortaya çıkan her türlü gelişmeyi Erdoğan gidiyor üzerinden yorumlama alışkanlığından çıkarmamız gerekir. Çünkü Erdoğan ya da AKP iktidarı kukla bir iktidar değildir. Toplumsal dinamikler, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar, özellikle ordu başta olmak üzere Türkiye’deki bütün siyasi aktörlerin duruş ve politikaları belirleyici etkiye sahip. Tıpkı emperyalizmin ülkemize yönelik müdahaleleri gibi.
Ancak sanki şöyle bir durum oluşuyor, kafaya Erdoğan takıldığı için, bütün musibetin kaynağı olarak görüldüğü için, ciddi bir halk tepkisi de bulunduğu için yaşanan her gelişme bu soru etrafında açıklanmaya çalışılıyor. Her siyasal olay, “aha Erdoğan gidiyor” gibi kestirimlere vardırılıyor.
Açıkçası neredeyse 3-4 yıldır Erdoğan gidiyor, gitti gidecek tez ve öngörülerin sürekli büyük analiz şeklinde sunulduğu bir tablo var karşımızda. Mesele bu kadar basit değil. Ne Erdoğan düzenden daha büyük, ne de her gelişme Erdoğan merkezli… Buradan asla Erdoğan’ın rolünü küçültme gibi bir niyet okunmasın. Ancak söylediğim bilimsel bir yaklaşımla karşı karşıya bulunmadığımızdır.
“Uzun vadede emperyalist sisteme uyum sağlamayan hiçbir düzen aktörünün şansı yoktur”
-“Erdoğan gidiyor” söyleminin arkasında emperyalizmin yöneliminde liberal bir odak devreye sokulmak istenmesi olduğunu söylediniz. Öyleyse nereye bakacağız?
-KK: Sermaye düzeninin bütün aktörlerinin konum ve ittifaklarına bakacağız, bunun toplumsal yapıdaki karşılıklarını iyi göreceğiz. Örneğin dün gerici-emperyalist-liberal ittifak AKP ile iktidar olmuşken bugün Kürt sorunu merkezinde AKP-Ordu arasında daha fazla yakınlaşma olduğunu bilelim. Cemaate karşı operasyonu anlamamız ve tırnak içinde söylersek kime karşı yapıldığını iyi görmemiz gerekir.
Bir başka şey emperyalizmin yönelimleridir. Emperyalizm, Türkiye’yi gözden çıkarmış değildir ancak Türkiye’nin de istediği bir kıvamda olmadığı bilinmelidir. Tekrar edersem Suriye’de ortaya çıkan sonuç ve olasılıklar, bugün Kürt sorunu bağlamında AKP ve devlet açısından bir nasırdır.
Uzun vadede emperyalist sisteme uyum sağlamayan hiçbir düzen aktörünün şansı bulunmuyor. Eğer böyle giderse Erdoğan’ın yeri yok, ancak düzen sürecek. Bizim buraya bakmamız lazım. Menderes, Demirel ve Özal, aynı şekilde bu toplum için bir “nefret” objesi durumuna gelmişti. Ancak ana halka olarak burayı görmemiz büyük hata yaptırır. Nasıl Erdoğan karşıtlığı üzerinden yapılandırılan alternatif düzen içi yeni oluşumlar bizi şaşırtmıyorsa, yine düzenin ihtiyaçları gereği Erdoğan kalırsa da kimse şaşırmamalıdır.
Nasıl emperyalist sisteme uyum sağlamayan düzen aktörünün şansı azsa aynı şekilde şunu da net olarak söylememiz lazım. Türkiye ile emperyalizm arasındaki ilişkiler pamuk ipliğine bağlı değil. Güçlü ve köklü ilişkiler var.
“Havuç ve sopa politikasıyla yol alan bir süreç yaşıyoruz”
-Peki bu çerçevede siz TKH olarak ne görüyorsunuz?
-KK: Eğilim, kelimenin gerçek anlamıyla “islamcı-faşist” bir diktatörlüğün zor olacağı, ancak Erdoğan iktidarının “zor-dayatma” yöntemiyle yani otoriterleşerek rejimi oturtmaya yöneleceği, bunun bir açıdan zayıflık bir açıdan ise düzenin sınırlarıyla ilgisi olacağıdır.
Bakın havuç ve sopa politikasıyla yol alan bir süreç yaşıyoruz. Yeni anayasada havuçlar verilecek, başkanlık ise dayatılacaktır. Alevilere haklar verilecek, Kürt sorununda çatışma ise devam edecektir. Düzen Erdoğan’dan büyüktür. Çünkü ortaya çıkan sorunlar bir Erdoğan sorunu değil bir devlet sorunu olarak telakki edilmelidir bugün.
Dün olduğu gibi bugün de istikrarlı bir düzen olamayacağı gerçeğini bilmemiz lazım, o yüzden her türlü istikrarsızlıktan Erdoğan’ın kalıp kalmayacağını tartışmayı bırakmamız lazım, bunun toplumsal karşılıklarının görülmesi daha önemlidir.
Bu ortalamacılık ya da her şeyi söyleyen değil, tersine gerçekçi bir yaklaşımdır. Bombalar patlar, Erdoğan gidiyor, düğmeye bastılar. Sarraf tutuklanır Erdoğan gidiyor, Rus uçağı düşürüldü Erdoğan gidiyor… Hayır her siyasi adımın neden ve sonuçları başka olabilir, AKP iktidarı buradan etkilenir.
-Peki ama bu krizler aşılamaz mıdır ya da AKP’lilerin 1 Kasım seçimlerinden sonra “Gezi türbülansını atlattık” söylemleri bu krizleri aştıklarını değerlendirdikleri anlamına gelmiyor muydu?
-KK: Sermaye düzenin nasıl bir yönelime gireceği önemli bir sorundur. Buna yanıt verdiğimizi düşünüyorum. İkinci Cumhuriyet rejimi yerleşme ve mutabakat sorununu aşamamıştır. Geriye dönüşün mümkün olmadığı bu tabloda ciddi siyasal krizlerle yol alan bir süreç yaşıyoruz. Bu sürecin mutlaka bir yere bağlanacağı açık, havada kalan bir süreci siyasal bir rejim daha fazla taşıyamaz.
Tam da burada her siyasi aktör gibi AKP de hamle yapmakta, gelişmelere dönük politika üretmektedir. Özellikle Suriye’de ortaya çıkan denge ve Kürt sorununda yaşanan çatışma sürecinin sonuçları belirleyici olacaktır.
AKP başta olmak üzere bütün siyasi aktörlerin sınırları bulunmaktadır ve aynı zamanda bütün siyasi hareketler “direnmektedir” ve hamle yapmaktadırlar. An itibariyle kestirimlerde bulunmak yerine, orta ve uzun vadede düzenin nasıl bir sürece yöneleceği bizler açısından daha önemlidir.
“Sermaye düzeni, Erdoğanlı ya da değil, ancak AKP’nin açtığı bir yolda yol alacaktır”
Bu süreç, İkinci Cumhuriyet rejiminin yerleşme sancılarıyla geçecek, istikrarsız bir dönem olarak karakterize olacak ve yapılacak anayasa ile belli bir yola girecek bir süreç olarak tarif edilmelidir. Sermaye düzeni, Erdoğanlı ya da değil, ancak AKP’nin açtığı bir yolda yol alacaktır. Bu yolun, bugünkü siyasi denklemde, emperyalizmle karşı karşıya gelecek bir karakter kazanacağı gibi şeyleri asla düşünmüyoruz.
Şimdi burada kritik bir tablo durmaktadır. O da Kürt sorunu. Emperyalizm başlığı ile Kürt sorununun neredeyse iç içe girdiği bir durumla karşıyayız ve komünist hareket bu denklemi sağlam ideolojik konumlanışıyla açacaktır.
Eğer bu süreçte ciddi bir kırılma yaşanacaksa, yani Türkiye’de süreç bir iç savaş ortamına dönüşecekse, burada emperyalizm konusu gerçek bir kırılma haline gelecektir ya da Türkiye emperyalizmle uyumlu yeni bir noktaya taşınmak istenecektir. Net şeyler söylemek için biraz vakit gerekir. Önemli olan komünistlerin topluma ne söylediğidir.
“Erdoğan’ın saltanatını sallayan Haziran Direnişi idi”
-Bir kaç Türkiye’nin içinden geçtiği sürecin emperyalizmle karşı karşıya gelecek bir karakteri olmayacağını vurguladınız. Erdoğan ile ordu arasında Kürt sorunu üzerinden bir yakınlaşma olduğunu söylediniz. Erdoğan gidiyor mu gitmiyor mu diye bakmayacaksak halkın tepkisini de düşünerek ne yapılmalı diye sorsak…
-KK: Bütün bu olgulara baktığımız da hemen, apar topar, an olarak Erdoğan gidiyor gibi bir yaklaşım çok doğru değildir. AKP iktidarı, toplumsal gücü, Kürt sorununda yaşanan krizin bir devlet sorunu haline gelmesi gibi olgularla değerlendirildiğinde “hemen” gitmez, Erdoğan’sız bir alternatif bu açıdan “hemen” ortaya çıkmaz.
Bütün bu söylediklerimin, zaman dilimi açısından “kısa vade” ile ilgisi olduğunu özel olarak ayrıca belirtmek isterim, böyle bir şerh düşeyim, dedim ya gelişmeleri tam olarak görmek için vakit gerekir. Bütün bunlarla beraber bugün Erdoğan’ın daha fazla tartışılıyor olması da mutlaka yakın dönem projeksiyonumuzda yer etmek durumundadır.
Kafayı “gidiyor gitmiyor”a değil şuna yormalıyız: Bu gerici rejime karşı tepkiyi, bu tepkinin sembolize olduğu Erdoğan karşıtlığını emperyalizme ve düzen güçlerine bırakmayacağız. Erdoğan’ın saltanatını sallayan Haziran Direnişi idi. Bütün sahte güçlerle de mücadele ederek “AKP ve Erdoğan’da sembolize eden gerici rejime karşı mücadeleyi yükseltmek durumundayız.
-Yeni anayasa süreci de buraya mı oturuyor?
-KK: Evet, yukarıda ifade ettiğim gibi sermaye düzeni bir sıkışma yaşamaktadır ve bu sıkışmayı aşmak için yeni bir anayasa gündeme getirilmektedir. İkinci boyutu ise, yeni anayasa aslında AKP eliyle kurulan gerici rejimin, bizim kodlamamızla İkinci Cumhuriyet rejiminin son noktasını koyma girişimidir.
12 Eylül anayasası ile hesaplaşma ya da sivil anayasa söylemi tam bir demogojidir. AKP tarafından önerilen anayasa son kertede, dayattıkları rejimin kitabı olacaktır. Bu açıdan hem 12 Eylül anayasasının devamıdır hem de gerici bir rejimin anayasası olarak gerici bir içeriğe sahip olacaktır. Meclis tasdik kurumuna inecek, Meclis’i fesih yetkisi başkana bırakılacak, Anayasa mahkemesine üye atamak yine başkan yetkisinde olacak. Söylenenler, okuduklarımız bunlar. Buradan çıkacak olan bize göre daha otoriter bir yönetim biçimidir.
Bugün AKP toplumsal kesimlerinin rızasını almak için havuç politikası uygulamaktadır. Popülist ve ucuz politikadır bu. Gericiliği örneğin Aleviliği seçmeli ders yaparak, sanki Alevilere hak veriyor gibi görünüp, aslında meşrulaştırma adımlarıdır bunlar. Savunulması gereken zorunlu din derslerinin kaldırılmasıdır. Alevi inancına sahip yurttaşların ağzına bal çalarak gerici uygulamaların artık anayasal bir zemine kavuşması ile karşı karşıya kalacağız.
Tam da bu yüzden AKP eliyle kurulan bu rejimin yeni anayasasına kökten karşı çıkılmalı, meşruiyet katacak adımlardan uzak durulmalıdır.
Yarın: RÖPORTAJ II – Komünistler ne yapacak?
Bu haber en son değiştirildi 5 Eylül 2017 03:19 03:19
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyetiyle 11 yıl 8 ay hapis…