İbrahim Karagül yine kendisine hakim olamadı: Türkiye, Suriye’ye müdahale etmeli!
Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül yine kendisine hakim olamadı.
Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, bugün “Türkiye Suriye’ye müdahale etmeli!” başlığıyla yayınlanan yazısında “Türkiye Suriye meselesine doğrudan müdahil olmalıdır. Buna askeri harekât da dâhil” diyerek, “Bu müdahale olmazsa, birkaç yıl sonra Türkiye’nin parçalanmasını tartışıyor olacağız” diyor.
AKP eliyle kurulan ve yerleşme sancıları çeken rejime de atıf yapmayı ihmal etmeyerek “Bugün cesur karar verenler ise, yarının Türkiye’sinin kurucu unsurları olarak anılacaklardır” diyen Karagül, “Tahran ve Moskova’nın Suriye’de yürüttüğü savaş Türkiye’ye karşı bir savaştır. Bu iki ülke aslında doğrudan Türkiye ile savaşmaktadır. Bunun gizlenecek hali kalmamıştır” ifadelerini kullanıyor. Moskova ve Tahran’ın Suriye’yi Türkiye’yi tehdit edecek şekilde dizayn ederek bir garnizon ülkeye çevirdiğini ve Suriye üzerinden onlarca yıl Türkiye’yi vuracak şekilde planlar yaptığını iddia ederek “buna asla müsaade edilmemeli, edilmeyecek de.” diye ekliyor.
Kendi sorduğu “Suudi Arabistan’ın başını çektiği, Körfez ülkeleri ile Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin de destek vereceği yeni bir Suriye savaşı mı başlıyor?” sorusuna cevabını da “Türkiye; bu iki ülkenin Sünni Arapları, ılımlı muhalifleri, ülke nüfusunun ezici çoğunluğunu yok sayıp, onları tasfiye edip, milyonlarcasını dışarıya sürüp, PYD-IŞİD ve rejim üzerinden kontrol edilebilir bir cephe ülke inşa etme projesinin nasıl bir intihar saldırısı olduğunu bilmeli, biliyor da. Suriye’nin insansızlaştırılmasının, mülteci krizinin bir proje olduğunu biliyor, bilmeli de. Bu hazırlıkların, projenin Türkiye’ye yönelik saldırı kampanyasının ilk adımları olduğunu biliyor, bilmeli de.” sözleriyle cevap veriyor.
Karagül, “Bu tehlikeyi bertaraf etmek için, bir yerde durdurmak için Türkiye gerekirse açık savaşa girmelidir, girmek zorunda da kalacaktır. Geç kalmış her günün ülkeye faturası çok ağır olacağı gibi, bir süre sonra tehlikeyi bertaraf etme fırsatı da kalmayacaktır.” sözleriyle Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun temennilerini açıkça ifade ediyor.
Sünni-Şii çatışmasını fırsata çevirmek
Bölgede önümüzdeki dönem bir Sünni-Şii çatışmasının heveslisi olduğunu gizlemeyen yandaş gazeteci “Riyad yönetiminin ardı ardına yaptığı açıklamalar, asker hazırlandığına dair söylentiler, bölge ülkelerinden gelen destek açıklamaları, İran’dan yükselen tehdit ve şantajlar önümüzdeki haftalarda Suriye üzerinde yaşanacak büyük restleşmenin habercisi olarak okunabilir mi?” diyerek son haftalarda emperyalizmin memnuniyetle karşıladığı Riyad merkezli blokun niyetini de ortaya koymuş oluyor.
Suriye Ordusu’nun ülkenin kuzeyindeki ilerleyişiyle birlikte cihatçıları süpürerek Halep’i kuşatması sonucu İslamcı teröristlerin bölgeden Türkiye sınırına doğru kaçmasını ise insani trajedi olarak değerlendiren yandaş gazeteci bu durumu da savaşa girmek için bir gerekçe olarak ele alıyor.
“(…) mesele Suriye olmaktan çıkmıştır; özellikle Türkiye için vahim bir gerçekle yüzleşme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Hem Suriye’deki gelişmeler hem de terör üzerinden içeriye servis edilen işgal girişimleri ülkemizi acı bir karar vermeye zorlamaktadır.” girizgâhından sonra da “Bu tehlikeyi bertaraf etmek için, bir yerde durdurmak için Türkiye gerekirse açık savaşa girmelidir, girmek zorunda da kalacaktır. Geç kalmış her günün ülkeye faturası çok ağır olacağı gibi, bir süre sonra tehlikeyi bertaraf etme fırsatı da kalmayacaktır.” diyerek Türkiye’nin savaşa girmesi için sabırsızlığını gizleme ihtiyacı da hissetmiyor.
Riyakârlığın sonu yok: aklına ulusal egemenlik gelmiş
5 yıldır AKP’nin, cihatçı çeteler aracılığıyla Suriye’ye yönelik saldırılarından sonuç alamamış olmasının verdiği öfkeyle yaptığı akıl dışı değerlendirmelere bir de NATO, ABD emperyalizmine ve müttefiklerine gözdağını eklemeyi de ihmal etmiyor Karagül.
Suriye’de savaşa girmeyi “öz savunma” olarak adlandıran yandaş gazeteci bunun “ittifaklara terk edilemeyeceğini söyleyerek emperyalizme restini de çekiyor.
AKP’nin senelerdir yaptığının Suriye’nin egemenliğini ihlal etmek olduğunu küstahça hiçe sayan sahibinin sesi, bir de Türkiye’yi emperyalizmin kucağına oturtanlar kendileri değilmişçesine utanmadan “Hiçbir ülke, ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü, iç barışını, bölgesel güvenliğini içinde bulunduğu ittifakların, uluslararası organizasyonların mutlak denetimine terkedemez. Onların inisiyatifine bel bağlayamaz. Ülke olmanın, devlet olmanın, millet olmanın, bağımsız olmanın en önemli şartı budur. Bu yoksa öyle bir ülke de, devlet de yoktur.” sözlerini sarf edebiliyor.
Karagül, “İçinde bulunduğumuz ittifak çevreleri, bugün açıktan terör örgütleriyle ortaklık kurup Türkiye karşıtı hareket ediyorsa, bu ülkeyi içten vuruyorsa, o örgütlere silah sağlıyorsa, Suriye savaşını Türkiye içine servis ediyorsa, Suriye’de çözümü imkânsızlaştırıyorsa, bu sürüncemede bırakma haliyle bizi kötü bir sona sürüklüyorsa, onlara bel bağlamamız, onlardan destek beklememiz, bu ülkenin geleceğini karartmak olacaktır.” sözleriyle Erdoğan ve Davutoğlu’nun da bir an önce harekete geçmeleri için çağrı yapıyor.
Son günlerde ABD’ye uzaktan adeta “meydan okuyarak” milliyetçi hezeyanları fırsata çevirmeye çalışan Erdoğan için ortayı yapıyor yani.
Emperyalizme isyan!
Bugüne kadar emperyalizmine, kendilerine bölgede hiçbir söz hakkı verilmemesi nedeniyle isyan ederken “vesayetin” Türkiye’ye yeni bir harita dayattığından şikâyet ederek “Türkiye Suriye meselesine doğrudan müdahil olmalıdır. Buna askeri harekât da dâhil. (…) Kimse Rusya ve İran’la Türkiye arasına savaşın girmesini istemez. Bunu temenni bile etmez. Ama bu sefer durum çok ciddi. Bugün adım atılamazsa yarın bugünkü müdahaleden çok daha zor şartlarla mücadele etmek zorunda kalacağız. Suriye rejimi, Şam yönetimi diye bir şey kalmadı artık. Orası yeniden dizayn ediliyor, bu durum bizi açıkça tehdit ediyor, savaş Türkiye’ye yöneliyor ve biz bunu kabullenip suskun kalacağız! Böyle bir şeye hangi ülke teslim olabilir? Müdahale için hem tehdit, hem fiili durum, hem de hukuki gerekçe vardır.” sözleriyle bölgedeki paylaşımdan dışlanmaya karşı savaş naraları atıyor.
Yazısını da adeta “kişi kendini bilmek gibi irfan olamaz” sözünü doğrularcasına “Buna savaş çığırtkanlığı diyecekler, biliyorum, ama bu müdahale olmazsa, birkaç yıl sonra Türkiye’nin parçalanmasını tartışıyor olacağız. Bir yere not edin!” diyerek bitiren Karagül’ün Erdoğan ve Davutoğlu’nu ne derece rahatlattığını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.