İç savaşın arifesinde miyiz?
Bugün Türkiye’de AKP eliyle kurulan rejimin ciddi bir tıkanma yaşadığı açık. Özellikle Suriye’de ortaya çıkan yeni durumun öncelikle Kürt sorununda yarattığı çatışma ortamı bu tıkanmanın bugün siyaseten güncel başlığı.
Bugün Türkiye’de AKP eliyle kurulan rejimin ciddi bir tıkanma yaşadığı açık. Özellikle Suriye’de ortaya çıkan yeni durumun öncelikle Kürt sorununda yarattığı çatışma ortamı bu tıkanmanın bugün siyaseten güncel başlığı. AKP’nin Türkiye’ye giydirmek istediği elbise uymamış, bu yolda atılan dayatmacı bütün adımların tepki doğurduğu bir ortamda ortaya çıkan Suriye krizi AKP iktidarını ciddi bir sıkışmaya doğru evriltmiştir. (AKP eliyle kurulan rejimin son 3 yıldır yaşadığı yerleşme krizi devam etmektedir. Bu sürecin nasıl bir yönelime evrileceği başka bir yazının konusu)
Ancak bu krizin tek başına AKP’yi bağladığı en büyük yanılgılardan biri olur. Tersine bugün Suriye’de yaşanan gelişmelerin, AKP iktidarından ziyade bütün kurumlarıyla devleti kapsadığını ifade etmek gerek. O yüzden Saray merkezli yaklaşımdan derhal çıkılmalı, meselenin bir devlet sorunu haline geldiğinin altı çizilmelidir. AKP, iktidarını borçlu olduğu dinamikleri temsil ettiği gibi bugün Türkiye’de devletin merkezileştiği bir siyasi parti haline de gelmiştir. Bununla birlikte bir başka noktanın daha altı çizilmelidir; bu devlet partisi yanında bugün sermaye düzeninde ana zemininin ordu tarafından oluşturulduğu da mutlaka bir kenara not edilmelidir. AKP’nin ordu tarafından ele geçirildiği gibi saçma tezler bir tarafa bugün AKP-ordu ittifakının söz konusu olduğu bir devlet refleksiyle gelişmeleri açıklamak daha doğrudur.
Ankara’da patlayan bombalar, Suriye’deki gelişmelerin doğrudan yansımasıdır. Suriye’de federalizme evet diyen bir siyasal mutabakatın büyük güçler tarafından kabul gördüğü yeni bir sürece doğru gidiş gözükmektedir. Örneğin Kuzey Suriye Federasyonu gibi bir oluşumun gündeme geldiği, Rusya’nın Suriye’den çekildiği bir tablonun sonuçları dikkatli okunmalıdır. Kürt siyasi hareketi, Suriye’deki gelişmeler ekseninden Türkiye’de çatışma ortamını yükseltme yolunu seçmiş, kendince verdiği savaşı Türkiye’nin bütün illerine yayma amacını dillendirmiş bulunuyor.
Gerek Kürt siyaseti açısından gerekse AKP tarafından kurulan rejim açısından büyük bir kırılma noktasından geçiyoruz. Yaşanan çatışma ve savaşın neticesi bu sürecin belirleyici temel olgusu olacaktır. Bu süreci belirleyecek olan ise Suriye’de ortaya çıkacak tablo. Rusya’nın çekilmesi taktik bir adım ise ya da bir mutabakata karşılık gelmiyorsa Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik bir saldırı kararı masadadır. Ancak ortada bir mutabakat varsa bu mutabakatın Türkiye tarafından gerekleri konusunda bir anlaşma varsa, Türkiye’de süren çatışma ortamı daha şiddetli bir hal alacaktır ancak belli bir nihayete erecektir.
Türkiye’nin bir savaşa sürüklenmesi ise mutlaka askeri bir yönetim biçimini gündeme getirir. Bugün yarın yapılacak açıklamalar bu yöndeki olasılıkları daha net olarak ortaya çıkaracaktır.
Mesele Suriye’de ortaya çıkan yeni durum ve bu durumun iç siyasette Kürt başlığı üzerinden çatışma sürecinin yükselmesidir.
O yüzden Ankara’da patlayan bombaları bir kaos teorisiyle, AKP iktidarını devirmek üzerine kurulu büyük bir planın parçası olarak halkı siyasetin dışına itmek amacıyla kurgulandığını söylemek aşırı “yapısalcı” bir yaklaşımdır.
Yine aynı şekilde ülkedeki yaşananları Erdoğan’a ve “Saray çetesine” bağlayıp, mücadeleyi buraya kilitlemek aslında düzen içi bir siyasal talebin ifadesinden başka bir şey değildir. Politikleşme ya da politika yapmak namına Saray karşıtlığının bir anlamı olmakla birlikte büyük fotoğrafın buradan okunması ciddi yanılgıları beraberinde getirir.
Bugün, düzen siyaseti açısından bakarsak, AKP’yi ya da Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştıracak düzen içi aktörlerden birisi ordudur. Bugünkü siyasal ortamda düzen içinde Erdoğan’a karşı alternatiflerin henüz tam anlamıyla ortaya çıkmadığıda biliniyor. Ordunun ise NATO konsepti üzerinden genel yönelimini ve tutumunu belirlediği akıldan çıkarılmamalıdır. Ankara’da yaşanan bombalı saldırılar, süreci bir yönetim krizine evriltip orduyu göreve çağırmak üzere bir kaos planı ise bugün AKP ve ordu arasında ancak ve ancak iki konuda bir marazanın ortaya çıkmasını gerektirir. Birincisi Suriye politikası ikincisi ise Kürt sorunu. Küçük açılar olmakla birlikte, gerek Suriye politikasında ve gerekse Kürt sorununda ordu-AKP arasında mutlak uyumsuzluk bulunmamaktadır. Kaldı ki Suriye meselesinin Türkiye açısından kritik olmasının altında da yine Kürt sorunu vardır.
O yüzden, bir kaos planından daha çok, Suriye savaşının sonuçlarının Kürt siyasi hareketi tarafından Türkiye’ye taşınması ve aynı zamanda bu durumun AKP tarafından zor aygıtının devreye sokulduğu bir sürece karşılık geldiği çatışma ortamı olarak değerlendirmek en doğrusu… “Kaos planlayanlardan” bombalı saldırılarla AKP’yi iktidardan düşürmesini beklemek yerine bir borsa oyunu ile AKP’nin ipinin çekilebileceğini beklemek daha gerçekçi bir yaklaşım olurdu.
İkincisi, Erdoğan’a hayır kampanyalarının özünde iki konu bulunuyor. Birincisi Suriye meselesinde ABD ile uyum isteği, ikincisi ise Kürtlerle çözüm sürecinin başlaması. Ordu’nun bu iki başlıkta da AKP ile taban tabana zıt bir pozisyonda olduğunu varsaymamak gerekiyor. Aynı zamanda düzen siyasetinde bugün benzer bir siyasal tutum, bu iki siyasi konuda -çözüm ve ABDci Suriye politikası- özellikle liberal kanatta temsil edilmektedir. Sürecin nereye evrileceğini ise “güçlerin” mücadelesi belirleyecektir.
Eğer Türkiye bir 3. Dünya ülkesi değilse bu başlıklardaki gerilimlerin devam edeceği bir süreçle karşı karşıya bulunduğumuz görülmelidir.
Ancak bütün bu sürecin elbette başka noktalara evrilme olasılığı bulunuyor. Yaşanan çatışma sürecinin alevinin bütün Türkiye’ye yayılması Türkiye’de bir iç savaşın ateşini çakma olasılığını artırmaktadır. Mesele Irak ve Suriye’de olduğu gibi, emperyalizmin müdahalelerinin ya da tercihlerinin Türkiye’yi de kapsayıp kapsamadığıdır.
Önümüzdeki süreç bu gelişmelerin gel-gitlerinin yaşandığı bir süreç olarak karşımıza çıkacak. Bir başka yazıda devam etmek üzere…