İKD ve Laikliğe Çağrı Birlikteliği’nin diğer bileşenlerinden başvuru: Ensar Vakfı ve KAİMDER kapatılmalıdır
İlerici Kadınlar Derneği (İKD), bileşeni olduğu Laikliğe Çağrı Birlikteliği’nin Eğitim-İş, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Vakfı ve diğer bazı bileşen kurumları ile birlikte Ensar Vakfı’nın dağıtılması, yöneticilerin görevden alınması ve dava süresince kayyım atanması, KAİMDER’in feshi ve faaliyetten alıkonulması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulundu.
İlerici Kadınlar Derneği (İKD), bileşeni olduğu Laikliğe Çağrı Birlikteliği’nin Eğitim-İş, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Vakfı ve diğer bazı bileşen kurumları ile birlikte bugün Ensar Vakfı’nın dağıtılması, yöneticilerin görevden alınması ve dava süresince kayyım atanması, KAİMDER’in feshi ve faaliyetten alıkonulması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulundu.
İKD ve diğer bileşenler, görevlerini yerine getirmeyerek, bu suçlara neden olan Karaman Valisi hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Vakıflar Genel Müdürü ve Karaman İl Milli Eğitim Müdürü ve diğer ilgili kamu görevlileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yoluyla suç duyurusunda bulunarak bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
İKD: Gericiliğe karşı laiklik için kadınlar mücadeleye!
İKD’nin bütün kadınları laiklik için mücadeleye çağırdığını belirten derneğin Ankara temsilcisi Umut Kuruç, Ensar Vakfı ve KAİMDER nezdinde bütün gerici kurum ve kuruluşlar ile birlikte AKP’nin hedefi haline getirilen kadınlara gericiliğe karşı laiklik için mücadele çağrısı yaparak bu mücadelenin ana taşıyıcısının kadınlar olduğunu söyledi.
Laikliğe Çağrı Birlikteliği’nin başvuru sonrası yaptığı basın açıklaması metninin tamamını Manifesto okurlarıyla paylaşıyoruz.
“Siyasi partiler, günlük siyasi faydaları için, adeta din sömürüsünün vazgeçilmez unsurları haline gelmiştir”
“Karaman’da Ensar Vakfı ve KAİMDER’de barınmakta olan çocuklara yönelik cinsel istismar ve cinsel tacizi de içine alanı eylemlerin gerçekleştiği, kamuoyunda yer almıştır.
Söz konusu tüzel kişilere ait Karaman’da yurt olmadığı bildirilmiş ise de, çocukların bu tüzel kişilerin sorumluluğu altında olan yerlerde anılan eylemlere muhatap oldukları, bu konuda Karaman’da açılan ve ilk duruşması 20.4.2016 tarihinde yapılacak olan davanın soruşturma sürecinde ortaya çıkmıştır.
İlköğretim çağındaki çocukların, dernek ve vakıf yurtları ve evlerinde kalması ve barındırılması, ilgili mevzuat uyarınca mümkün olmadığı gibi, bu durum 4721 sayılı Yasa yönünden de, dernek ve vakıflar için yasak faaliyette bulunmak konusunu gündeme taşımaktadır.
Bu konu hakkında Laikliğe Çağrı Birlikteliği içinde yer alanlar olarak;
Yaygın olarak rastlanan bu eylem nedeniyle, yasak faaliyette bulunan Ensar Vakfı’nın dağıtılması, yöneticilerin görevden alınması ve dava süresince kayyım atanması,
Yine ayrıca yasak faaliyette bulunan KAİMDER’in feshi ve faaliyetten alıkonulması için dava açılması amacıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur.
Ayrıca, görevlerini yerine getirmeyerek, bu suçlara neden olan Karaman Valisi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Vakıflar Genel Müdürü ve Karaman İl Milli Eğitim Müdürü ve diğer ilgili kamu görevlileri için de, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yoluyla Karaman Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur.
Bu arada demokrasinin vazgeçilmezi tüm siyasi partilerin, günlük siyasal yararlar için, adeta din sömürüsünün vazgeçilmez unsurları durumuna geldiği de üzülerek görülmektedir.
1989 yılına kadar Türkiye’de söz konusu olmayan, 1994 yılından itibaren de miladi takvime göre kutlanmaya başlayan ve bu yolla 23 Nisan’ın olduğu haftaya denk getirilerek, bu hafta yaşanan duyguların dinsel gölgede bırakılmasını hedefleyen, bir HURAFEDEN ibaret Kutlu Doğum Haftası’na da temelinden hiçbir partinin karşı koyamaz olması, varlığı laiklik olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ise, kuruluş amacı ile çatışır biçimde, bu hurafeyi yaşatma faaliyet ve kararlılığı içinde bulunması, son derece kaygı vericidir.
Bu durum, din karşısında, partilerin ne duruma geldiğinin, laikliğin ne durumda olduğunun da ifadesidir.
Türkiye’de 1989 yılına kadar böyle bir haftanın olmamasının anlamı, kuşkusuz Türkiye’de 1989 yılına kadar İslamiyet’in yaşanmadığı değil, o tarihe kadar böyle bir hurafenin ortaya çıkmamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Öte yandan, tüm dinsel günler hicri takvime göre kutlanırken, işlemi etiketli bu haftanın miladi takvime göre her yıl aynı tarihte kutlanması ise, hem çarpıklığı, hem de din sömürüsü yoluyla, 23 Nisan’ın perdelendiğini ayrıca ortaya koymaktadır. Yine Atlantik ötesinde yaşayan kişinin doğum tarihinin de bu döneme denk gelmesi, ayrıca dikkat çekicidir.
Geçtiğimiz hafta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Diyanet Vakfı’nın, bazı belediyelerin ve Ensar Vakfı’nın da yer aldığı “2016 yılı Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleri düzenlenmiştir. Bu belediyeler, Ensar Vakfı’nın içerinde yer aldığı etkinlikten, Ensar Vakfı ile ilgili konuların gündemden düşmemesi karşısında, bu vakıfla yan yana görünmemek için söz konusu etkinliklerden çekildiklerini açıklamışlardır. Bunu belirtirken de bu haftanın varlığını tartışmamışlardır. Bütün belediyeler, partiler ve kurumlarda yaygın olan bu uygulama, anılan günün ilk kez kutlanmaya başlandığı tarih gözetildiğinde, 25 yıl gibi kısa sürede söz konusu haftayı tartışmadan benimseme hali söz konusudur. Bu haftanın varlığı, artık yozluk ve yobazlığın, parti, ilke ve değer gözetilmediğinin de açık ve yeni bir örneği olmuştur.
Laiklik, yaşam hakkı demektir. Bu nedenle bütün siyasi partilerin din sömürüsü karşısında sessiz kalmaması, gereken tutumu açıkça takınması, laikliğin korunması yolunda her türlü gayreti sergilemesi gerekmektedir.”