“Halkımızın değerleri” derken “halt” mı ediyoruz?
Kültürel geleneklerimize bilimsel bir çerçeve yaklaşmanın gerekliliği üzerine...
İlke Kızmaz
Hiç lafı dolandırmadan başlığa cevap vererek başlayalım;
Evet. Halt ediyoruz.
Hoppala! demeden önce durun bi dinleyin…
Ne diyor Malatya’daki yobaz müdür yardımcısı; “şu güzelim memleketimizin hangi yöresinde böyle kızlı erkekli bir halk oyunu, maalesef gençlerimize çocuklarımıza halk oyunları adı altında halt oyunları oynatılıyor.”
Şimdi biz, yani halk dansları akademisyenleri, halk dansları emekçileri, halkbilimciler, halk kültürüne ömürlerini adamış bilim ve sanat insanları, bu cehalete cevaben kızlı erkekli dans edilen yörelerimizi mi sayalım? Türklerinİslam öncesi binlerce yıllık Şamanik, Paganik köklerini mi anlatalım? Yoksa tarih boyunca Anadolu’nun kucağını açtığı onlarca medeniyetten mi bahsedelim? Aynı toprakta yeşerdiğimiz, birlikte nefes aldığımız Kürtlerle, Rumlarla, Lazlarla, Kafkas halklarıyla, Süryanilerle, Ezidilerle, Ermenilerle harman olmuş geleneksel kültürümüzden mi dem vuralım?
Gerçekten bu kadar naif mi olalım? İnsanlığın ilerici birikimine saldıran her çağdışı saldırıya “ama halk kültürümüz…” diye başlayan cümlelerle gelenekçilik yaparak mı cevap verelim? “Ama filanca yerde kız erkek ele ele tutuşabilir, kültürümüzde bu var” mı diyelim?
Bakıyorum. Bu Malatya meselesinden sonra hemen her köşeden tepki sesleri yükseliyor. Ne güzel…Yükselmeli elbette. Ama yükselen seslere bakıyorum; “bizim kültürümüz bu değil’ciler, “kültürümüzde Semahlar da var’cılar”, Alevisiyle, Sünnisiyle, Kürdüyle, Türküyle’ciler… Haksızlar mı? Hayır tabiî ki.
Ama… Önemli bir “ama”…
İşte her seferinde asıl bunu yaparak halt ediyoruz. Savunduğumuz insani değerleri, bilimsel de olsalar, kutsadığımız bir geleneğe dayandırmadan rahat edemiyoruz. Resmin bütününü göremiyoruz. Hemen ‘binlerce yıllık kültürümüz’e atıflar yaparak saldırıyı savuşturmaya çalışıyoruz. Dine dinle, geleneğe gelenekle yanıt vermeye çalışarak halt ediyoruz.
Oysa mevzu geleneksel kültür olunca durum çok daha karışık. Böyle bir gericilik karşısında argüman olarak ortaya sadece halkbilimsel verileri koyarsanız İslamiyet öncesi ve özellikle sonrasına ait gerici kültürel kodları ne yapacaksınız? İnsanlık onuruna aykırı, çağdışı yüzlerce halk geleneğini nasıl izah edeceksiniz? Gerçekten de namahrem sayıldığı için kadın ve erkeğin dans edemediği onlarca yöreyi nereye koyacaksınız? Dans etmeyi, saz çalmayı, türkü söylemeyi günah sayan, hafiflik olarak gören, hacı olunca dans etmeyi, saz çalmayı, türkü söylemeyi bırakan yüzbinlerce Anadolu köylüsünü nereye koyacaksınız? Cinayet törelerini, berdeli, başlık parasını, namus davasını, çocuk evliliklerini, ensest ilişkileri nereye koyacaksınız? Konuyu objektif olarak ele alacaksak; olay sadece geleneksel kültürse geleneksel kültürün içinde maalesef bunlar da var. Ve kökleri o kadar da yeni değil.
Ha bir de, her insanlık dışı dinci saldırıda, 1400 yıldır inandıklarının ne olduğu, ne olmadığı konusunda uzlaşamamış, uzlaştıkları örneklerde ise insanlığa pek de hayrı dokunmamış “gerçek İslam bu değil”ciler var ki… Onlar bu yazının konusu dahilinde değil. Bilimin muhatabı da değil.
Neden değil? Bakın, Malatya’daki gerici şahıs zehrini kustuğu iletide şöyle devam ediyor; “Hangi baba 16 – 17 yaşındaki kızının elini bir erkeğin tutmasını, diz dize, göz göze, kol kola sarmaş dolaş halt oyunu oynamasını ister. Namusu için cinayet işleyen adam buna izin verir mi? Bence de vermez. Bu şekilde bir halk oyununun neresi İslam’a uygun. Geleneksel kıyafetler giyince bu durum helal mi oluyor. İslam’daki zina mevzusunu okumalı ey analar, babalar.”
Hangi İslam’dan referans alalım? Anadolu İslamı, İrani İslam, Suudi İslam, vs… ?Ya da hangi mezhepten konuşalım? Sünnilik, Şiilik, Haricilik, vs…? Bilim insanları oturup bununla mı uğraşacak? Halk danslarının İslam’a uygunluğunu mu tartışacağız? Bilim ile din/inanç aynı tartışma düzleminin konusu değillerdir. Dogmatik olanla tartışılmaz.
Peki ya Malatya’daki yobazın geleneksel kültüre olumlayarak atfettiği namus cinayetlerine geleneksel başka karşılıklar mı bulacağız illa?
Mütemadiyen bunu yapıyoruz. İşte bu yüzden, gericilikle gerçek bir kavga vermeden gericiliğe sadece kültürel cevaplar vermeye çalıştığımız her an halt ediyoruz. Halkın geleneklerine yapılan saldırıya yine sadece o geleneksel kültürün içinden cevaplar aramaya çalışarak halt ediyoruz.
Bu gerici saldırıların hiçbiri münferit olaylar olarak değerlendirilemez. Bir bütünlükle bakmak ve öyle anlamak zorundayız. Gericilik, dincilik, İslamcılık, Siyasal İslam – adına ne derseniz deyin- (siz iyisi mi buna milliyetçiliği de katın, genel olarak sağcılık diye okuyun) tarih boyunca insanlığa dair tüm ilerici birikimlere, değerlere saldırmıştır, saldırmaya devam etmektedir. Bu yazının sınırları bu saldırların her birini örneklemeye yetmez. Ama kendi coğrafyamızdan, yakın tarihimizden hafıza tazelersek, cumhuriyetin en önemli ilerici atılımlarından biri olan Köy Enstitüleri’ne de ‘kızlı erkekli eğitim yapıyorlar, dinsiz yetiştiren fuhuş yuvaları’ diyerek saldırmamışlar mıydı? Daha iki sene önce memleketin ilk ‘akademisyen’ müftülerinden olarak lanse edilen Samsun’un Yardımcı Doçent müftüsü ‘kızlı erkekli horon haramdır’ demedi mi?
Bu iki örnek arasındaki 60 yıllık sürece (ve tabiki öncesine de) binlerce örnek sıralayabiliriz. Demokrat Parti’den AKP’ye, Türkiye sağı/gericiliği onları besleyen karanlık öncüllerinin izinde insanlığın yarattığı tüm insani değerlere saldırmaktadır. Bunları tekil örnekler olarak alıp mücadele edemezsiniz.
İnternet arama motoruna “Halk dansları/dans caiz midir/günah mıdır?” gibi sorular yazın ve bugün üniversite üniversite gezdirilen, seminer verdirilen, yüzlerini ekranlarda sıklıkla gördüğümüz, tecavüczü, ölüsevici, çocuksevici dini liderlerin, şeyhlerin fetvalarını okuyun. Bu şeyhler-şıhlar memleketi yönetiyorlar. Bunu görün! Bizzat hükümetin fetvalarını saymıyorum bile.
Bu dava yeni bir dava değil anlayacağınız. İnsanlık bu karanlığa karşı yüzlerce yıldır mücadele ediyor. Aydınlar, bilim insanları, sanatçılar seküler bir yaşam mücadelesinin yanında olmak zorundalar. Gericiliğe, yobazlığa karşı insanlıktan yana taraf olmak zorundalar.
Bir gecede memlekete şeriat geleceğini sanma ahmaklığından kurtulmak zorundayız. Şeriatın ilanına gerek kaldı mı? Şeriat ülkelerine şöyle bir bakın ve ‘Şeriat gelse önce bunların kellesi gider’ saçmalığını zırvalamayı bırakın! Bu aptal iyimserliğinizi bir kenara bırakın artık!
Gıda reklamlarında ‘helal et’ anonsu yapılmaya başlandığında bunu ‘halkımızın inançları’ olarak meşrulaştıranlar halt ediyordu.
Diyanet fetvalarını görmezden gelenler, ‘halkımızın yüzde 99’u müslüman tabi’ diyenler halt ediyordu. Memura cuma namazı tatili geldiğinde ‘halkımızın değerleri’, ‘hem çalışan da iki saat dinlenir’ diyerek kabul eden ‘demokrat’lar, ‘solcu’lar halt ediyordu.
Halk dansları görsellerini blurlayarak veren dinci gazeteleri, web sayfalarını görüp de ‘aman canım bunlar zaten marjinal dinci’ diyenler halt ediyordu.
Operaya, baleye dil uzatıldığında sesini çıkartmayan ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’cı, ‘hem zaten bizim kültürümüz değil’ci sinsi halk dansçıları halt ediyordu.
Devlet televizyonuna gösteriye çıkan anlı şanlı dans gruplarının etekleri kısa bulununca etek altına tayt giydirilen dansçıları, hocaları, koreografları bunu mevzu etmeyip, karınlarından konuştuklarında halt ediyorlardı.
Şimdi liselerde rahatlıkla o taytlara bile şehvet duyduğunu söyleyenler var. Şimdi ülkenin her yerinden çocuk tecavüzleri fışkırıyor. İnsanlığın en rezil suçlarının anavatanı haline geliyoruz. Dünyayı kana bulayan cihatçı caniler bu topraklarda yetişiyor, besleniyor, ürüyor.
Bu lanet karanlığın kökleri derinde! Kökten halletmeliyiz bu işi.
Her koşulda laik ve seküler bir yaşamı savunmak zorundayız. Dini (hangi din olursa olsun) toplumsal yaşamın tümünden çıkartmalı, bireyin kendi vicdani konusu haline getirmek zorundayız. Modern cumhuriyet toplumundan bir adım bile geri atmamak zorundayız.
’90 yıllık enkazı kaldırdık, parantezi kapattık’ diyorlar ya hani. İşte bize o parantezi yeniden açmak da yetmez. Daha fazlasını yapacağız. Eşit ve özgür bir toplum kuracağız.
Bunun için öyle herşeyi geleneksel kültürümüzde aramaya gerek yok.Ama elbette varolan geleneksel değerlerimizi koruyacağız. İnsanlığa yakışan dayanışmacı, eşitlikçi, aydınlıkgeleneklerimizi yaşatacağız. Yakışmayanları; cinsiyetçi, çağdışı, gerici geleneklerimizi tarihe gömeceğiz.
Bu insanlıktan nasibini almamışlara dans etmeyi öğreteceğiz! Kızlı erkekli halaylar çekeceğiz, horonlar edeceğiz! Diz dize, göz göze, kol kola, sarmaş dolaş dans edeceğiz! ‘Müstehcen’ fıkralar anlatıp, ‘müstehcen’ türküler söyleyeceğiz! Kültürümüzde var mı yok mu diye konuşmaya gerek yok. Olmasa da biz yaratacağız! Bu kadar basit.
Lafımızı esirgemeyecek; hangi kutsal inanışa dayandırırsa dayandırsın, annesine, kızına, kardeşine, babasına, oğluna hallenene sapık diyeceğiz. Kavga edeceğiz. Rehabilite edeceğiz. Cezalandıracağız. Çocuklara göz dikenleri affetmeyeceğiz. El ele tutuşmaktan, halkın danslarından tahrik olan sapıkları tedavi edeceğiz. Olmazsa hapsedeceğiz. Başka yolu yok! Bilimi, aydınlığı, ilerlemeyi savunmaktan başka yolu yok!
Ve en önemlisi; bu bataklığı kurutmak için topyekün bir mücadeleye girişmekten başka çaremiz yok. Naif olmayı bırakacağız. Karnımızdan konuşmayı bırakacağız. Her yanımızı sarmış ‘kutsal’lara dokunmaktan korkmayacağız. Dokunmakla kalmayacağız, iktidarı alacağız, eşitliğin ve özgürlüğün ülkesinde halaya duracağız.
Biz kim miyiz? Korkmayın la, halkız.