İnadına bilim!
Bugün Türkiye’nin neresine bakarsanız bakın gericiliği soluyacaksınız. Hastanelerde, okullarda, iş yerlerinde, mahallelerde, medyada, bilim kurumlarında…
Son günlerde Diyanet’in yaptığı akıl almaz açıklamalar birçoğumuzun hafızasından silinecek gibi değil. Bunu ister 13 yıllık AKP iktidarının gericiliğin toplumsallaşmasına yönelik attığı somut adımlar olarak değerlendirin, isterseniz bağımsız görüp “zaten gerici kurum, ne olacaktı ki?” diye kurumsal olarak ayrıştırmaya gidin. Gerçek olan şudur ki, gericilik her daim mücadele edilmesi gereken bir alandır.
Bilimin sonu mu?
Bugün Türkiye’nin neresine bakarsanız bakın gericiliği soluyacaksınız. Hastanelerde, okullarda, iş yerlerinde, mahallelerde, medyada, bilim kurumlarında…
Evet sözde bilim kurumu TÜBİTAK’ıyla. Projesini onaylanmadıkları öğrencinin aynı proje ile dünyanın en prestijli fizik proje yarışması olarak kabul edilen “First Step to Nobel Prize in Physics” (Nobel Fizik Ödülü’ne Doğru İlk Adım) yarışmasında jüriden tam puan almasıyla gündeme gelen, kitap toplatan, Evrim Teorisi’ni sansürleyen bilim(!) kurumu.
Dolayısıyla ister istemez “Türkiye’de bilimin sonu mu geldi” sorusu akla geliyor.
Eğer bilimi salt üniversitelerin çıkardığı makale sayısına göre, eğitimdeki gericileşmeye göre, akademisyenlerin çalışma yapamamasına göre değerlendireceksek evet bilimin sonu geldi.
Ancak sayılanlara karşı bir mücadele örülüyorsa hala, çıkaracağınız sonuç “bilimin sonu gelmez” olmalıdır. Çünkü bilim Marksizm’e, insanlığa içkindir. En basit önerme ile şu söylenebilir; Marksizm, insana ve insanlığın ilerlemesine dair olarak bilim, felsefe, ekonomi, tarih, sanat.. alanlarını içerisinde toplayabilen yöntemi tarif ediyorsa ve tarif edilen toplumda insanın ilerleyebilmesi için hepsinden faydalandırılarak hiçbir karşılık beklenilmiyorsa o zaman ilerlemeyi mevcut düzene sıkıştıramazsınız.
Dolayısıyla bilimin bitmesi söz konusu olamaz ancak, sorunun cevabı bilimin kime hizmet ettiği ile değişebilir kuşkusuz. Bu başka bir tartışmanın konusudur ve mutlaka tartışılmalıdır.
Sol bilime, bilim sola muhtaç
Türkiye’de bilimin bu kadar ayaklar altına alınmasının bir nedeni mevcut gerici AKP iktidarı ise, diğer bir nedeni maalesef ki solun bu alana yönelik çok ciddi bir boşluk bırakmasıdır.
İlköğretim ve liselerde müfredatın değişmesi, ezberci eğitim, okulların imam hatipleştirilmesi gibi gerici hamleler zaman içerisinde “normalleştirildi”. Buna sessiz kalmayan veliler, öğrenciler, öğretmenler duruma karşı çıkarak eylemler yaptı ve kazandı. Ancak bilim yuvası olması gereken üniversitelere bakıldığında ise aynı toplamla aynı tepkiyi görmek pek mümkün olamıyor. Böyle bir tepki olmayınca da gericiler üniversite koridorlarında kendi alanlarını genişletebiliyor. Sonucunda ise Darwin teorinizin, tarihsel materyalizminizin, bilimsel sosyalizminizin, özgürlüğünüzün alınıp gitmesi ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz.
Tam da bu yüzden bilimin ilerleyebilmesi için sola, solun ilerleyebilmesi için bilime ihtiyacı var.
Sonuç olarak
Bilimsel üretimler en nihayetinde toplum tarafından değerlendirilir. Ne sadece topluma faydalı olmak için bilim ile uğraşılır ne de bilimin gelişmesinin tek başına topluma faydası dokunur. Buradaki soru toplumsal dönüşümün ne yönde gerçekleştiğidir.
Unutulmamalıdır ki, bilimin ilerlemesini sağlayan en önemli etken meraktır. Bilim insanın başat sorusu o yüzden “neden” sorusudur ve şimdi o soruyu sormanın sırasıdır.
Sonuç olarak, bugün gericiliğin kol gezdiği Türkiye’ye bakıldığında görünen tabloyu şöyle açıklamak yanlış olmayacaktır:
Solun gericiliğe, emperyalizme, sömürüye karşı ciddi bir mücadele hattı örmesi,
Bilim insanlarının, bilimin gelişebilmesi için bu mücadele hattına örgütlenmesi, örgütlemesi, böylelikle solun bilim alanına girmesinin zorlanması,
Ve tabii ki insanlığın ve bilimin ilerleyebilmesi için gerekli olan toplumsal-siyasal dönüşümün gerçekleşmesi…
Neden mi?
Aydınlık geleceğimiz için…